Çölaşan’a FETÖ’cülük iddiası?
Emre Kongar 01 Ocak 1970
Sonunda bu da oldu; Emin Çölaşan ile Necati Doğru gibi iki Atatürkçü, Cumhuriyetçi, Demokrat yazar da Fethullah Gülen Terör Örgütü/ParalelDevlet Yapılanması, FETÖ/PDY’ye destek vermekle suçlandı.
Bugün Emin Çölaşan’ın 12 Aralık’ta SÖZCÜ’de yazdığı yazıdan bazı bölümleri aktaracağım.
***
“Sevgili okurlarım, Türkiye’de gazetecilik yapmak giderek zorlaşıyor.Hele iktidardan yana bir gazeteci değilseniz başınıza her an, her iş açılabilir.
Kim olursanız olun, bu devirde ‘Yandaş’ olacaksınız.
Gazeteci, işadamı, bürokrat vesaire hiç fark etmez. Bütün maddi ve manevi varlığınızla iktidara destek vereceksiniz, yalakalık yapacaksınız, hataları, yolsuzlukları, vurgunları asla gündeme getirmeyeceksiniz!
İşte bunları yaptığınız takdirde iktidarın nezdinde ‘İyi adam’ olur ve sizi bekleyecek olan nice tehlikeleri savuşturmuş olursunuz.
... SÖZCÜ’de bir yazım çıkmış, bir de benimle yapılan bir söyleşidekullandığım birkaç cümle var.
O sırada FETÖ takımı henüz darbe yapmaya soyunmamış ama AKP ile kapışmış durumda.
Ancak bunların günün birinde darbe yapmaya kalkışacağını kimse bilmiyor.
İkiz kardeşi AKP ile aralarına kara kedi girmiş...
Ve ben bunların kavgasında cemaati tutmuşum.
Hepsi bu kadar!..
FETÖ’cülük (!) konusunda somut bir belge var mı?
Hiçbir şey yok, olamaz da.
Ben Mustafa Kemal’in askeriyim. Yolum o yol, çizgim o çizgidir...
Ve şimdi öteki arkadaşlarımla birlikte benim hakkımda da FETÖ davası açılıyor. İnanılır gibi değil.
... Şimdi ‘O halde hakkınızda niçin iddianame düzenlenmiş, ağır ceza mahkemesinde niçin yargılanacaksınız’ diye sorabilirsiniz.
Bu haklı sorunuzun yanıtı gayet basit:
İktidar bizim gazete başta olmak üzere kendisinden yana olmayan bütün medyaya seçimlerden önce yeni bir gözdağı vermek istiyor.
Burada amaç muhalefetin en büyük ve en güçlü tek gazetesi olanSÖZCÜ’yü korkutmak, baskı altına alıp sindirmek ve yayın politikasınıdeğiştirmeye zorlamak.
Çok yanlış bir yol izliyorlar.
... Fetullah’ın dimdik ayakta olduğu dönemlerde amaçlarından biri, beni de kendilerine çekip kafakola almaktı. Bana yalakalık dolu bir mektup yazmıştı, burada açıkladım, mahkemeye verdi!
Hakkımda çeşitli konularda açtığı bütün tazminat ve ceza davaları reddedildi.
Zaman gazetesini burada defalarca yazdım.
Bunların bayi satışı 18 bin dolaylarında idi. Oysa satışlarını 800 bin gösterip devletten para tırtıklıyorlardı.
Bu işin üzerine gidince beni yine mahkemeye verdiler. Mahkeme kendine göre üç kişilik bir bilirkişi heyeti kurup sözü onlara bıraktı...
... Meğer üç bilirkişiden ikisi FETÖ’cü imiş.
Ve mahkeme beni mahkûm etti!
Karar Yargıtay’dan döndü ama bizi epeyce uğraştırdı.
Evet, günün birinde FETÖ’cü olduğum iddiasıyla yargılanacağımı aklıma bile getirmezdim.
Eğer getirseydim, adına Fetullah denilen o sümüklü herifle birlikte ekibine de yaklaşıp avantalarımı alır, hatta nicelerini konuk ettikleri beleş yurtdışı gezilerinde boy gösterip yolumu bulurdum!
Kısmet değilmiş!
Sevgili okurlarım, insanları ‘Sen şucusun, bucusun’ diye suçlamak çok kolay bir iştir.
İtiraz edersiniz, ‘Bu iddiayı kanıtla’ dersiniz, bu kez karşı taraftan ses gelir:
‘Biz kanıtlamakla yükümlü değiliz. Öyle olmadığını sen kanıtlayacaksın!’
Şimdi biz bu durumdayız.
Bunun sonu gelmez.”
***
Çölaşan’ın yazısı daha uzun; ben bazı bölümlerini aktardım, tümünü okumanızı öneririm...
Adeta, herkesin suçsuz olduğunu kanıtlamakla yükümlü olduğu garip bir dönem yaşıyoruz:
DİREN HUKUK DEVLETİ...
DİREN ADALET...
DİREN DEMOKRASİ!