« Ana Sayfa »      « İlkelerimiz »

BAŞBUĞ TÜRKEŞ

ELMALILI HAMDİ YAZIR MEÂLİ

İrfan YÜCEL

Alparslan TÜRKEŞ

Alparslan TÜRKEŞ

Seyid Ahmed ARVASÎ

Ayhan TUĞCUGİL

M. Metin KAPLAN

Namık Kemal ZEYBEK

Prof. Dr. İBRAHİM TELLİOĞLU

24 Tem

2008

Hz. ÜFTADE (KUDDİSE SIRRUHU)

01 Ocak 1970

HAYATI ve ŞAHSİYETİ

Mehmed Muhyiddin Üftade 895 (1490) yılında Bursa'da dünyaya gelmiş, 988 (1580)'de yine Bursa'da vefat eylemiştir. Üftade, Bursa'da kurulup teşkilatlanan ve daha sonra Anadolu ve Balkanlar'a yayılan Celvetiye Tarikatı'nın Piri ve Aziz Mahmud Hüdayi'nin de şeyhidir.

Üftade Adını Alışı

Gençlik yıllarında Ulucami ve Doğanbey Mescidi'nde fahri müezzinlik yapan Mehmed Muhyiddin'in sesi çok güzeldi. Halk O'nu dinleyebilmek için ezandan önce caminin etrafında erkenden toplanırlardı. Bir gün yaptığı bu hizmete mukabil caminin mütevellisi kendisine bir kaç akcelik maaş tayin etti. 0 gece rüyasında "mertebenden üftade oldun (düştün) itabına maruz kalan Mehmed Muhyiddin, derhal maaşı terk ederek kendisine "Üftade" lakabını taktı. Daha sonraları da bazı şiirlerinde kullandığı sanılan "Muhyiddin" mahlasını bırakıp Üftade mahlasını kullanmaya başladı. Bu gün elimizdeki Divan'ı bu mahlasla kaleme alınmıştır.

Hocaları ve İlk Tahsili

Hz. Üftade ilk tahsilini Selçuk Hatun Camii imamı Muslihiddin Efendi adında bir zatın yanında yapmıştır. Yine ilk tasavvufi zevk ve neşveyi de muhtemelen bu zat vasıtasıyla tadmış, birçok keşif ve kerametlerine şahit olmuştur. Hatta O'nun tarikatına intisab etmek istemiş, fakat hocası o yaşta bir çocuğu kabul etmeyerek ileride arzu ettiği yüce makamlara erişeceğini işaret etmekle yetinmişti. Üftade bunun yanısıra Abdal Mehmed adında bir meczubdan da istifade etmiştir. Saçlarını uzatarak Abdal Mehmed'i taklid eden Üftade, Bu zat gibi zaman zaman Gökdere semtinde Cenk Kayası adında bir kayanın üzerine çıkar, saçlarını öne doğru dağıtarak Arap, İran, Hind ve Rum illerini keşfederdi.

Şeyhi Hızır Dede

Üftade'nin tasavvufi hayatı on yaşında iken tanıdığı Hızır Dede (öl. 913/1507) ile yeni bir mecraya girmiştir. Bayramiye şeyhlerinden olan Hızır Dede, Hacı Bayram Veli'nin (833/1429) halifesi Akbıyık Meczub'dan (öl.860/1507) icazet almıştır. Mihalıç kasabasında koyun çobanlığı yaparken soğuktan ayakları donarak kötürüm olunca Bursa'ya yerleşmiş, Ulucami çevresinde Vaiziye Medresesi'nde ikamet etmiştir. Üftade, Hızır Dede'nin yanında bir yandan riyazet, mücahede ve ilim tahsiline devam ederken diğer taraftan da babasının zoruyla ipekçilik mesleğinde çalışmıştır. Şifalı sulara ihtiyacı olan Hızır Dede'yi yıllarca sırtında kaplıcaya taşıyan Üftade, sekiz yıl şeyhine hizmet ettikten sonra on sekiz yaşında iken O'nu kaybetmiştir. Hayatını ibadet, riyazet ve mücahedeyle geçiren Hızır Dede, Kuzgunlukta yahut da Pınarbaşı'nda Üçkozlar zaviyesi altında bir yere defnedilmiştir.

