« Ana Sayfa »      « İlkelerimiz »

BAŞBUĞ TÜRKEŞ

ELMALILI HAMDİ YAZIR MEÂLİ

İrfan YÜCEL

Alparslan TÜRKEŞ

Alparslan TÜRKEŞ

Seyid Ahmed ARVASÎ

Ayhan TUĞCUGİL

M. Metin KAPLAN

Namık Kemal ZEYBEK

Prof. Dr. İBRAHİM TELLİOĞLU

23 Ara

2018

ALİ İHSAN YURT HOCA EFENDİ

01 Ocak 1970

1927- 30 Aralık 1993

1927 yılında İzmir’in Ödemiş ilçesinin Adagüme köyünde doğdu. İlkokulu köyünde, Ortaokulu Ödemiş’te okudu. Malî durumunun yetersizliği ve diğer imkânsızlıklar yüzünden öğrenimini sürdüremedi. 1942-1946 yılları arasında çevresindeki din adamlarından yararlanarak kendi kendisini yetiştirmeğe çalıştı. 1950-55 arasında köyünde rahmetli Ali Efendi’den, Arapça İslâm ilimleri okudu. İzmir Kestâne Pazarı Kur’ân-ı Kerîm Koruma Derneğinde yurt yöneticiliği görevi ile birlikte değerli âlim ve kurrâlardan Hacı Sâlih Tanrıbuyruğu Hoca Efendiden okudu. 1955 yılında İstanbul'a geldi ve İslâm ilimlerini okutan hoca efendilerden istifâde etti.



YAYINCILIK HAYATI



Yaprak Kitabevi’ni kurdu. 1965 yılından itibaren Sönmez'in Yayım Müdürlüğünü ve vekil olarak Genel Müdürlüğü’nü yaptı. Birçok kitabın yazılmasında, hazırlanmasında, yayınlanmasında büyük emeği geçti. Meselâ İmâm-ı Buhârî’nin meşhûr eserinin muhtasarı olan Sahîh-i Buhârî Tecrîd-i Sarîh Muhtasarı’nın Konyalı Mehmed Vehbî Efendi çevirisini, Sahîh-i Müslim'in Ahmed Davudoğlu çevirisini, Bulûgu'l-Merâm, Edebü'l Müfred ve Şifâ çevirilerini yayınladı. Nahîfî merhûmun manzûm Mesnevî Tercümesini yayınladı ki sâdece bu yayın bile Türk Yayıncılık târihine geçebilecek ehemmiyettedir...

Sönmez Neşiryat günlerinde büyük emekler harcayarak hazırladığı Sönmez Takvimi de bir döneme damgasını vuran yayınlardandır...

Bir dönem Ülker Yayınları’nı kurdu. Bu yayınevinde Türk Atalar Sözü Hâzinesi, Türk Bilmeceler Hazînesi ,Türk Ninniler Hazînesi gibi Türk Kültürüne dâir çok önemli telif eserler yayınladı...



Ömrünün sonbaharında İslam Konferansı İslam Târih, Sanat ve Kültür Araştırma Merkezi’nde ve Türkiye Diyânet Vakfı İslâm Ansiklopedisi’nde çalışıyordu.



HASTALIĞI VE VEFÂTI



Son yıllarında ârız olan menhûs bir hastalık sebebiyle çok zor günler geçiren ve kütüphanesini bile satmak zorunda kalan İhsan Hoca 30 Aralık 1993 Perşembe günü ikindi vakti ebediyyet "yurd"una göçtü. Ne acâib bir tecellîdir ki İhsan Hoca yıllarca Akbıyık’da oturmasına rağmen, rûh-i azîzini, araştırma için yıllarını verdiği o mübârek zât, Akşemseddin Hazretlerinin, ismi ile anılan mahallede teslîm etmişdir...Rahmetullahi aleyh ve rahmeten vâsia...

