[Bu `mektub`, `Ruhul Furkan` dergisinin...
13 Mart 2007
[Bu "mektub", "Ruhul Furkan" dergisinin Aralık 1999 tarihli 1. Sayısının 35 ve 36. Sayfalarında neşredilmiştir. "Mektub"un bugün "Adalet ve Kalkınma Partisi Genel Başkanı” olan R. T. Erdoğan’a gönderiliş tarihi, Ağustos 1998’dir ki, bahsi geçen zâtın "Belediye Başkanlığı”nın son demlerine rastlamaktadır...]
Sayın Başkan!..
Kainatta her şey her şeyle alâka içinde...
Dolayısıyla hayat tesadüflerle değil, tevafuklarla ilerler. Tevafukların da yaratıcısı Allah-u Teâla, tevafukî münasebet içindeki kullarından itaat ister
Nasıl bir itaat?..
Kitablık çapta sergilenmesi gereken bu konu hakkında, tabiî ki her birimizin kendine mahsus düşünceleri mevcut.
Fakat gaye, "Mutlak Hakikat"e yakın olmak noktasında düğümlendiğine göre, nisbet noktalarımızın ne derece sıhhat belirttiği önem taşıyor.
Bir kutsî hadîste, Allah-u Teâla bildiriyor ki, "Her zümre kendi inancından memnundur...”
Buradan çıkarabileceğimiz bir mânâda şudur ki, kimse kendi halinden memnun olmasın, daha fazla, daha fazla hakikati anlamak ve aktarmak noktasında çaba sarfetsin.
Bu noktada yıllardır şahit olduğumuz üzere, gerçekten samimi çabalar ile kan ter içinde kalmış yiğitler maalesef ciddi bir "dünya görüşü”ne malik olamamaktan kaynaklanan yanlışlıklara düşerek insanımızı sükût-u hayâle uğratmışlardır.
•••
Şimdi bugün...
Ülkenin kaosa sürüklendiği böyle bir ortamda, hâlâ birtakım hakikatlerin anlaşılamamış olması, başımıza gelecek belâların şiddetini daha da artıracaktır.
Birçok misalle mevzuu açmak mümkün fakat gereksiz...
Zira bulunduğumuz ortam itibariyle de birçok şeye vâkıf olduğunuz muhakkaktır.
Bulunduğunuz makam ve Müslümanların bulunduğu tüm makamlar, maalesef "kaçış yolunu incilerle döşemeye” müsait makamlardır.
Bileğinizin hakkıyla aldığınız zannı içinde olsanız bile, ÖYLE OLMADIĞINI siz de defalarca zikretmişsinizdir. Şu cümle sizindir: "- Biz iktidar olduk ama muktedir olamadık!”
Sayın Başkan; nasıl muktedir olunabilir?
•••
Yıllardır sizi adım adım ama hiç şüpheniz olmasın samimi bir şekilde takip etmekteyim.
"BİR GÜN BİR ŞEYLERİN DAVA ADINA ÜMİT EDİLEBİLECEĞİ ADAM” NOKTA-I NAZARINDAN BAKIYORDUM SİZE...
Zira siz yükseklerdesiniz ve daha yükseğe, "DAHA YÜKSEĞE” OYNAMAKTASINIZ!..
Bu "oyunun" nereye varacağını bilemem ama SALTANAT BELÂSININ tarih boyunca KİMLERİN BAŞINA NE BELÂLAR AÇTIĞINI hepimiz biliyoruz!..
Mensub olduğunuz siyasî partiye hiçbir zaman “ciddî” bir hareket gözüyle bakmadım.
27 sene sonra bugün parti içi liderlik yarışında yaşanmaya başlanan afra-tafra görüntüler de “gören göz idrakı”na hemen her şeyi söylüyor.
Makamınız itibariyle belki eşit şartlarda durmuyoruz.
Ama "ölmeden önce ölme!" sırrını kurcalayan insanlar bilir ki, makam, sadece yüktür ve gerçek eşitliğin mekânı sadece kabirdir. Bu vesileyle bildirelim ki, sırtınızdaki yükün ne mânâya geldiğini unutarak o MAKAMI KENDİ KEYFİNİZ İÇİN PAZARLIK MEVZUU HALİNE GETİRMENİZ, altından kalkamayacağınız vebâllere girmenize vesile olacaktır.
Sizden tabiî ki bir Hazret-i Ömer tavrı beklemiyoruz.
Mahvolmuş medeniyetin çocukları olarak, hiç kimseden böyle bir ahlakî tavır beklemek şansına malik değiliz.
O değerleri ifâde edecek devleri kaybedeli neredeyse bir iki asır oldu. Şairin ifadesiyle:
"- Hani o dağ gibi insanlar / Nasıl doğdu bu fareler?”
