« Ana Sayfa »      « İlkelerimiz »

BAŞBUĞ TÜRKEŞ

ELMALILI HAMDİ YAZIR MEÂLİ

İrfan YÜCEL

Alparslan TÜRKEŞ

Alparslan TÜRKEŞ

Seyid Ahmed ARVASÎ

Ayhan TUĞCUGİL

M. Metin KAPLAN

Namık Kemal ZEYBEK

Prof. Dr. İBRAHİM TELLİOĞLU

20 Oca

2019

Allah adına ‘hâkimiyet’ oluşturma

Mehmet Ocaktan 01 Ocak 1970

İslam-demokrasi tartışmalarında demokrasiye yapılan itirazların ana eksenini “hakimiyet” kavramı oluşturmaktadır. Geleneksel İslam siyaset doktrinine göre, hakimiyet Allah’ındır ve kanun koyucu da O dur. Bu anlayışın bize tarif ettiği siyaset teorisi, teokrasidir. Dolayısıyla yöneticiler Tanrı adına O’ndan alınan güçle devleti yönetirler. Oysa Tanrı adına değil, ümmetten alınan yetkiyle ümmetin yönetimi esas olmalıdır. İdeal İslam toplumunda egemenliğin halka ait olması esastır.

Hakimiyet kavramının daha sağlıklı bir şekilde anlaşılabilmesi için meseleye Prof. Dr. Ali Bardakoğlu Hoca’nın şu tespitiyle başlamakta yarar var: “Literatürde sıkça tekrarlanan ve naslardan atıfları da bulunan ‘hakimiyetin Allan’a ait olması’ esası, itikadi bir ilkeyi ve bunun uzantısı kozmolojik bir vakıayı ifade ettiği gibi, ‘hakiki kanun koyucunun (şari) Allah olduğu’ fikri de siyasal iktidarın mutlak otoritesini hukukun temel ilkeleriyle sınırlandırmayı ve yasamaya normatif bir güvence, yönetime ahlaki bir sorumluluk getirmeyi hedefler.”

***

İslam’da bir ruhban yapısının olmadığı dikkate alındığında, Allah’la insan arasında bir otoritenin varlığından söz edilemez. Yani hiçbir kişi ya da kurum, siyasal alanda Allah’ın egemenliğinin temsilcisi olduğunu iddia ederek ümmet üzerinde keyfi bir otorite tesis edemez.

İslam toplumlarının yaşadığı tarihsel tecrübelere bakarak söylemek gerekirse, yüzyıllar içinde farklı yönetim modelleri ortaya çıkmıştır ancak bunların hiçbirisini din referanslı bir devlet olarak tanımlamak doğru değildir. Çünkü gerek Kur’an’da, gerekse Hz. Peygamberin sünnetinde devletin doğasına ilişkin bir tanım bulunmamaktadır. Dolayısıyla oluşan devlet yapıları, doğal olarak her dönemin toplumsal, siyasi ve ekonomik şartlarına uygun hükümet biçimleri olarak ortaya çıkmıştır.

Maalesef İslam toplumlarında din-siyaset ilişkisi Kur’an’ın evrensel mesajı çerçevesinde değil, geleneksel İslam kültürünün telkin ettiği bir çizgide geliştiği için ‘hakimiyet’ kavramı üzerinden teokratik devlet modelleri üretilmiştir.

Müslüman dünyada demokrasiye karşı gelişen reddiyeci tavrın temelinde de bu anlayış yatmaktadır. Çünkü Kur’an’ın mesajı geleneksel İslam kültürü esas alınarak yorumlanmıştır, bu yüzden de Müslüman gelenek halk egemenliğine yabancıdır.

Siyasi hakimiyetin insana/halka ait olamayacağını ileri sürenler genellikle, “Kim Allah’ın indirdiği hükümlere göre hükmetmezse, işte onlar zalimlerin ta kendileridir.(Maide:45) ayetini delil olarak göstermektedirler. Oysa Kur’an’da zikredilen pek çok ayetten anlıyoruz ki, Allah’ın yöneticilerden istediği adalet ve hakkaniyetli yönetimdir. Hükmetme gücü olmayanlardan ‘adaletli davranma’istenmeyeceğine göre, Allah siyasi egemenlik hakkını insanlara vermiştir ve onlardan adaletli davranmalarını istemektedir.

***

“Kur’an’a Yabancılaşma Süreci” kitabında Kur’an’da geçen ‘mülk’ kelimesine ‘hakimiyet’ ve ‘hüküm’ anlamı vererek, egemenliğin yalnızca Allah’a ait olduğunu düşünenlerin bulunduğunu belirten Prof. Dr. Ali Akbulut şöyle diyor: “Söz konusu kavramı Mutlak egemenlik anlamında değil de siyasi egemenliğe tahsis edersek, bu durumda insanları idare eden ve yöneten Allah olur ki Kur’an’ın diğer ayetleriyle, hatta bizzat geliş gerekçesiyle çelişir. Hiçbir insanın, Kur’an’ın bir ayetini diğer ayetine aykırı olacak şekilde anlama, yorumlama hakkı ve yetkisi yoktur.”

İslam toplumlarındaki bir başka sorunlu yaklaşım da halk egemenliğine dayalı bir sistemin, insanı insana kul edeceği gibi yanlış bir kanaatin oluşmasıdır. Oysa tam aksine bireyin özgür iradesine dayalı olan demokratik sistem, insanı yöneticinin kulu olarak değil, özgür ve sorumlu bir varlık olarak tanımlar. Şu bir gerçek ki Müslüman dünyadaki radikaller de, laikler de, sosyalistler de esas itibariyle demokrasiye karşıdırlar, çünkü hepsinin içine doğduğu ve beslendiği kaynak, geleneksel İslam kültürüdür.

Ziyaret -> Toplam : 125,32 M - Bugn : 82206

ulkucudunya@ulkucudunya.com