Tanzim satış: Sebze-meyve fiyatlarındaki artışa çözüm olabilir mi?
Mahmut Hamsici 01 Ocak 1970
Tanzim satış: Esnaf ve tüketiciler ne diyor?
İstanbul'un en büyük ilçelerinden Bağcılar'ın ana meydanında ara ara atıştıran yağmura rağmen onlarca kişilik bir kuyruk var.
Meydan, İstanbul ve Ankara'da toplam 65 noktada kurulan tanzim satış çadırlarından birine ev sahipliği yapıyor.
Kimileri gelip sırayı görünce geri dönüyor. Kuyrukta bekleyenlerden daha büyük bir kalabalıksa olanı biteni izliyor. Çoğunluk emeklilerden, ev kadınlarından ve işsizlerden oluşuyor.
Hem bekleyenler hem de gözlemleyenler zamanlarını tanzim satışı ve memleket meselelerini yorumlayarak geçiriyor. Alan, bir nevi tartışma forumuna dönüşmüş durumda.
Uygulamayı çok olumlu bulanlar da var, sert bir şekilde eleştirenler de.
'Şok'ta da fiyatlar düşmüş bak nasıl işe yarıyor işte'
Kuyruktakiler arasındaki bir kısım yurttaş fiyat artışlarına stokçuların, spekülatörlerin ve marketlerin neden olduğunu söyleyerek uygulamayı olumlu bulduğunu söylüyor.
Meseleyle ilgili tartışmalar zaman zaman gerginleşiyor, "Buna karşı çıkanlar dış güçlerdir, FETÖcülerdir" sözleri havada uçuyor.
"İnşallah pazardaki ateşi düşürür en azından" diyor bir emekli.
Bir genç gelip "Şimdi aradılar, Şok'ta da fiyatlar düşmüş bak nasıl işe yarıyor işte" diyor. "Göreceksiniz hepsi düşürecek. Allah bu hükümetten razı olsun" diye cümleye giriyor bir ev hanımı.
Tanzim Satış noktalarında ve halde satılan ürünlerin fiyatları
Ürün
Tanzim Satış fiyatı (kg)
İstanbul Hali fiyatı (kg)*
Domates
3 TL
3 - 4 TL
Biber
6 TL
6 - 8 TL
Patlıcan
4.5 TL
3 - 7 TL
Salatalık
4 TL
3 - 5 TL
Ispanak
4 TL
2,5 - 4 TL
Soğan
2 TL
3 - 3,5 TL
Patates
2 TL
2,5 - 3,5 TL
*13 Şubat 2019 en düşük - en yüksek fiyat aralıkları
'Koyu bir AK Partiliyim ama millete işkence vermesinler'
Uygulamayı olumlu bulup kuyrukları eleştirenler de var. Örneğin bir emekli "Ben koyu bir AK Partiliyim ama bu sistemi hiç beğenmiyorum" diye başlıyor konuşmasına ve devam ediyor:
"Bu millete işkence vermesinler. Yapıyorsa büyük bir alan yapsın, herkes gelsin fakir fukara faydalansın. Bu insanların haline bak, gelen geri gidiyor. Yüzlerce insan kuyrukta var, iki kişi görev yapıyor. Devletin bekası için oy veriyoruz biz. Allah razı olsun devleti ayakta durdurmaya çalışıyor ama bu işkenceyi de millete çektirmesin."
Kuyruğa girmeden ürün almasına görevlilerin izin vermediği bir kadınsa, "65 yaşında kadınlara sıra olmasın. Kuyruk kötü, ben tansiyon hastasıyım. Tayyip Erdoğan beni duysun" diyor.
Birisi hükümeti eleştirmeye başladığındaysa ona da destek çıkanlar oluyor. Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan'ı kastederek "Bizi bu çukura kendisi soktu, şimdi çıkarmaya çalışıyor" diyor bir ev hanımı. Metrodan çıkan bazı kişiler kuyruğun yanından geçerken "Valla rezillik" diye tepki gösteriyor.
