‘Türkiye ile Rusya İdlib’de kırılma noktasına geldi’
Ceyda Karan 01 Ocak 1970
Prof. Hasan Ünal’a göre Ankara ile Moskova’nın Suriye üzerindeki görüş ayrılıkları iyice netleşiyor. İdlib’de kırılma noktasına gelindiğini belirten Ünal, Putin’in Erdoğan’a operasyon talebini iletebileceğini söyledi. Ünal, Ankara’nın Şam’a zarar verme çabalarının olumsuz sonuçlarına dikkat çekti.
Türkiye Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin ile ikili ilişkiler ve Suriye'deki durumu görüşmek üzere Moskova'da bir araya geldi. 2019'un ilk zirvesinin hemen öncesinde Erdoğan'ın Moskova'ya ayak bastığı saatlerde Rusya Dışişleri Bakanlığı Sözcüsü Mariya Zaharova, radikal İslamcı Heyet Tahrir Şam örgütünün İdlib'deki gerilimi azaltma bölgesini büyük ölçüde ele geçirmesiyle durumun hızla kötüye gitmesi ve bundan duydukları ciddi endişeleri dile getirmesi dikkat çekti. Zaharova, ABD'nin çekilmesiyle Suriye'nin kuzeydoğusunda oluşacak boşluğu ise Suriye'nin meşru hükümeti tarafından doldurulması gerektiği yönündeki pozisyonlarını da tekrarladı.
Zirveyi ve olası gelişmeleri Maltepe Üniversitesi, Siyaset Bilimi ve Uluslararası İlişkiler Bölümü öğretim üyesi Prof. Hasan Ünal ile konuştuk.
‘RUSYA'NIN ÖNCELİĞİ İDLİB'
Prof. Hasan Ünal, Moskova zirvesinin belki de karmaşık konuları içeren en çetrefilli zirvelerden birisi olduğu görüşünde. Rusya'nın en baştan beri Suriye'nin toprak bütünlüğünü vurguladığını belirten Ünal, Ankara ile Moskova arasında da görüş ayrılıklarının netleştiği bir ortama gelindiğini kaydetti. Ünal, Ankara'nın ABD'nin çekilmesiyle elde edilecek tampon bölgeyi doldurmak istediği mesajlarına karşılık Rusya yönetiminden Suriye devletinin toprakları üzerinde etkili egemenliği tesis etmesi gerektiği tutumunun tekrarlanmasının önemine dikkat çekti:
"Yakın zamanda Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın Putin ile yaptığı zirvelerden en belki de karmaşık konuları içeren ve nihai kararlar alınmasını mecbur hale getiren bir zirve olacak bu. Aynı zamanda çetrefil bir zirve. Çünkü Rusya ile Türkiye arasındaki Suriye'ye ilişkin görüş ayrılıklarının netleştiği bir ortamdayız. Mariya Zaharova'nın açıklamasının mutlaka anlamlı bir tarafı var. Çünkü zamanlaması çok manidar. Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın uçağının tekerlekleri Moskova Havaalanının pistine değerken bu açıklamalar yapılıyor. Amerika'nın çekiliyoruz açıklamasından bu yana Rusya, Suriye'ye ilişkin pozisyonunu üç aşağı beş yukarı netleştirmiş durumda. Bunu da bazen Zaharova'nın ağzından bazen de doğrudan Dışişleri Bakanı Sergey Lavrov'un ağzından ifade ediliyor. Rusya'nın yaptığı açıklamalarda şunu görüyoruz. Rusya'nın önceliği İdlib'te. Bir başka konu daha var, onu da söylüyorlar. Ama o bir öncelikten ziyade Rusya açısından zaten olması gereken bir konu gibi görünüyor. Amerika'nın çekilmesi üzerine oluşacak otorite boşluğunu Suriye hükümeti doldurmalıdır diyorlar. Yani Fırat'ın doğusunda, Menbiç ve benzeri yerlerde. Örneğin güneyde Tanf'tan çekilirse, Amerika her şeye rağmen çekileceğim diyor, Menbiç'teki saldırılara rağmen, o zaman buraları Suriye hükümet