« Ana Sayfa »      « İlkelerimiz »

BAŞBUĞ TÜRKEŞ

ELMALILI HAMDİ YAZIR MEÂLİ

İrfan YÜCEL

Alparslan TÜRKEŞ

Alparslan TÜRKEŞ

Seyid Ahmed ARVASÎ

Ayhan TUĞCUGİL

M. Metin KAPLAN

Namık Kemal ZEYBEK

Prof. Dr. İBRAHİM TELLİOĞLU

12 Haz

2007

AĞUSTOS BAŞAĞI

Sevinç ÇOKUM 12 Haziran 2007

Yaz bulutları Söğüt düzlüklerinin üstünde tertop olmuşlardı. Sabahtı. Sabah serinliği toprağın, yaprakların, dalların üzerinde henüz duruyordu. Kadınlar bağlarda bostanlarda çalışıyorlardı. Bazıları gölgeliklere kurdukları ocaklarda pekmez kaynatmağa koyulmuşlardı. Şurda burda patates, soğan bağlıyorlar, mısırları taneliyorlardı. Uzaktan bakıldığında bu kadın kümeleri kıpırtısız birer resim gibi duruyorlardı. Üstlerinde engin mavi gök ve ak bulutlarla...







Esma, keçilerini otlattığı yerden onları böyle görüyordu. Kulağında Ayşe Ananın sözleri... “Ne yapıyor peki karılar? Öyle oturuyorlar mı? Oturuyorlardır, oturuyorlardır. Ha babam yağlansın bakalım.”







Ayşe Anayı tanıdıktan sonra Esma, o küçücük penceresinin dışına taşmıştı. Kadın sanki kırk kapının anahtarını belinde saklayan bir masal anasıydı. Bunlardan birkaçını Esma’ya göstermişti. Artık Esma kadınların da birşeyler yapması gerektiğine inanıyor, kadınlar olmadan bu savaşın kazanılamayacağını düşünüyordu. Sonra onların konuşmalarına kulak verdi.







- Pekmezi bolca edelim. Bu kış epey sıkıntı çekeceğe benzeriz.







Bunu söyleyen muhtarın karısı Hafize Hanımdı.



Firdevs Hanım ise,







- Pekmezin olsun, sineği Bağdat’tan gelir, diye bir lâf var, dedi. Bizim ağzımızın tadı, bebelerimizin canı kuvveti da bu işte...







Firdevs Hanım bir yandan kazanı karıştırıyor, bir yandan da bir peşkirle yüzünün terini siliyordu. Atiye Hanım, tülbentinin yanağının kıyısında sıkıştırıp pekmez kepçesine yapıştı.







- Yoruldun, biraz da bana ver! dedi.







Firdevs Hanım ordaki incirin gölgesine doğru yürüdü. Çöküp oturdu. Atiye Hanım,







- İnsanın içi rahat olacak ki ağzının da tadı olsun. Yoksa pekmez bile acı acı gelir, dedi.







Firdevs Hanım,







- Doğru, diye cevap verdi. Bak, Söğüt’ün delikanlıları bir bir cephelere gittiler. Bizim Selim’e de yol göründü. Şu pekmezin tadı bize nasıl gelecek varın anlayın artık..







Biraz ötede bir başka pekmez kazanının başında duran Hafize Hanım söze karıştı.







- Çardaklı kahvenin delikanlıları da azaldı hep. İdadiyi bitiren İlyas’la Osman da askere gideceklermiş.







- Şuralarda oyun oynarlardı. Ne çabuk büyüdüler.. dedi Atiye Hanım. Hey gidi hey! İzzet’le Necip de öyle... Murat Beyin oğulları canım... Bildiniz mi? Necip şimdi Çerkez Ethem’in süvarisi olmuş. Yaman bir ciritciydi zaten. At üstünde doğmuş sanki mübarek. Çerkez Ethem de paşalara denk biri olup çıkmış. Kardeşleri Ankara’daki mecliste söz sahibiymişler. Kimisi Ali Fuat Paşa’nın, Çerkez Ethem’in, kimisi de Demirci Efenin yanında çarpışır. Lâkin bir türlü feraha çıkamıyoruz.







- Nasıl çıkılsın Atiye kardeş? Dedi Firdevs Hanım. Önüne gelen paşalığını, ağalığını ilân ediyor. Adım başı biri peydah olup, ortalığı karıştırıyor.







- Düşman yalnız bir değilmiş Firdevsciğim... Biraz da işin içine menfaat girdi mi, bölük bölük bölünüyoruz. Demek senin oğlan da askere gidecek. Eh hayırlısı..







Biraz ötede siyah yeldrimeli, ak örtülü bir kadın balirmişti. O yana doğru geliyordu.







