« Ana Sayfa »      « İlkelerimiz »

BAŞBUĞ TÜRKEŞ

ELMALILI HAMDİ YAZIR MEÂLİ

İrfan YÜCEL

Alparslan TÜRKEŞ

Alparslan TÜRKEŞ

Seyid Ahmed ARVASÎ

Ayhan TUĞCUGİL

M. Metin KAPLAN

Namık Kemal ZEYBEK

Prof. Dr. İBRAHİM TELLİOĞLU

10 Mar

2019

Birgül Ayman Güler: NATO, Türkiye için hem mantıksız hem de tehlikeli

Elif Sudagezer 01 Ocak 1970

Eski CHP Milletvekili Prof. Dr. Birgül Ayman Güler ile 21. yüzyılda sosyalizmin nasıl uygulandığından Avrasyacılık fikrine, ‘yüzünü Avrasya’ya dönen’ bir Türkiye’den, Türk-Rus ilişkilerine pek çok konuyu kapsayan bir sohbet gerçekleştirdik.

Çin Komünist Partisi ile Vatan Partisi'nin Çin'in başkenti Pekin ve Sincan Uygur Özerk Bölgesi'ndeki temaslarını takip eden heyette eski CHP Milletvekili Prof. Dr. Birgül Ayman Güler de vardı. Prof. Ayman Güler'le 28 Şubat'ta Urumçi-Astana seyahati esnasında, uçakta, 21. yüzyılda sosyalizmin nasıl uygulandığından Avrasyacılık fikrine, ‘yüzünü Avrasya'ya dönen' bir Türkiye'den, Türk-Rus ilişkilerine pek çok konuyu kapsayan bir sohbet gerçekleştirdik.

‘21. YÜZYILDA SOSYALİZM HER ZAMANKİNDEN DAHA MÜMKÜN'

21. yüzyılda sosyalizm mümkün mü? Prof Güler bu soruyu şöyle yanıtlıyor:

"Her zamankinden daha çok mümkün görünüyor. En azından iki nedenle: Bir, dünya kapitalist sistemi bunaltılarını çözemez hale geldi. Uzun zamandır egemen sistem ve herhalde ‘dünyanın hali iyidir ve bu yoldan devam ederse daha da iyiye gidecek' diyebilen birilerini bulmamız artık çok zor. Kapitalizm kendini sürdürmekte çok zorlanıyor. İki, bilimsel-teknik gelişmeler ölçekleri çok büyüttü. Bu özellik kapitalizm üzerinde de etki yarattı. Ekonomik sistemde klasik özel mülkiyetin ve bunların serbest piyasa oyunlarının yerinde yeller esiyor. Ortada birkaç bin dünya tekeli var. Daha dün bir dünya devleti kurmayı gündeme getirecek kadar devleştiler. Artık, öyle söylendiği gibi ‘görünmez el'in düzenlediği bir pazar/piyasa da yok. Bir avuç dünya tekelinin kapalı kapı ardındaki pazarlıkları var. O zaman, demek ki dünyaya kapitalizm dışında başka bir sosyo-ekonomik sistem düşünülebilir. Bir seçenek sosyalizm, sosyalist teorinin dediğine atıf yapalım, demek ki ‘nesnel şartlar olgunlaşmış'; kurucu üretim araçları toplumsallaştırılabilir; insanlık adına planlama esasına dayanan bir yaşam ‘nesnel olarak' mümkün sayılabilir."

Prof. Güler "21. yüzyılda sosyalizm nasıl tezahür ediyor?" sorusunu "Günümüzde kendini ‘sosyalist' diye adlandıran çok az sayıda ülke var. Ancak uygulamalarının sosyalist uygulamalar olup olmadığı epeyce tartışmalı" diye yanıtladı. "Sosyalizmin 20. yüzyıldaki tanımında iki temel ölçü vardı. Birincisi, üretim araçlarının kimin mülkiyetinde olduğu sorusuyla, ikincisi piyasa ekonomisinin reddi ve planlama ilkesinin benimsenmesiyle ilgili idi. 21. yüzyılın sosyalizm iddialarında bu iki ölçüt de buharlaşmış bulunuyor. Neo-liberal özelleştirme politikalarının galebe çaldığı, böylece devlet ve kooperatif mülkiyetlerin yerini özel şirket mülkiyetinin aldığı görülüyor. Piyasa mekanizmalarının esas, planlamanın ise teknik bir araç düzeyine indirildiği görülüyor. Örneğin Çin'de 1979'dan bu yana ‘reform ve dışa açılma politikası' adı verilen ve hala devam eden sosyo-ekonomik çizgi, o tarihlerde IMF, Dünya Bankası, ABD Hazine Bakanlığı'nın "Washington Konsensüsü"nün ta kendisi. Bu bizde ‘24 Ocak Kararları' olarak bilinen, 12 Eylül'le başlayıp Özal siyaseti olarak genişleyen neo-liberal politika seti. Özelleştirme, yerelleştirme, yabancılaştırma siyaseti. Küreselciliğin ekonomi-politiği. Bu elbette ‘sosyalizm' olarak kabul edilemez" diye yanıtladı.