Eleştirenler tüp gaz kuyrukları eleştirilerini hatırlatıyor. Örneğin bir genç kuyruğa yanaşıp "Bu ne kuyruğu" diye soruyor, herkes "Tanzim satış" diye cevap verince genç "Ben tüp kuyruğu arıyorum" diyor gülerek ve sıradakiler arkadan "Yürü git" diye bağırıyor.
Pazarcılar tepkili: Bize versinler biz de ucuz satalım
Buradan ayrılıp Bağcılar semt pazarına geçiyoruz. Tanzim çadırında satılan domates, biber, patlıcan, patates gibi ürünlerin fiyatları burada daha yüksek.
Konuştuğumuz esnafların tümü ise uygulamanın sorunu çözmeyeceği kanısında.
Patates satan bir esnaf "Bize getirsinler biz satalım" diyor:
"Patatesin kilosunu beş liraya satıyorum. Bana dört liraya mal oluyor. Yanımda çalışan iki birey var, bunların masrafı, benim tezgahımın masrafı var. Bir fahiş fiyat yok. Benim faturama herkes gelip bakabilir. Madem öyle biz satalım. Tanzim çadırı kurmasın, bana versin ben satayım. Biz de ucuz satmak istiyoruz getirsin bana ben satayım. Bunun sonu yok çünkü kendileri de ucuza mal etmiyor, bu sadece seçim öncesi politika başka bir şey yok. Bu durum esnafı mağdur ediyor."
Domates satan bir esnafsa "Domatesi dört yedi yüze mal ediyorum. İki liraya satmam mümkün değil. Böyle devam ederse biz tezgahı kapatırız, iş yapamayız. Meydan orada biz buradayız. Şu tezgahı açıp toplamanın bin TL masrafı var."
Domatesin Antalya'dan İstanbul'a yolculuğu
Peki sebze, meyve fiyatlarındaki artışın temel sebebi ne?
Bu soruya yanıt aramak için öncelikle üreticiden çıkan bir ürünün tüketiciye ulaşıncaya kadar fiyatının nasıl oluştuğuna bakmak gerekiyor.
BBC Türkçe'ye konuşan Dünya gazetesi tarım yazarı, 4 Mevsim Tarım Dergisi Yayın Yönetmeni Ali Ekber Yıldırım bir ürünün tarladan tezgaha hikayesini özetliyor:
"Türkiye'de sebze ya yaz aylarında tarlada ya da serada üretiliyor. Domates, salatalık, biber, serada en çok üretilen ürünler. Bu üretimin de çok önemli bir bölümü Antalya, Mersin ve İzmir'de yapılıyor. Büyük seralardaki ürünlerin çoğu ihracata gidiyor. Tüketiciye sunulan ürünlerin çoğu ise küçük üretici tarafından üretiliyor.
"Küçük üreticiler bir üretim yapmak için genellikle bir hal komisyoncusuyla anlaşıyor ve ondan üretim için gerekli girdileri alıyor. Fide, gübre, ilaç, finansman vs. desteği alıyor. Sonra ürününü o komisyoncuya teslim ediyor. O üreticinin artık fiyat belirleme yetkisi kalmıyor. O komisyoncu da hal yasasına göre ürün üzerinden yasal olarak yüzde 8 komisyon kesinti yapıyor. Bunun üstüne yüzde 4 de vergi ödüyor.
"Komisyoncu ürünü sonra işlemeciler denilen tüccar grubuna veriyor. Onlar ürünü alıp, halin içerisindeki tesislerinde boylamasını yapıyor, çürüklerini atıyor, kaliteli olanları ayırıyor. Orada bir emek harcıyor, işçi çalıştırıyor, işletme giderleri oluyor. Burada ürüne yüzde 37, yüzde 40 civarında bir maliyet daha biniyor.
"Bu işlemden sonra ürün ya büyükşehirdeki hale veya bir market zincirine gönderiliyor. Bu sefer üzerine lojistik maliyeti biniyor. Ürün örneğin İstanbul'daki tüketici haline geldiğinde üzerine burada tekrar bir komisyon ücreti geliyor. Tüketici halinden de ya market zinciri ya da manav, pazarcıya satılıp üzerine maliyet, kar eklenip satıyor. Bunun sonucu olarak örneğin Antalya'da üreticinin elinden bir liradan çıkan domates İstanbul'da iki liraya tüketiciye ulaşmış oluyor.