ESERLERİ



1. Kutbuddin Mustafa Kemalüddin El-Bekrî-Sıddikî [1687- 1749] Hayatı ve Eserleri, İstanbul 1967



2. Fâtih’in Hocası Akşemseddin, Hayatı ve Eserleri, İstanbul 1972


Ali İhsan Hoca'nın hâlen aşılamayan ve kendisine "Akşemseddin Kâşifi" sıfatını kazandıran eseridir...Meraklıların mutlakâ okumalarını tavsiye ederiz...





HUSÛSİYETLERİ



Bu bölümde en doğru olan, O'nu en iyi tanıyanlardan biri olan M.Ali Eren'in O'nun hakkında vaktiyle yazdığı bir yazıdan alıntı yapmak diye düşündüm...4 Ocak 1997'de "Son Ayaklı Kütüphâne" başlığı ile yayınlanan bir yazısında Ali Eren, Hoca'nın en dikkat çeken yönlerini bakın nasıl anlatıyor...



Tabirin tam karşılığı ile 'nevi şahsına münhasır' bir insandı Ali İhsan Hoca. Orta boyu ve 120 kiloluk cüssesinden ziyade bir 'imparatorluk bakiyyesi' olan engin bilgisi, kültürü, farklı şahsiyeti ile dikkat çekerdi. Her mevzuya ilgi duymuş, malumat sahibi olmuş, kendi kendisini yetiştirmiş ve yıllarca bu sınırsız ilgi alanlarında kitap toplamıştı...

Onunla, üniversitede tarih bölümünde okurken hocamız Haluk Dursun vesilesiyle tanıştık. O zamanlar bizim bölümdeki bazı talebeler cuma akşamları toplanarak Üsküdar'da bir kitapçıda Ali İhsan Hoca ile sohbete gidiyorlardı. Bir akşam ben de bu kervana katıldım. Ali İhsan Hoca başında hiç çıkartmadığı beresi, elinde bastonlu şemsiyesi ve sırtında uzun paltosu ile gelmişti. Ukala tarih talebeleri olarak Hoca'ya sorular sormaya başladık. Hoca ise muhteşemdi. Merak ettiğimiz bütün meselelere cevap veriyor ve bize yeni ufuklar açıyordu. Kendisini herkesten farklı kılan, kaynak bilgisi idi. Delilsiz, mesnedsiz konuşmuyordu. Sorduğumuz soruların cevaplarına 'Bu mevzuda şu kitaplar var' diye başlayıp kitapların ebatlarına kadar ayrıntılı malumat veriyordu. Bir bibliyofil idi.

O gün başlayan beraberliğimiz cuma günleri Üsküdar'da, cumartesi öğleden sonraları ise Beyazsaray'daki Enderun Kitabevi'ndeki sohbetlerle uzun yıllar devam etti. Hoca'nın sohbetinin bereketi vardı. Kimler gelmezdi ki cumartesileri Enderun'a?.. Üniversite hocaları, edebiyatçılar, sanatkarlar, musikişinaslar, siyasetçiler, talebeler.. kültürümüzle ilgilenen her kesimden pekçok insan. Rahmetli Hakkı Dursun Yıldız, Mustafa Kutlu, İsmail Kara, Ertuğrul Düzdağ, M. Şevket Eygi bildiğimiz isimlerden hemen akla gelenler. Ve isimlerini bilemediğimiz daha niceleri.

Bilenler bilir; Enderun Kitabevi küçük bir yerdir. Bu yüzden büyükler gelince öğrenciler kalkar, sohbeti ayakta, kapının önünde dinlerdi. Ali İhsan Hoca'nın makamı zişanı ise belli idi. Kimse oraya oturmazdı; Hoca namazda olsa bile. Bir taraftan devamlı çay kaynar, Enderun Kitabevi sahibi İsmail Özdoğan Bey'in Merzifon'dan getirttiği peynirler, pekmezler ya da sohbete gelenlerin beraberinde getirdiği yiyecekler çayla yenirdi.