‘VENEZÜELLA'DAKİ DURUM FARKLI, MADURO AÇIKÇA KENDİSİNE SALDIRAN EMPERYALİZME KARŞI HALKINI KORUYOR'

"20. yüzyıl sosyalizmi Çin'de 1979'da, SSCB'de 1989'da çöktü" diyen Prof. Güler "Şu anda bir dünya kapitalist sisteminden söz edebiliriz. Sosyalizm iddiasında olan ülkelerden biri olarak Çin, dünya kapitalist sistemiyle diyalog içinde, birlikte, rekabetçi bir yaşam kurmuş durumda. Venezüella daha farklı. Çin dünya kapitalist sistemi içerisinde belirleyici aktör olma iddiasıyla yürürken, Venezüella bu sistemin açık saldırılarına karşı koymaya çalışıyor. Emperyalizm Venezüella'ya açıkça saldırıyor ve Venezüella halkı Maduro'nun önderliğinde kendini savunuyor. Bu savunmayı hem ulusal amaçlar hem de Chavez'den devraldığı sosyalist amaçlar için diyerek teorize ediyor. Venezüella'ya anti-emperyalist direnişi nedeniyle sosyalist sosyo-ekonomik sistem denebilir mi? Bence diyemeyiz. Anti-emperyalizm, sosyalizmin gereklerinden biri, ama yeterli şart değil" dedi.

‘TARİHLERİ YÜZYILLARCA SÜREN ÇATIŞMALARLA DOLU AVRASYA ÜLKELERİ ATLANTİK'E KARŞI DURDU'

Dünyanın ekseni hakikaten Avrasya'ya mı kayıyor? Sputnik'in bu sorusu üzerine Prof. Güler "Öyle oluyor. Küreselleşme zamanında ‘bütün dünya Atlantikleşti' derken, küreselciliğin kısacık ömrünün bitişiyle birlikte işler bir anda değişti. Karşı kuvvet maalesef Afrika'dan başını yükseltemedi. Avustralya'dan veya Latin Amerika'dan da… Oralardan itirazlar yükseldi ama karşı kuvvet Asya'dan yükseldi. Asya'dan birbirini takip eden itirazlar geldi. Rusya, İran, Türkiye gibi tarihlerinde çatışmalar olan ülkeler Atlantik'e karşı yan yana geldiler. İmparatorluklar öncesinde uzun ve yoğun etkileşimli tarihleri malum. Sonra Çarlık, Şahlık, Saltanat devirlerinde devletler arasındaki çekişmeler de… Geçmişe bakıp ‘bunlar tarihi düşman kardeşler, bunlardan birlik-dayanışma çıkmaz' diye düşünen çok oldu. Hala da çok. Ama öyle olmadı. Yıllarca çözülemeyen Hazar komşuları aralarında anlaştılar. Karadeniz kıyıları birbirine bakmaya başladı. Şanghay İşbirliği Örgütü somut adım oldu. Çin'in önderlik ettiği, her biri neredeyse mevcut küresel örgütlere paralel uluslararası kurumlar belirdi. Örneğin küreselcilik sonrasının Atlantik temelli TTIP denemesi dağılırken, bu yaka kurumlaştı.

