« Ana Sayfa »      « İlkelerimiz »

BAŞBUĞ TÜRKEŞ

ELMALILI HAMDİ YAZIR MEÂLİ

İrfan YÜCEL

Alparslan TÜRKEŞ

Alparslan TÜRKEŞ

Seyid Ahmed ARVASÎ

Ayhan TUĞCUGİL

M. Metin KAPLAN

Namık Kemal ZEYBEK

Prof. Dr. İBRAHİM TELLİOĞLU

23 Ara

2018

Tren kazası kader midir?

Yusuf Ziya Cömert 01 Ocak 1970

Hızlı tren kazası ‘kader’ midir?

Hadi sinyalizasyon yoktu, bu yöneticilerin sorumluluğudur. Teknik adamlar kusurluydu, bu da onların sorumluluğuydu. Yani insan fiillerinin neticesi olarak hızlı tren kılavuza çarptı.

Ya o kazada ölenler?

Hiç kusurları olmadığı halde orada ölmek, onların kaderi miydi?

Diyelim deprem oluyor.

Depremde ölmek bizim kaderimiz miydi?

Maganda kurşunuyla ölmek, kader midir?

Mü’min olmak, kafir olmak, kader midir?

Bir sapığın tecavüzüne maruz kalmak kader midir?

Böyle yüzlerce sorumuz var.

Kaderdir desen bir türlü, kader değildir desen bir türlü.

Sanki kader deyince insanın sorumluluğunu göz ardı ediyorsun.

Benim imanım veya küfrüm kaderse, ahirette bundan niye mes’ul olayım?

Trenin sinyalizasyonunu ihmal etmem kaderse, neden kazadan sorumlu tutulayım?

Bir adamın sapık olması, tecavüzcü olması kaderse, adam neden ahirette (hatta dünyada) kaderi yüzünden sorumlu tutulsun?

Böyle sorulara benim cevabım vardı.

Fiillerimizden mes’ulüz. Dünyada da ahirette de. Bunun lamı cimi olmaz.

Allahu Te’ala’nın ilmi de zamanla mahdut değildir.

Bu iki gerçekliği ihlal etmemek kaydıyla, alt tarafını ulema nasıl dolduruyorsa doldursun.

Diyanet İşleri eski başkanlarından Sait Yazıcıoğlu Hoca’nın KURAMER’de İmam-ı Matüridi’nin kader anlayışına dair bir sohbette bulunacağını öğrenince gidip istifade etme ihtiyacı hissettim.

Sohbetin takdimini de bir başka Diyanet İşleri Başkanı, Ali Bardakoğlu Hoca yapıyordu. Yani konu emin ellerdeydi.

Prof. Yazıcıoğlu Mutezile ve Matüridi ekollerinin ‘kader’ olgusuna yaklaşımını özetledi.

Mutezile, insanın kendi fiillerini ‘yarattığını’ düşünüyordu. Eğer öyle olmasa, yaptığından nasıl sorumlu tutulacak?

Matüridiler ise ‘yaratma’ kelimesini kullanmaktan sakınıyor, ama insanın fiillerinden bihakkın mes’ul olduğunu düşünüyordu.

Bu iki görüş birbirine yakın. Matüridilikte bir hassasiyet var. ‘Yaratma’ fiilini insana izafe etmemeye çalışıyor.

İnsanı, kendi tercihlerinin, kendi fiillerinin faili olarak görüyor ve mes’ul tutuyor. İki görüş farklılık arz etse de insan sorumluluğunu tespitte birleşiyorlar.

İyi de, her şeyi ‘kaderdir’ diye sineye çekme, gelene ağam, gidene paşam deme, ‘sus, Allah öyle takdir etmiş, sen ne karışıyorsun’ diyerek yanlışlıkları, yerine göre zulmü, başa gelen her şeyi sineye çekme alışkanlıkları nereden zuhur etti?

Muhtemelen Emevi iktidarında huzur ve sükunu sağlamak için ümeranın yapıp ettiklerini ‘kader’ kavramı çerçevesinde yorumlama gayretinden.

Öyle ya, bu saltanatı, bu başımıza gelenleri Allah münasip gördüyse biz niye itiraz edelim?

Böyle bir kader anlayışı.

Benim bu sohbetten anladığım şu.

Yaptığımız işlerden sorumluyuz.

Depremlerde insanların ölmesinden, ruhsatları verenler, mevzuatı depreme göre hazırlamayanlar, malzemeden çalanlar ve malzemeden çalınıp çalınmadığını kontrol etmeyenler sorumlu.

Eğer ileride meydana gelecek (jeologlara göre vukuu her gün biraz daha yaklaşan) depremlerde insanlar ölecekse, bundan da biz sorumluyuz.

Biz, 1999’dan beri gerekli tahkimatı, tadilatı yapmayanlar. Devletse devlet, milletse millet.

Kadın cinayetlerinden, kadını korumayanlar sorumlu.

Sellerde binaların yıkılmasından, insanların ölmesinden dere yatağına ev yapanlar ve yapılmasına izin verenler sorumlu.

Bir şeye ‘kaderdir’ demek, sineye çekmek, kötülüğe ses çıkarmamak, boyun eğmek anlamına geliyorsa bu yanlış.

Öyle bir ‘kader’ yok.

Yanlışlara karşı çıkmak, Allah’a isyan anlamı taşımıyor. Bilakis, Allah’a itaat kavramına daha uygun.

Bu arada, babam İsmail Cömert’in çok eski arkadaşlarından Prof. Dr. Saim Yeprem Hoca da, zaman, ezel, ebed kavramları, bu kavramlarla yaratılmışların ve Yaratan’ın ilişkisine dair güzel bir katkı yaptı.

Bu bahse şimdi giremem. İpucu vereyim. Bizler, zamanla sınırlıyız. Bizim için bazı şeyler ‘geçmiş’ bazı şeyler ‘gelecek.’

Yani biz ‘ezel’ ile ‘ebed’ arasındaki farazi çizginin bir noktasındayız.

Allah için böyle bir sınır veya çizgi yok.

O tamamını kapsıyor, kuşatıyor.

Sözü uzatmayayım.

Kıymetli bir akşamdı. Bazı şeyleri öğrendim, bazı bilgilerimi tazeledim.

Bu ortamı hazırlayanlardan, emeği geçenlerden Allah razı olsun.

Ziyaret -> Toplam : 125,40 M - Bugn : 161711

ulkucudunya@ulkucudunya.com