- Bu bizim Nazik kadın değil mi? Dedi Hafize Hanım. O ya...







Esma sırrı açığa çıkmış gibi utandı. Öyle ki, nerdeyse keçileri bırakıp, ordan kaçıverecekti. Yusuf’un anası, aydınlık yüzü, o herkesi sarıp sarmalayan gülüşüyle yaklaştı. Esma önündeki ağacın cılız gövdesine saklanmağa çalıştı.







- Kolay gelsin, dedi Nazik Hanım...







- Hoşgeldin, dedi öbürleri...







Kadın, Firdevs Hanımın yanına çöktü. Firdevs Hanım,







- Kaç gündür ipekböceği gibi kozandan dışarı çıkmadın, dedi. Böceklerin ne âlemde? Ya Yusuf?







- Mektup aldım bugün. Geliyormuş... Çaltı’ya bir karakol kuracakmış. Kaçaklarla hep işi.







Esma başını gizlendiği yerden çıkartmış, Nazik Hanımın anlattıklarını dinliyordu. Yüreğinde bir çırpıntı.







- Gayrı maaşları da askeriye verecekmiş. Bir paşa var ya, Fevzi Paşa. İşte o demiş...







- Gayrı evlendirelim şu Yusuf’u...







Esma Hafize Hanımın bu sözü üzerine, başını çarçabuk geriye çekti.







- Söğüt’te dünya kadar kız var, dedi Atiye Hanım. Gönlünde biri yoksa, bakıverelim o kızlara... Ama sen gelinin olacak kızı seçmişsindir. Ben seni bilmez miyim Nazik Hanım? Gizli gizli yürütürsün işini. Öyle ortalığa dökmezsin. Hadi, de bakalım şu kızın adını.







Nazik Hanım o herkesi sarıp sarmalayan gülüşüyle,







- Ne gelini Atiye Hanımcığım, ne gelini? dedi. Hele bir çocuk gelsin, “Ana bana bir kız bakın. Kimi münasip görürseniz onu seçin,” desin de... Biz de bakıverelim sağa sola...







- Ana ben falan kızı aklıma koydum. Gidip bana isteyin... derse? Yani seçimi bize bırakmazsa?...







Bu sözler Firdevs Hanımındı. Nazik Hanım biraz bocaladı.







- Ne yapalım Firdevsciğim? Gönlüne hükmedemeyiz ki? Kimi isterse, başımızla beraber...







- Bunu yürekten mi söylersin? dedi Firdevs Hanım.







- Elbet!







Gülüştüler.



O yerinde durmaz, haşarı oğlak Firdevs Hanımın yakınına sokulmuş, hatır hutur dalları yaprakları kemiriyordu. Firdevs Hanım hayvanın sıcak nefesini yanıbaşında hissedince boş bulunup bir çığlık attı.







- Ay ay! Bu da ne? Hay Allah, Esma’nın keçisi... Kız Esma! Al şu haylazı buradan...







Esma ağacın ardndan sıyrıldı. O yana koşmağa cesaret edemedi. Bulunduğu yerden seslendi.







- Zeybek! Zeybek gel buraya... Şimdi seni...







Değneğini kaptı. Nazik Hanım yavruyu tutmuş, seviyordu. Kız kararsızca durdu. Nazik Hanım,







- Ay senin ismin Zeybek mi? dedi. (Güldü, hayvanın sırtını, yumuşacık tüylerini okşadı.) Zeybek ha?







Esma cesaretlendi, yürüdü. Firdevs Hanım sordu:







- Kız, bu nasıl isim böyle? Zeybek... Sen bunlara isim mi takıyorsun?







- Elbet.







- Peki, öbür yavrunun adı ne? O da köçek mi?







Kadınlar hep bir ağızdan güldüler. Yüzü gülmez Atiye Hanım bile inanılmaz bir kahkaha attı.







Firdevs Hanım durulup, sorusuna cevap bekledi. Kız “Yusuf” diyemezdi.







- Onun adı şey... Garip...







- Garip mi?







- Evet.







Zeybek, Nazik Hanımın elleri arasından kurtulmuştu. Kız hafifçe değneğiyle dürttü onu.







- Hadi bakalım.. gidiyoruz!







Firdevs Hanım, başını ki yana salladı.







- Garip... Nerden buldun bu isimleri? Hay Esma hay...







Esma bu sözleri duymamış gibi yürüdü. O birçok gözün onu incelediğini biliyordu. Şimdi içinde dalga dalga heyecan... Yusuf dönüyor. Yusuf dönüyor.

Ziyaret -> Toplam : 125,02 M - Bugn : 43509

ulkucudunya@ulkucudunya.com