« Ana Sayfa »      « İlkelerimiz »

BAŞBUĞ TÜRKEŞ

ELMALILI HAMDİ YAZIR MEÂLİ

İrfan YÜCEL

Alparslan TÜRKEŞ

Alparslan TÜRKEŞ

Seyid Ahmed ARVASÎ

Ayhan TUĞCUGİL

M. Metin KAPLAN

Namık Kemal ZEYBEK

Prof. Dr. İBRAHİM TELLİOĞLU

24 Tem

2008

Üftade Hazretlerinin Şeyhlik Dönemi Menkibeleri

01 Ocak 1970

1. Bir gün Hz. Üftâde, halvet hanesinden dışarıya çıkıp:
”Kimse yok mu?” diye seslenince, Murad Dede adındaki derviş koşarak yanına gelir.Üftâde:
”Gel benimle.” Diyerek bir müddet yürürler. Sonra Murad Dede’ye:
”Hemen gözünü yum ve lutf-ı Hûdâyı yum.” Diyerek gözünü yummasını biraz sonrada açmasını emreder.
Murad Dede gözünü açtığında denizin ortasında ve batmak üzere olan bir geminin yanında bulunduklarını görür. Geminin içindekiler feryat edip bağırmaktadırlar. Üftâde Hazretleri, dervişe geminin altındaki tahtaları birbirine bağlamasını emreder. O da ayakları hiç suda ıslanmadan emredilen vazifeyi yaparak gemiyi kurtarır ve geri döner. Tekrar aynı süratle göz açıp süratle göz açıp kapayıncaya kadar yerlerine dönerler.

İstanbul’da Süleymaniye Camii Şubat 1577’de tamamlandığı zaman dervişlerden biri, bu camiyi görmeye “tehassür izhor” eder. Hz. Üftâde dervişi tenhaya çekip:
“Ayağıma bas ve gözünü yum” der. Emirleri yerine gelince, göz açıp yumuncaya kadar kendisini Süleymaniye hareminde bulur. Öğle namazını orada cemaatle eda ettikten sonra aynı şekilde geri Bursa’ya dönerler.

Kudret Devesi:
Üftâde Mustafa Efendi’den nakille Hüsameddin Bursevi anlatıyor. Ben bilmezdim babamın bir ak devesi varmış. Bir gün Emir Sultan’ın halifelerinden İvaz Efendi bize geldi. Babam o deveye binip İvaz Efendi’yi arkasına bindirip gittiler. Kısa bir zaman sonra geri döndüklerinde bu deveyi ve nereye gittiklerini sordum. Bunu üzerine babam Üftâde:
“Kuzu kimseye deme. O Kudret Devesi’dir. Binip İvaz Efendi ile Mekke’ye vardık.” Diye buyurdular.








4. Üftâde Hazretlerinin cenazesini yıkayan Emir Efendi, Menâkıp müellifinin babasına naklediyor:

Üftâde Efendi merhum hastayken “Beni zâkirbaşımız Emir Efendi yıkasınlar.” Diye vasiyet eder. Vefatına müteakip Emir Efendi, merhumun cenazesini Üftâde Hazretlerini yıkarken 3 defa mübarek gözlerini açıp baktığını ağlayarak anlatmıştır. Müellif, Emir Efendi bu hadiseyi anlatırken bende yanlarındaydım diyor.





5. Hz. Üftâde bir gün oğlu Mustafa Efendi ve müridi Kemâl Dede ile birlikte İstanbul’a giderek bir müezzinin evine misafir olurlar. Müezzin Efendi, içeride hasta yatan bir kızı olmasına rağmen bundan hiç bahsetmeyip aşk ve şevkle hizmet ediyordu. Bu üç Allah dostu oturup sohbet ederken içeriden ansızın bir kadın feryadı duyulur. Kemâl Dede bu acı feryat üzerine dışarı çıkıp ne oldu diye sordu. Ev sahibi göz yaşlarını tutamayarak, kızının öldüğünü annesinin ona ağladığını söyledi.

Kemâl Dede durumu Üftâde’ye anlatınca Hz. Üftâde:

-“Emir Allah’ın” diye cevap verdi. Kemâl Dede:

-Sultanım ev sahibi şimdi bizim için “Ne uğursuz adamlarmış, evime geldiler kızım vefat eyledi” diyecek. Ne olur dua buyurunda Cenab-ı Mevlâ bu kıza yeniden hayat bahseylesin diye yalvardı. Bunun üzerine Üftâde Hazretleri bir müddet murakabeye daldıktan sonra buyurdu ki:

-“Kemâl Dede kızın ruhu üçüncü kat semaya çıkmış”