kuvvetleri altına sokmak gerekir diye herhangi bir yoruma açık olmayan ifadeler kullandılar. Baştan beri Suriye'nin toprak bütünlüğü için hem alanda savaşıyor hem de toprak bütünlüğünden kastını ortaya koymuş durumda. O da şu: Suriye'nin bütün toprakları üzerinde Suriye devletinin etkili egemenliği tesis edilmelidir diyor. Tam böyle söylemese de Suriye mevcut anayasal yapısıyla devam ettirilmelidir. Bunun için de çok cüzi şeylerden Rusya bunu bahsetmiyor. Ama Suriye hükümetinin yaptığı açıklamalarında Rusya ile koordineli şekilde açıklandığını düşünürsek yani Suriye'nin milli üniter devlet yapısı, anayasası devam ettirilecektir. Ama buna ne ilave edilecektir? Şu anda askıda bulunan yerel yönetimlerle ilgili yasalar devreye sokulacaktır. Yerel yönetimler yerelde seçilecek, dolayısıyla partiden tayin edilmeyecektir yerel yöneticiler. Biraz da insan hakları kavramının içi genişletilirse, bir tür kültürel otonomi olabilir. Ama bunu da Suriye'nin özellikle Fırat'ın doğusundaki toprakları için söylemiyor Suriye, bütün Suriye'de böyle olacak diyor. Bu açıdan bakılırsa Rusya'nın tutumu tutarlı."
‘MUHTEMELEN RUSYA ‘BİZ İDLİB'E OPERASYON YAPMAK İSTİYORUZ' DİYECEK'
Ünal'a göre özellikle Erdoğan'ın Suriye'deki bölgeleri kontrol altına alıp yerel idare tesis etmek, TOKİ üzerinden altyapı projelerine girişmek söylemi, Rusya'nın Suriye'nin toprak bütünlüğü ve egemenliğine yönelik son vurgularını da etkiledi. Diğer yandan Rusya açısından İdlib'in önemine dikkat çeken ve bir kırılma noktasına gelindiğini anlatan Ünal, Türkiye'nin kontrolündeki ÖSO'nun Heyet Tahrir el-Şam'ı etkisiz hale getirmesinin beklendiğini ancak bunun tersinin gerçekleştiğini anımsatarak Rusya'nın zirvede tehdit algılaması doğrultusunda İdlib'e operasyon talebinde bulunabileceğini söyledi:
"Yalnız şöyle bir açıdan da değerlendirilebilir. Türkiye'nin Amerika'yı bir manada çekilmeye zorlaması ve ardından da Türkiye'nin ‘Ben bu bölgelere girmek istiyorum, bu bölgelerde yerel idare kuracağım. Hata buradaki insanlara TOKİ ile evler yapacağım. Buradan yerel de bir asayiş kuvveti değişik unsurlardan oluşan. Bunlar da bölgenin güvenliğini üstlenecek' açıklamaları, sonra Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın Trump ile yaptığı telefon görüşmesinin ardından ortaya çıkan güvenli bölge tartışmaları çerçevesinde Rusya'nın bu sözleri ısrarla söylemiş olması manidar olabilir. ‘Siz bunları söylüyorsunuz ama bizim pozisyonumuz da bu' anlamına geliyor. Yoksa susabilirsiniz. Açıklamaları Suriye hükümeti yapabilir sadece. Ya da bekleyelim, görelim, Türkiye bize ne getirebilir diye düşünülebilir. Bu çerçevede bakıldığında Türkiye ve Rusya tarafının öncelikleri ve konuya bakış açılarında ciddi farklılıklar olduğunu görüyoruz. Bu yüzden zirve çok çetrefilli geçebilir. Aynı zamanda bu farklılıkların İdlib'te de olduğunu görüyoruz. İdlib'te bir kırılma noktasına gelmiş durumdayız. 