•••
Sizden ve sizin gibilerden beklenen tek şey; kâfir ve münâfık soyuna SADECE KENDİ POZİSYONUNUZU düşünerek el atmamanızdır.
Hayır, “atmıyorum!” diyemezsiniz...
Zira sadece bir mevzuu basit çizgilerle resmederek böyle olduğunu gösterebilirim. Ve zaten şimdilik, basit çizgilerle resmetmeyi düşündüğüm bu konu için bu girişi yapmış bulunuyorum.
Konu ve konular çok...
Teferruata da gerek yok!..
Dolayısıyla meseleyi anlayacağınız kanaatine sahip olarak kısa keseceğim...
•••
Sayın Başkan!...
Mehmet Emin Şadoğlu’na dediniz ki:
"-Nurettin Bey’e (meşhur “Nurol”un patronlarından biridir) rica etsek beni Çevik Bir Paşa ile görüştürebilir mi?”
Bunun üzerine ANAP’lı Maltepe Belediyesi Meclis Üyesi Asaf... ile Maltepe-Koruma durağında benzin istasyonu ve (Hyundai) araba bayiliği ile iştigal eden Akın..., Ankara’ya gidiyorlar.
Nurettin Bey’e "ricanızı” bildiriyorlar.
O da, "-Elbette!. Çok hayırlı olur; onlar bizim her ay maaş verdiğimiz köpeklerimiz; elbette görüştürürüm!”
Asaf’ın tanıdığı "emekli general" ise, şöyle bir tavsiyede bulunuyor:
"-Tayyip Bey, İstanbul 1. Ordu Komutanımız (Hüseyin Kıvrıkoğlu) ile görüşsün ve ilişkileri dostluğa çıkartsın ki, oradan yukarıya doğru uzanalım. Biliyorsunuz, Fethullah Hocaefendi de böyle bir şey yapmak istedi fakat havayı koklamadan girdiğinden köprüler uzun süre tamir edilemeyecek şekilde kırıldı. Fetullah Hoca’nın durumuna düşmesin...”
Bu arada sizin ilk önce, "Türk-Amerika Dostluk Derneği Başkanı”, “MGK Danışmanı” ve H.Ü. Öğretim Üyesi Prof. Dr. Hasan Selçuk Köni ile görüşmeniz tavsiye ediliyor.
Fakat Köni, sizin bu teklifinizi hemen reddediyor.
Daha sonra ise Asaf’ı arayarak sizden randevu talep ediyor. Randevu yeri olarak da meşhur "27 MART BELEDİYELER BAYRAMI” tespit ediliyorsa da, o gün görüşülemiyor ve bir hafta sonra (4 Nisan) Malta Köşkü’ne gece saat 22.30 ile 02.30 arasında ertelenmiş görüşme gerçekleşiyor.
•••
Hasan S. Köni, koltuğunun altındaki bir sürü klasörle geldiği görüşmede, "GENELKURMAY İLE GÖRÜŞTÜĞÜNÜ VE ONLARIN İSTEĞİ İLE GELDİĞİNİ BİLDİRDİKTEN SONRA”, meseleler içinde "ÇEVİK BİR’İN PİS BİR İSRAİL UŞAĞI OLDUĞUNU VE (’98) AĞUSTOS’TAKİ YAŞ’TA İŞİNİN BİTİRİLECEĞİNİ" bildiriyor.
Şiir okumanızla alâkalı olarak açılan davanız hakkında, sizin sormanız üzerine, Köni, "Çevik Bir şerefi üzerine yemin ediyor ki, mahkemeye telkinde bulunmamış. Genelkurmay ise telkini kabul ediyor fakat sizin son davranışınızdaki olumluluktan(!) ötürü baskı yapmayacağını, mahkemenin kararı ne ise ona razı olacağını beyan ediyor”muş...
Köni, Çevik Bir’in malûm tavırlarından ötürü “ne olur ne olmaz” diyerek mahkemeden çıkabilecek menfi bir sonuca hazır olmanızı istiyor.
Demirel’i misal verip, 12 Eylül’den sonra ayağa kalkmasının, -siyasî olarak tekrar faaliyete başlamasının sebebi olarak-, darbeden önce çevresindeki dostlarına para aktarması olduğunu söylüyor ve sizin de 30-40 MİLYON DOLARI dostlarınıza aktarmanızı tavsiye ediyor.
Ve en geç bir-bir buçuk sene içinde çok büyük bir af çıkacağını söyleyerek, bunun üzerinde fazla durmamanızı istiyor; yani o para o günlere lâzım...
"YAKINDA BAŞKANLIK SİSTEMİNE GEÇİLECEĞİNDEN; GENELKURMAY’IN “MESUT’U KUMARBAZ VE KORKAK, ECEVİT’İ YAŞLI, BAYKAL’I İSE GÜVENİLMEZ OLARAK GÖRDÜĞÜNÜ VE SİZİN “ÖNÜNÜZÜN AÇILABİLECEĞİNİ” DE EKLİYOR TABİÎ.