"Bir de market zincirleri bunların hiçbirini yapmadan doğrudan büyük hacimli üretim yapan üreticiden alıp kendi raflarına götürebiliyor. Fakat marketler öyle bir yapıya geldi ki fiyatı belirleyen marketler olmaya başladı. Markette ürün tek tek seçilip alındığı için fire oranı artıyor, bunun yanında işletme giderleri de yüksek."
'Son dönemdeki yüksek artışların nedeni maliyetler ve iklim olayları'
Peki meyve, sebze fiyatı son dönemde neden artıyor? Uzmanlar ağırlıklı olarak, meseleyi fiyat üzerinden tartışmanın doğru olmadığı, sorunu üretimden başlayarak bir bütün olarak ele alma kanısında.
Boğaziçi Üniversitesi Ekonomi Bölümü'nden Prof. Dr. Gökhan Özertan, artışların hem arz hem de taleple ilgili nedenleri olduğunu savunuyor:
"Arz tarafında öncelikle maliyetler çok yükselmiş durumda. 2018'de gübre, tohum, ilaç gibi temel girdilerde yüzde 60 ila yüzde 120 arasında artış oldu. Buna elektrik ve kısmen mazotla enerji fiyatları da ekleniyor. Dolayısıyla fiyatlar yukarı doğru gitmek durumunda.
"İkinci durumsa talepten kaynaklanıyor. Hem Türkiye'de yaşayan Türkiyelilerin nüfus artışı hem Suriyeli mülteciler hem de artan turist sayısını birleştirdiğimizde talebin yarattığı bir baskı var ama arzdaki sorunlar daha önemli."
Prof. Dr. Özertan son haftalarda özellikle domates, biber gibi ürünlerin fiyatlarındaki yüksek artışı ise spekülasyonla açıklama konusunda temkinli:
"2010'lardan beri yukarı doğru giden bir gıda fiyatı enflasyonu var. Bu trendin içinde biraz daha minik şokları yaşıyoruz. Bu daha önce kımızı ette, nohutta vs. oldu. Bu son oynamalar biraz iklim etkisiyle oldu. Daha önceden hem şiddeti hem de sayısı az olan don olayları, seller, fırtınalar artık hem daha sık hem de de daha güçlü gerçekleşiyor.
"Şimdi spekülatif tarafa geliyoruz. Bunu ölçmek zor. 80 küsür milyonun talebinin ve çok dağınık bir üretici profilinin olduğu bir ortamda fırsatçılar organize bir şekilde soğan, domates, patatesi depolayıp piyasaya sürecek? Ben onun bu ölçekte gerçekleşebileceğini sanmıyorum."
Ali Ekber Yıldırım ise fiyat artışı nedenlerini açıklarken kendisi girdi maliyetleri, iklim değişikliği vs. gibi nedenler dışında üreticinin üretimden çekilmesine de vurgu yapıyor:
"Üretici belli ürünlerde giderek ürerimden çekilmeye başladı. Örneğin patlıcanı yeterince üretmiyor son dönemde çok revaçta olan Kaliforniya biberini üretiyor. Üretici artık üretim yapmamanın maliyetini dahi hesaplamaya başladı. Bazı ürünlerde fiyatlar o kadar düşük ki, 'üretim yapmazsam maliyetim ne olur' hesabı yapıyor."
Yıldırım sorunun kaynağına inilmediği için depo baskınlarının bir çözüm olmadığını savunuyor:
"Depo baskınları oldu, insanlar korktuğu için daha fazla soğanı piyasaya arz etti şimdi Nisan ayına kadar yeni bir hasat olmadığı için soğan fiyatları tekrar altı liraya çıktı. Şimdi ithalat kartı da açıldı. Dünyada üretilen soğanın yaklaşık yüzde 95'i üretildiği yerde tüketiliyor. İthal edeyim deseniz bile soğan bulamıyorsunuz."
Yıldırım: Kooperatif modeli hem üretici hem tüketicinin lehine
Kamuoyunda şimdi en fazla merak edilen soru ise tanzim satışın fiyatlardaki artışı düşürmeyi sağlayıp sağlamayacağı.