Üftade şeyhinden icazet almasına rağmen O'nun ölümüyle birlikte çok meşakkat ve çile çekmiştir. İsmail Hakkı Bursavi'ye göre daha sonra Üveysi tarikle kemale ererek keşfi açılmıştır. Üftade seyr-ü sülükunun bu bölümünü şöyle anlatmaktadır:

"..Andan sonra alem-i istigraka düşüp altı-yedi günde seyreyledüm. Ne nefsüm kaldı ve ne siva kaldı".

Müezzinlik, İmamlık ve İrşad Hizmetleri

On altı yaşlarında Ulucami'de fahri müezzinliğe ve muhtelif camilerde imamlığa başlayan Üftade, bu vazifeleri on sekiz yıl sürdürdükten sonra vaaz ve irşad hizmetlerine başlamıştır. Doğanbey, Namazgah ve Kayhan Camilerinde hitabette bulunmuş, Aziz Mahmud Hüdayi de kendisini Kayhan Camli'nde tanıyarak intisab etmiştir.

Üftade, halkın ısrarı ve Emir Sultan Hazretleri'nin rüyada ricası üzerine Emir Sultan Camii Hatipliğine tayin edilmiş ve bu vazifeyi ömrünün sonuna kadar sürdürmüştür. Aldığı maaşı da dervişlere dağıtmıştır, Fakat daha sonraları dağın eteğinde yaptırdığı tekke ve bitişiğindeki camide Celvetiye Tarikatı'nin talimiyle meşgul olmaya başlayınca yerine yardımcısı Haleblizade Mahmud Efendi'yi görevlendirmiştir.

Velilikdeki Mertebesi

Hz. Üftade, hayatı boyunca ibadet, zühd ve takvaya son derece önem vermiş, şüpheli şeylerden uzak durmuştur. O daima halk içerisinde Hakk'ı aramış, uzlet yerine celveti tercih etmiştir. İsmail Hakkı Bursevi'nin ifadesiyle Üftade, fena ve beka mertebelerini cem eylemiş, fark ve cem makamlarından yüce sözler söylemiştir. Zulmani ve nurani yetmiş bin perdeyi geçerek her nesnenin sırrına vasıl olmuştur. 0 hem malumdur yani zahirde beşeriyet mertebesindedir ve hem de meçhuldür ki sırrı gaybü'l-gaybdedir. Hak'dan başka O'na kimse muttali olamamıştır. Bu yüzden Hz. Üftade: "Beni ehl, evlad ve etbadan hiç kimse bilmemiştir" demektedir. Üftade'nin kendi usulüyle Hakk'a vasıl olduğuna şu şiiri delalet etmektedir:

Geçesin alem-i ferşi

Dahi hem Kürsi ve Arşı

Gele muştucular karşı

Digil ya hu ve ya men hu

Hz. Üftade keşifle alakalı olarak müridi Hüdayiye ders verirken riyazeti esnasında çarşıda ölüleri dirilerden daha ziyade müşahede ettiğini haber vermektedir. Bundan başka süluku esnasında kendisine bir hal arız olduğunu, bütün mahlukatın gözünden kaybolduğunu, halkın içerisinde yürürken halkı görmediğini söylemektedir. Elini öperek ruz-i cezada kendisini unutmamasını istirham eden bir komşusuna Üftade'nin verdiği şu cevap O' nun insanlara karşı sevgi ve merhametini göstermesi açısından manidardır:

"Değil komşularımızı, bütün vilayetimizin halkını cehennemden kurtarmaya çalışalım. Lütf-ü İlahi'den istirham eyleyelim."

Ziyaret -> Toplam : 125,23 M - Bugn : 114244

ulkucudunya@ulkucudunya.com