•••
Köni, Yargıtay’daki dosyanız ile bizzat ilgileneceğini ve dosyanın ismini verdiği iki avukata verilmesini istiyor. Bu konu için de elbette para lâzım olduğunu ve bunun da aktarılmasını istiyor.
•••
Bu hâdiselerin gelişimini nasılsa duyan, fakat sıhhatli bir bilgiden mahrum olan bir ilçe belediye başkanı (ismini vermeye gerek yok!) sizin Çevik Bir’le görüştüğünüzü zannederek masanıza yumruğu vuracak kadar celalleniyor ve "bu namussuzluğu nasıl yaptın?” diye itham ediyor sizi...
Siz ise, "görüşmediğinizi” beyan ederek onu ikna ediyorsunuz ki, Çevik Bir’le görüşmediğiniz konusunda haklısınız zaten...
•••
Mahkemenizde kullanılmak üzere YAHUDİ ÜZEYİR GARİH, M. EMİN ŞADIKOĞLU 10 MİLYON DOLAR PARA VERİYOR.
YİNE, -bizim için iyi bir istihbarattır-, KÖNİ, ÇEVİK BİR’İN 65 GENERALİ ARKASINA ALARAK REST ÇEKTİĞİNİ VE 3 AĞUSTOS’A KADAR MÜHLET VERDİĞİNİ BEYAN EDİYOR.
Vesaire... Vesaire... Vesaire...
•••
Sayın Başkan!...
Biz her konuya "unsur üstü mânâ" yönüyle bakmaya çalışır, KABA MÜŞAHHASLARA pek aldırış etmeyiz.
Bu satırların yazılmasına sebeb olan düşünce de budur...
Ne yazık ki, FİKRİN PARA ETMEDİĞİ BU ÜLKEDE, “KABA MÜŞAHHAS” GEÇER AKÇEDİR!..
Maalesef siz de bu kaba müşahhasların içinde boğulmuş vaziyettesiniz.
Yukarıda kısmen bahsi geçen konuların detaylandırılması halinde madde ve mânâ plânında nice cinâyetlerin görüleceği malûmdur.
Fakat, bu ülkede malûmlar o kadar meçhûl ki, bu sebeble siz de kendinizi "ak sütün içindeki ak kaşığa” benzetebilirsiniz...
Yani, "ne yaptım ki... ne yapıyorum ki” tavrına bürünebilirsiniz...
Gaye; ötelerin ötesi, ötelerin ötesidir...
"Vatan sevgisi imandandır!” hadîs-i şerifindeki hikmeti hiç düşündünüz mü?.
Ruh, öz vatanına hasret içinde bu dünyada mahpus yaşar. Mahpusluğun hakikati budur ve bu mahpusluğun farkında olmayanlar, bu basit dünya nimetlerine nisbetle meşhur ve hür yaşabileceklerini zannederler...
YANILIRLAR VE YANILIYORSUNUZ!..
•••
YARIN NE OLUR?..
Yarını Allah-u Teâla bilir!..
Ama...
Görünen köyün kılavuza ihtiyaç hissetmemesi misali; bu ülkede yaşananlar da anlaşılması öyle zor meseleler olmaktan çıkmıştır artık...
Dünya haritasına hızla bir göz gezdirirseniz rahatlıkla görebilirsiniz neler olduğunu ve OLACAĞINI...
İhtimaller âlemi tabii ki geniştir ve başlarken hatırlattığım gibi, “herkesin hakikati kendine”dir...
Sizin de kendi zaviyenizden bakarak gördüğünüz bir hakikatiniz var... BİZİM DE...
Biz geleceğin hesabını kitaplık çapta yapmış ve bu hesabın küflenmiş kütüphanelerde çürümeye mahkûm kalmaması için de en ince detaylarına inmiş bulunmaktayız...
Bu detaylara keşke vakıf olabilseydiniz de, size böylesine “MÜŞAHHAS” bir mevzuu bahane ederek yazmamış olsaydım.
Sayın Başkan!..
Şu cümleyle bitirmek yerinde olacaktır zannediyorum:
ASIL ANLATAMADIKLARIM SÖYLEYEMEDİKLERİMDİR.
Allah’a emanet olunuz...
Saadeddîn USTAOSMANOĞLU
[Not: Saadeddîn Ustaosmanoğlu, Nakşî Şeyhi Mahmud Efendi’nin yeğenidir ve şu anda Bolu F Tipi Cezaevi’nde, “İBDA Mimarı Salih Mirzabeyoğlu”nun “korumalığını” yapma iddiasıyla kendisine verilmiş hapis cezası sebebiyle Salih Mirzabeyoğlu ile aynı hücrede kalmaktadır.]