Ali İhsan Hoca, aklınıza gelebilecek her konuda konuşurdu. O konuşmaya başlar başlamaz Matematikçi Cengiz Bey 'Ama Ali İhsan Ağb..' diyerek muhalefete girişir, bu muhalefetin de etkisiyle mevzular derinleşir, sohbet tatlanırdı. Üniversiteden ziyaretine gelen öğrenciler olduğunda dışarı çıkar, Beyaz Saray'ın avlusunda hepsiyle bizzat ilgilenirdi.

Yaz aylarında sohbet Çınaraltı'na taşınırdı. Zaman Gazetesi Hodri Meydan Köşesi yazarı Süleyman Ünal ile birlikte Hoca'nın yaz aylarındaki özel sohbetlerini de takip ederdik. Bize para verir, simit ve peynir aldırır, çayları da yine kendisi söylerdi. "Hocam bu sefer de bizden olsun" diye itiraz edecek olsak Hoca'nın sözü belliydi: "Bizde usul, büyükler ücretini öder, küçükler hizmet eder." Ali İhsan Hoca Enderun ve Çınaraltı'nın yanısıra Marmara Kıraathanesi, Yümni, Koska Kıraathaneleri'nde de uzun yıllar etrafına ışık saçtı.



Hoca'nın en önemli özelliklerinden birisi ilmi kıyafet ve ilmi simada bir otorite oluşu idi. Yüz hatlarından nereli ve hangi etnik gruptan olduğunuzu anlardı. Bu mevzuda yanıldığı çok az olmuştur. Hatta bu konuda şöyle bir hatıramız da vardır: Bir gün sahaflar Şeyhi Muzaffer Ozak'ın dükkanındaydık. Şeyh Efendi'nin Avrupalı iki müridi geldi. Hoca onlara nereli olduklarını sordu. Hollandalı olduklarını söylediler. Hoca itiraz etti: 'Olmaz, siz daha kuzeydensiniz. Dedenizin nereli olduğunu biliyor musunuz?" Hayret içinde kalan Hollandalılar atalarının Norveç'ten geldiğini açıkladılar. Bir gördüğünü bir daha unutmayan Ali İhsan Hoca, insanları omuz, burun gibi belirgin kemik yapılarından tanıdığını söylerdi. Bir insanın sırtını göreyim, kim olduğunu bilirim derdi. Soy ve karakter bilgisine sahipti. Talebelerine bu özelliklerine göre iş seçmelerini tavsiye ederdi.

Ali İhsan Hoca'nın nasıl bir insan olduğunu şu anekdot çok güzel özetliyor: Hekimoğlu İsmail Bey'in rivayetine göre 1950'li yıllarda Ali İhsan Hoca Ankara'da Risalei Nur'ları tashih etmektedir. 35 kuruş yevmiye ile bir gün 25 kuruşluk ekmek, ertesi gün de 20 kuruşluk tahin helvası alıp karnını doyurarak gününü geçirmektedir. Etrafta cirit atan sivil polislerden biri yaklaşıp "Hemşerim, şuradaki musahhih 350 lira maaş alıyor, senin kadar da ilmi yok. Sen ne diye 35 kuruşa talim ediyorsun" der. Ali İhsan Hoca'nın cevabı sert ve kesin olur: "Senin aklın ermez bu işlere."