17 Eylül'deki mutabakat epeyce işledi. Türkiye üzerine düşen görevlerin büyük kısmını yaptı. İşler Türkiye'nin istediği gibi gitmedi. Türkiye belki de orada ılımlı muhalifler diye tanıttığı silahlı güçlerin Türkiye ile birlikte hareket eden ya da Türkiye'nin sözünü dinleyen grupların belki de HTŞ'yi yeneceğini, etkisiz hale getireceğini düşünüyordu. Ama tersi oldu. HTŞ özellikle Amerika'nın çekilme açıklamalarının içinde kaybolmuş gibi oldu. Ama HTŞ bütün İdlib'i kontrolü altına aldı. Bu sonucu da çatışmalarla elde etti. Bu durumda Türkiye'nin daha önceki pozisyonunda bir değişiklik olacak mı? Türkiye daha önce 17 Eylül mutabakatını şunun için istemişti. Ben İdlib'te Suriye yönetiminin etkili denetim kurmasını istemiyorum. Dolayısıyla en azından bunu nasıl sağlayacağına dair elinde bir planı projesi ya da alanda eyleme sokacağı bir düşüncesi yoktu. Ama bunun sanki söylediklerinin arasından bu çıkıyor gibiydi. HTŞ tümüyle İdlib'e hakim olduğuna göre Türkiye, Suriye ile Rusya'nın koordineli bir operasyonuna hala mı karşı çıkıyor veya çıkacak şimdi? Muhtemelen Rusya'da şu denilebilir Türk tarafına: Biz İdlib'e operasyon yapmak istiyoruz. Çünkü bizim havaalanımıza tehdit oluşturuyor. Cumhurbaşkanı Erdoğan'a ve Türk yetkililere söylenmemesi mümkün değil ve dolayısıyla söylenecek ve Türkiye ne diyecek bu konuda? Acaba Türkiye dosyasında şöyle bir şey de götürmüş olabilir mi? ‘Artık İdlib'e müdahale edilebilir. Siz güneyden girin Suriye ile birlikte, biz de kuzeyden size yardımcı olalım'."
‘TÜRKİYE, SURİYE HÜKÜMETİNİ DIŞLAMAYA DEVAM EDERSE…'
Rusya ve Suriye'nin ‘tampon bölge' konusunda bir şey demeyebileceğini ancak nihai olarak Türkiye'nin kontrol ettiği topraklardan çıkması gerekeceğini anımsatan Ünal, Ankara'nın önünde ciddi sorunlar bulunduğunu vurguladı. Türkiye'nin ısrarla Şam'ı dışlaması ve zarar vermeye çalışan politikalar gütmesinin yanlışlığının altını çizen Ünal, Ankara eğer Şam ile uzlaşmaya yanaşmazsa Suriye hükümeti PYD ile otonomi konusunda uzlaşmaya bile varabilir:
"Tampon bölgeye Suriye ve Rusya tarafı bir şey demeyebilir. Çünkü tampon bölgeyi ben şöyle anlıyorum. 20 mil genişliğinde, 30 küsur km, deyin ki 40 km. biz bunu o zaman niye istiyor olabiliriz? Buralarda sınırımıza çok yakın bölgelerdeki PYD unsurları ellerindeki silahlarla bize taciz ateşi açıyorlar sıkılıkla. Biz bundan rahatsız oluyor, tamam. Bunu yapabilir karşı taraf. Rusya kolaylıkla PYD'yi ikna edebilir. İkna değil aynı zamanda tehditle de olur, ‘Yoksa Türkiye'yi bırakırım üzerinize' diye. Bunlar 40 km içeriye çekilirler. Ama bizim bundan sonra amacımız ne? Bir de kontrolümüz altında bulunan topraklar var. Onlar ne olacak? O güvenli bölge dediğimiz yere Türk askeri girecek mi o zaman? Fırat Kalkanı ve Afrin harekâtıyla elde edilen Türkiye'nin fiili kontörlünde olan topraklar ne olacak? Öte yandan bu politikayla biz Şam'ı dışlayarak ve Şam'a hala olabildiğinde zarar vermeye çalışan politikada ısrar ederek, PYD ile Şam'ın şu veya bu ölçüde bir otonomi konusunda uzlaşmalarına yol açmaz mıyız? Bunlar Türkiye'nin önündeki çok ciddi sorular. Aslında bu sorulara Türkiye'nin Rusya ile birlikte değil kendisinin karar vermesi gerekiyor. Türkiye inşallah bunlara karar vermiştir ve Suriye ile uzlaşmanın yollarını aramak isteyecektir. Rusya'dan da bu konuda yardım isteyecektir."