Kemâl Dede tekrar rica edince, daha fazla dayanamayan Hz. Üftâde ellerini dergâhı nezd-i Ahadiyet’e açarak yalvarmaya başladı. O daha ellerini indirmemişti ki kızın gözleri açıldı ve Allah’ın izniyle canlanarak yeni bir hayata kavuştu. Bir anda göz yaşları sevinç çığlıklarına dönen anne-baba, hazretin hâk-i pâyine yüz sürerek;

-“Cenab-ı Mevlâ’nın kızımızı geri döndürmesi sizin evimize teşrif etmeniz ve duanızın bereketiyle olmuştur” diye sevinçlerini izhar ederken Hz. Üftâde Kemâl Dede’ye:

-Kemâl Dede! Duyulduk hemen gidelim buradan diyerek yola çıktılar.




6.Hz. Üftâde anlatıyor. Seyrû sûlukumuzun başlarında idi. Dağ yolunda ormanların arasında Çekirge’ye gider. Eski Kaplıca’daki şifalı sulara girerdik. Ağaçların ve bitkilerin tespihlerini duyardık. Bu halde iken vecde gelir, hazzımızdan çoğu kere kaplıcaya girmezdik. Geri döner, ağaçların ve bitkilerin tespihlerini dinlemeye devam ederdik.






7. Üftâde Hazretleri, dergahta talebeler ders verdiği zamanlarda, bir gece rüyasında Mevlâna Celâleddin Rumi’yi gördü. Mevlâna Celâleddin Rumi buyurdu ki “Talebelerine bizim Mesnevi’den de okutun.” O’ da ; “Farsça’yı bilemiyorum” deyince, Mevlâna Hazretleri “Sen başla bir kere Allah’ü Teâla yardım eder.” Buyurdu. Ertesi sabah, hiç Farsça bilmediği halde, kırk yıldır Farsça tahsili görmüş gibi Mesnevi’den vaaz ve nasihat vermeye başladı.

Osmanlı Sultanı Üçüncü Murâd Han ile Üftâde Hazretleri, bir gün sohbet ediyorlardı. Bir ara Üftâde görünüşte lüzumsuz bir takım el kol hareketleri yapmaya başladı. Mübarek yüzünde rengi halden hale giriyordu. Sonra eliyle bir yeri sıvarmış gibi yaptı. Padişah aniden yapılan bu hareketlere önce mâna veremedi. Sonra Üftâde’nin elinin siyahlaştığını görünce “Efendi Hazretleri niçin böyle hareketler yapmaya başladınız? Elinizin siyahlaşma sebebi nedir?” diye sordu. O’da sultanım “Tebanızdan bir balıkçı tayfası Karadeniz’in sularında balık tutuyordu. Tekneleri su alacak şekilde delindi. Bizden yardım istedikleri için bizde imdatlarına yetişerek, teknelerini tamir ettik. Bu sebeple elimiz karardı. Elhamdülillah Müslümanların boğulmaktan kurtulmasına vesile olduk” buyurdu.




8. Bir ikindi vaktinde Hz. Üftâde’nin yanına yaşlı bir kimse geldi. “Efendim! Bu sene çocuklarımla birlikte hacca gitmiştik. Vazifemizi yaptıktan sonra, maddi gücüm olmadığı için onları getiremedim. Yanlarına bir miktar para bıraktıktan sonra, kendim geldim. Eğer onları buraya getirmek mümkünse, getirmeniz istirhâm edeceğim” diye yalvardı.

Hz. Üftâde’de “Sağlığımda kimseye söylemezseniz getirelim” buyurdu. Hacı da söylemeyeceğine söz verince, Üftâde Hazretleri adamın yönünü kıbleye doğru çevirdikten sonra “Şimdi bakınız! Kabe-i Muazzamın yanındaki namaz kılan şu kimseler hanımın ve çocukların değil mi?” buyurdu. Adam hayretle binlerce kilometre uzakta bulunan Kabe’nin yanındaki çocuklarını gördü. Üftâde, namaz kılan çocuklarına hitap ederek, “Annenizle birlikte, Harem-i Şerif’in dışındaki deveye binip acele geliniz.” Buyurdu. Çocuklar namazlarını bitirir bitirmez annelerini aldılar ve dışarı çıktılar. Dışarıda bir devenin beklediğini gördüler. Üçü birden deveye binip Bursa’ya doğru sürdüler. Devenin her adımı gözün görebildiği uzaklığı katediyordu. Kısa bir zaman sonra deve çocuklarla birlikte yanlarına geldi. Üftâde Hazretleri, deveye bir şeyler söyleyince, birden kayboldu. O hacıya da; “Bunu sakın kimseye söyleme“ diye tekrar tembih eyledi

Ziyaret -> Toplam : 125,23 M - Bugn : 112947

ulkucudunya@ulkucudunya.com