"Tanzim satış ilk etapta bazı ürünlerin fiyatını düşürür. Bu, şimdiki haliyle seçim öncesi iyi bir puan getirir. 'Tanzim satışlar amacına ulaştı biz kapatıyoruz' deyince ise bence fiyatlar daha da yüksek olacaktır" diyor Yıldırım ve devam ediyor:
"Bunu yaygınlaştırmak ve model haline getirmek gerekiyor. Son olayda Tarım Kredi Kooperatifleri (TKK) üretici bölgesinden bu ürünleri alıyor ve direkt Ankara'ya, İstanbul'a ulaştırıyor. Ürün hale girmiyor, bir vergi ödenmiyor, kira gideri yok, lojistiği yok vs. TKK'nin her ilçede kooperatifi var. Madem bunu başarabiliyoruz, bunu da yaygınlaştırarak her mahallede her köşe başındaki manava da bunu sağlayalım bunu. Üretici daha çok kazanır, tüketici de daha az fiyatla ürüne ulaşır.
"Kooperatif modeli olursa hem üretici hem de tüketicinin yararına olur ama şu anki haliyle bunun sürdürülebilir bir tarafı yok. Yarın normal tarla ürünleri çıktığı zaman, üretici o zaman ben para kazanamıyorum diye isyan edecek. Bir model ortaya konulması lazım. Bu, İzmir'de süt ve çiçek konusunda büyükşehir belediyesi eliyle on yılı aşkın bir süredir yapılıyor.
"İspanya'da nasıl zeytinyağı, Danimarka'da nasıl süt kooperatifler üzerinden pazarlanıyorsa Türkiye'de de bu yapılabilir. Avrupa Birliği'nde bazı ürünler yüzde 90 civarında kooperatif üzerinden pazarlanıyor."İCİ
Özertan: 60 tanzim çadırının köylere kadar girmiş A101'le, BİM'le mücadele etmesi mümkün değil
Prof. Dr. Özertan ise tanzim satışın geçici bir kamuoyu oluşturabileceğini ama perakendecilerle mücadele edemeyeceği kanısında.
"Tarım ürünlerini üreticiden çıktıktan sonra tüketiciye ulaştıran en büyük güç perakende. Dolayısıyla perakendeciler fiyatları önemli ölçüde kontrol ediyor. Yaklaşık 30 bin perakendeci var bunun yaklaşık 20 bin küsürü A101, BİM, Şok, Migros gibi perakendecilerin elinde. Perakendeci fiyat belirleyince pazarcı da ondan kopya çekiyor.
"Tanzim satış bu kadar büyük ölçekli perakendecilerle mücadele edemez. 60 tane tanzim satış çadırının Türkiye'nin köylerine kadar girmiş A101'lerle, BİM'lerle mücadele etmesi mümkün değil. Geçici olarak bir kamuoyu oluşturabilirsiniz. Fiyatlarda hafif terbiye eder gibi görürsünüz ama arka planda bu tabloyu değiştiremezsiniz. Ne kadar tanzim açacaksınız? Haydi beş bin tane açıtınız diğer tarafta otuz bin tane perakendeci var."
Özertan çözümün üretimin verimliğini artırmak ve üreticinin örgütlülüğü olduğunu savunuyor:
"Bizim verimi artırmamız lazım. Türkiye dünyanın en büyük 10 tarım ülkesinden biri. Avrupa'nın hacim olarak en büyük tarımsal üretimi yapan ülke. 10 ve 1 rakamları çok cazip geliyor ama verimliliğe baktığımız zaman hem toprak verimliğinde de hem de emek verimliliğinde otuzuncu sıralardayız. Bu da üretimde çiftçiye daha fazla imkan sunulmasıyla, donanımlı hale getirilmesiyle olabilecek bir şey. İkincisi ise örgütlenme. Perakendeciler çok örgütlü ama üreticiler örgütsüz. Üretici örgütlendiği takdirde tanzim satışa gerek kalmayacak çünkü üretici aradaki çünkü aracı tüccarları aradan çıkartarak ürünü tüketiciye ulaştırabilecek."