‘SİVİLLERİN GÜVENLİ KORİDORLARDAN SURİYE TARAFINA GEÇİŞİ SAĞLANABİLİR'
Ünal, İdlib'e yönelik Suriye ve Rusya operasyonunun olmaması için gerekçe gösterilen siviller meselesinin ise kolaylıkla çözülebileceği görüşünde. İdlib'in Suriye hükümeti ve Rusya'nın kontrolüne bırakılması durumunda sivillerin Türkiye tarafı yerine güvenli koridordan Suriye tarafına geçişinin sağlanabileceği belirten Ünal'a göre koordineli bir operasyon Türkiye'nin de lojistik yardımıyla yapılırsa HTŞ bölgeden temizlenir:
"Aslında İdlib konusu kendi kendini çözmüş oldu. Çünkü Türkiye'nin desteklediği gruplar orada etkisiz hale geldiğine göre büyük ölçüde o zaman operasyon yapılmasına engel kalmadı. Türk Silahlı Kuvvetleri'nin bölgede gözlem noktaları var. Eğer bunu Suriye ve Rusya tam bir koordine ederse yani askerlere bırakılırsa konu, onlar yaparlar. Nasıl yaparlar? Türkiye kendi sınırını korur ve HTŞ'nin provoke edeceği sivillerin Türkiye tarafına değil de güvenlikli koridorlardan Suriye tarafına geçişini sağlayabilir. Hatta Türkiye'ye gelmesi muhtemel az sayıdaki sivil de yine Suriye sınırında ağırlanır. Ama operasyon çok uzun bir süre sürmeyeceği için çok kısa bir süre sonra da kendi yerlerine giderler. Bu da aslında diğer Suriyeliler konusuna örnek olmuş olur. Türkiye buradan zafer çıkarabilir. Özellikle Amerika açısından düşünürseniz, bir sürü Amerika var artık ortalıkta. Bir Trump'ın temsil ettiği ve aslında bütün bu daha önceki yönetimlerin başlattığı savaşlardan elini eteğini çekmeye çalışan bir yönetim anlayışı var. Bence bizim açımızdan da doğru olan ve destek vermemiz gereken bu. Bir de Amerikan derin devleti diyebileceğimiz gruplar var. Menbiç'teki saldırılara, bombalı elemlere bakın. İşin içinde HTŞ'liler var. Menbiç ve Fırat'ın doğusunda PYD'liler var. Bunların her biri değişik bir provokasyonu devreye sokacaktır. Daha önceden İdlib bölgesinde görüldüğü söylenen İngiliz gruplarının kimyasal saldırı hazırlıkları var. Onlar ne zaman devreye sokulacaktır göreceğiz. Ama bu şu gerçeği değiştirmiyor. Güneyde de yaptılar bu provokasyonları. Alandaki gerçek durumu belirliyor. O gerçek de şu. Eğer Suriye ve Rusya koordineli şekilde İdlib'e bir operasyon yaparsa, Türkiye ile bu iş önceden uzlaşılırsa, Türkiye de lojistik veya değişik yardımlarda bulunursa bu iş kotarılır. Bu aslında bir sonraki aşamalarda Türkiye-Suriye ilişkilerinin geleceğini belirleyecek noktaya götürülebilir. Bizim kontrolümüzdeki bölgeler ve Fırat'ın doğusundaki bölgelerde Suriye'nin etkin yönetimi sağlanır. Bunun karşılığında Suriye'nin PYD-PKK ile ilişkisini kesmesi istenir. Bu da Adana mutabakatı çerçevesinde istenebilir. Biz bu 7-8 yıllık savaşın sonunda Adana mutabakatına geri dönmenin yollarını aramalıyız. Bazıları şöyle diyor, ‘Türkiye'deki hükümet aynı, Suriye'deki hükümet aynı, nasıl uzlaşılacak?' mesela Suudi Arabistan'a bakın, Emirliklere bakın. Onlar değil miydi Suriye hükümetini devirmek için dünya kadar para harcayan, silah akıtan cihatçı gruplara. Ama şimdi onlar da Suriye hükümetiyle uzlaşmanın yollarını arıyorlar ve uzlaşıyorlar. Suriye'den başlayacak bir dış politika gözden geçirmesiyle bizim Doğu Akdeniz'de içine düştüğümüz siyasi ve diplomatik kuşatmayı kırmamız lazım. Orada bu şekilde devam edemeyiz."