2019’a doğru
Yakup Kepenek 01 Ocak 1970
Mart sonunda yapılacak yerel seçimler Başkanlık rejiminin geleceği yönünden çok büyük bir önem taşıyor.
Eğer ülke bu rejimden kurtulacaksa, yerel seçimlerde muhalefet, rejime muhalefet niteliğiyle başarılı olmalıdır.
Bu durumda sorgulanması gereken muhalefetin seçimlere bu bilinç ile hazırlanıp hazırlanmadığıdır.
1989 rüzgârı?
CHP’nin kapalı olduğu 1989 yerel yönetim seçimlerinde SHP gerçekten büyük bir başarı sağladı; yalnız yüzde 29 dolayında bir oranla en çok oy alan parti olmakla kalmadı, o zamanki sekiz büyükşehir belediyesinin altısını kazandı.
Başarıyı getiren toplumun daha çok özgürlük isteyen kesimlerinin 12 Eylül ve onun uzantısı olan Anavatan iktidarından kurtulma arzusuydu. Seçimlerden hemen önce SHP-DYP muhalefeti siyasi yasakların halkoylamasıyla kaldırılması için büyük bir uğraş vermiş ve yüzde 50.5 gibi bir oyla da olsa bunu başarmıştı. SHP’nin arkasında 1970’lerin CHP’sinin, İstanbul’da Ahmet İsvan, Ankara’da Vedat Dalokay, İzmir’de İhsan Alyanak ile parlayan belediyecilik başarıları vardı. 1989 yerel seçimlerine bu rüzgârla ve özgürlük, hukuk ve demokrasiye susamış tüm toplum kesimlerinin, bir bakıma kendiliğinden oluşan işbirliğiyle girildi ve başarı gerçekleşti.
Ancak, SHP üst yönetimi bu oluşumu kavrayamadı. Sovyetler Birliği’nin kendiliğinden dağıldığı sırada, parti içinde solcu avına çıkıldı; 17 il örgütü görevden alındı; Kürt sorununun barış içinde çözümüne öncülük edilemedi. Kazanılan belediye yönetimlerinde, belediyeye mal ve hizmet satan yüklenicilere hak edişlerinin ödenmesi düzene sokulamadı; rüşvet ve yolsuzluktan uzak çalışmaları sağlanamadı.
Bugün 1989’un koşulları yok; o rüzgârdan söz edebilmesi için, önce, toplumun demokrasi isteyen tüm kesimlerinin benimseyeceği bir yaklaşımın, somut olarak, adayların saptanmasıyla birlikte yaşama geçirilmesi gerekir.
İşbirliği demokrasi için!
İdeolojisi ve kadrolarıyla son on yıl boyunca sağcılaşan, ancak girdiği hiçbir seçimde başarılı olamayan CHP, 24 Haziran seçimlerinde yaptığı yanlışı tekrarlıyor ve iktidarın dışında kalan sağcı partilerle kentler düzeyinde ve oy oranlarına dayalı aday pazarlığına girişiyor.
Aslında, genel başkanların partilerinin aldığı oyu çantada keklik görmelerine dayanan bu pazarlık, seçmene saygısızlıktır. Kaldı ki, böyle bir pazarlığa girdiğinizde İYİ Parti Ankara’yı istediğini açıklar; SP ile de dirsek temasındakalmakla yetinirsiniz!
Ülkeyi her gün daha da sağa çeken bir iktidar işbaşındadır. Yapılacak olan bir yerel seçimdir; yine de yerelde elde edilecek demokrasi içerikli bir seçim başarısı, rejimi dizginler ve giderek geriletir.
Ancak can alıcı soru şudur: Niteliği sağcı olan; sağcılığa dayalı bir muhalefet anlayışıyla Başkanlık rejimine karşı çıkılabilir mi? Bu sorunun yanıtı açıktır: özgürlükçü bir zeminde buluşmadıkça çıkılamaz.
Çıkılabilmesi için, muhalefet işbirliğinin, yerel düzeyde ekonomiyi göz ardı etmeyen demokratik yönetim düzlemine yerleştirilmesi; seçmenin karşısına bu yaklaşımla çıkılması gerekiyor. Demokratik yönetim yaklaşımı, özgürlükçü, katılımcı, açık, dürüst özellikleriyle öne çıkarılmalıdır. Ekonomide özellikle, başta gıda maddeleri olmak üzere sağlıklı ve ucuz tüketim düzeni kurulması; iş bulma olanakları yaratılması ve doğal çevreye duyarlı bir yaklaşım somutlaştırılmalıdır.
Çünkü, bu ülkede, sağcı bir muhalefet işbirliğinin içinde yer almayan ya da siyasetten dışlanmakta olan, ancak, eşitlik, özgürlük ve barış gibi demokratik değerlerin yerel yönetimlerde yaşama geçirilmesini isteyen ve asla göz ardı edilmemesi gereken çok geniş bir seçmen kitlesi var.
Çok önemli bir nokta daha var; bu rejimin geriletilmesi ve sonlandırılması yerel demokrasinin güçlenmesiyle sağlanacaktır.
Bu neden seçmenin karşısına vazgeçilmez ve birincil ilke olarak, çok kararlı biçimde yerelde demokrasi güvencesi veren, geçmişi ile de bunu kanıtlamış olan adaylarla çıkılmalıdır.
Aksi halde yaşamı boyunca özgürlükçülüğün yanından geçmemiş olan adaylarla seçimi kazansanız ne olur?