1927 senesinde İzmir'in Ödemiş ilçesine bağlı Adagüme köyünde bir yörük olarak doğan Hoca, yine tam bir yörük olarak 30 Aralık 1993'te İstanbul'da faniye veda etti. Ortaokuldan sonra öğrenimini sürdüremese bile çevresindeki din adamlarından dini ilimleri tahsil etmekten geri durmadı. Köyündeki rahmetli Ali Efendi'den Arapça okudu. İzmir Kestane Pazarı Kur'anı Kerim Koruma Derneği'nde yurt idareciliği görevini sürdürürken değerli alim ve kurralardan Hacı Salih Tanrıbuyruğu hocadan istifade etti. Zaten aile ocağında babası yoluyla medrese tahsili alan Ali İhsan Hoca aile geleneğine uyarak hiçbir resmi göreve girmedi. 1950'de Üstad Bediüzzaman Said Nursi ile görüştü. Bu tarihten vefatına kadar risaleleri okudu ve okuttu. Mehmet Feyzi Ağabey'e de büyük bağlılığı vardı.

Ali İhsan Yurt, 1955 yılında İstanbul'a geldikten sonra buradaki değerli alimlerden de dersler aldı. Yaprak ve Ülker kitabevlerini kurdu. 1965 yılından itibaren Sönmez AŞ'nin yayın müdürlüğünü ve vekil genel müdürlüğünü yaptı. Pekçok kitabın yazılmasında, hazırlanmasında ve yayınlanmasında emeği geçti. Sahihi Buhari Tecridi Sarih Muhtasarı'nın Konyalı Mehmet Vehbi çevirisini yayına hazırladı. Sahihi Müslim ve Şifa çevirilerine büyük ölçüde emeği geçti. İsmail Kara Bey'in kaydına göre Bediüzzaman'ın kitaplarının düzgün bir şekilde ortaya çıkmasında ve basılmasında da büyük emek sahibi idi. Takvimcilikte, hesaplama tekniklerinde, düzenleme işlerinde özel maharet sahibi idi. Yine matbaa, dizgi, baskı, kağıt onun bütün ömür uğraştığı ve çok iyi bildiği konulardı.

Ömrünün sonuna doğru İslam Konferansı İslam Tarih, Sanat ve Kültür Araştırma Merkezi'nde ve Türkiye Diyanet Vakfı İslam Ansiklopedisi'nde çalıştı.

Onun tipindeki insanlar yazacak çok eserleri olmasına rağmen pek eser veremezler. Ancak Ali İhsan Hoca halen aşılamayan ve kendisine Akşemseddin Kaşifi sıfatını kazandıran "Fatih'in Hocası Akşemseddin, Hayatı ve Eserleri" isimli kitabıyla kendi benzerleri içinde de bir istisna olduğunu gösterdi. Bu eser Dr. Mustafa Kaçalin'in ilave açıklamalarıyla birlikte Marmara Üniversitesi İlahiyat Fakültesi yayınlarınca tekrar yayınlandı.

Hafızası çok kuvvetli olan Ali İhsan Hoca bir mevzuda konuşmaktan büyük zevk alırdı. Onun imtihanı da en hassas olduğu bu noktada oldu. Beyin rahatsızlığı geçirip hafızasının bir bölümünü kaybetti, nutku tutuldu. 120 kiloluk dev insan 60 kiloya indi. Senelerce tek tek topladığı kitapları satılmak zorunda kaldı. Hastalığı sırasında elinden Cevşen'i hiç bırakmıyordu. Çantasında ise manevi destek olması için Bediüzzaman'ın ilmi havas'a ait henüz yayınlanmamış yazma bir risalesini taşıyordu. (Bu eser halen evindeki dolapta inceleyecek meraklı beklemektedir.)

Uzun seneler Akbıyık semtinde oturan Ali İhsan Hoca kaderin garip cilvesi olacak ki hakkında uzun müddet mesai sarfında bulunduğu zatın ismini taşıyan Akşemseddin semtinde teslimi ruh etti. Şimdi adı sevenlerinin gönüllerinde, kitabının üzerinde ve bir de oğlu Said Nurdoğan Yurt'un yeni dünyaya gelen oğlu Ali İhsan'da yaşıyor.



M.Ali Eren

4 Ocak 1997

Ziyaret -> Toplam : 125,40 M - Bugn : 162149

ulkucudunya@ulkucudunya.com