‘AVRASYA İÇİNDEKİ OLASI ÇATIŞMALARI TARTIŞMAYA GEREK YOK

Avrasya ülkeleri arasındaki olası çatışmaların "Atlantik'in gündemi" olduğuna işaret eden Prof. Güler "‘Avrasya'da birlik olmaz canım' diyenler İngiltere, Fransa, Almanya, Belçika, Hollanda, İspanya, Portekiz arasında bitmek bilmeyen mücadelelere dönüp bakmalılar. Bu kanlı tarihsel geçmişe aldırmayıp AB adı altında tek devleti mümkün ne demek, çok doğal sayarken, benzer bir olasılık Avrasya için neden ‘çok yapay' olarak görülsün? Bugün var olan gerçek, başını ABD'nin çektiği saldırgan Batı Bloğu gerçeği. Ellerinde ‘sanctions' dedikleri sınırsız yaptırımcılık siyaseti ve açık askeri işgalcilik var. Kendilerine ‘uluslararası toplum' adını taktılar. Haksız bir savaş yürütüyorlar. Karşılarında ise yaşama ve rekabet haklarını savunan, bu amaçla güçlerini birleştirmeyi zorunlu gören Avrasya halkları var" dedi.

‘TÜRK TOPLUMU, TÜRKİYE'NİN DURUMUNU BATI YANLISI SİYASETÇİLERDEN DAHA İYİ GÖREBİLİYOR''

Peki, bir yandan NATO'yla kopma noktasına gelen, paktın anlamını gerçek anlamda sorgulamaya başlayan ve güvenliği için Rusya'dan S-400 hava savunma sistemi alan Türkiye bu tablonun neresinde? Türkiye'nin içinde bulunduğu durum, Batı kanadından hakiki bir kopuş mu yoksa iki kutup arasında savruluş mu? Prof. Güler, bu soruyu şöyle yanıtlıyor:

"Bugünkü durum bir savruluş değil. Bu, iradi değil ama zorunlu bir kopuş süreci. Avrasya, Türkiye'nin doğal coğrafi ve tarihsel alanı. Belki bizde eksik olan şey, bu gerçeğin bilincinde olmamaktı. Bedenimizi taşımayacağız. Yalnızca gözlerimizi çevireceğiz. İçinde olduğumuz süreç bu.

İradi olmadığı nereden belli derseniz, belli başlı siyasi partilere bakabiliriz. Avrasya seçeneği üzerinde irade belirten Vatan Partisi dışında siyasal parti yok. CHP Dış İlişkilerden Sorumlu Genel Başkan Yardımcısı Ünal Çeviköz açıkça ‘Türkiye'nin NATO'dan ayrılması felaket olur' dedi. İYİP programında NATO güzellemesi yaptı. HDP, özerklik umutlarını buradan besliyor. İktidar ittifakı AKP, MHP, BBP'den de Atlantik'e karşı Avrasya tercihi diye bir şey hiç seslendirilmedi. Kısacası siyaset dünyası Avrasya'dan yana taraf olmak bir yana, Atlantik-Avrasya ikilemini görmezden gelmekte ısrarcı.

Zorunlu kopuş olduğu nereden belli derseniz, bu tutumlarla yaşamın tutturduğu yol aynı değil. S-400 konusu en açık örnek. Türkiye yaşama ve bağımsız yaşama isteği çok güçlü bir ülke. Nefesini güçlendirecek seçenekleri es geçmez. Geçmiyor da… Son yirmi yıl içinde ABD'nin komşularımızda sergilediği vahşetten çok ders aldık. AB'nin sömürgeci tavırları, daha da pek çok şey toplumu bunlardan soğuttu. Aynı zamanda Avrasya ülkeleriyle genişleyen ticari-iktisadi ilişkiler doğal çevremizle ilişkilerimizin artmasına yol açtı. Bizde toplum Avrasya'yı siyasetçilerden daha hızlı tanıyor, öğreniyor. Kendimden biliyorum, tanıdıkça da sevgi duyuyor."

‘NATO TÜRKİYE İÇİN BÜYÜK TEHLİKE'

Son 1 yıl içerisinde gerçekleştirilen çeşitli araştırmalarda Türkiye'de ABD ve Batı karşıtlığının had safhaya vardığının hatırlatılması üzerine Güler "NATO'ya 1949 yılında üye olduk. Biz 70 yıldan bu yana NATO sisteminin içindeyiz. NATO sistemine Türkiye'nin kapılarını öyle bir açmışız ki Türkiye'de Gladio örgütlenmesinin NATO tarafından gerçekleştirildiği yıllar yaşamışız. Bugün NATO toplantılarında Amerikan subayları tarafından masalara Türkiye'yi bölünmüş gösteren çeşitli haritaların serildiğini görüyoruz. Bence daha fazla kanıta gerek yok. NATO bugün, Türkiye'nin sağlığı için tehlikeli. Türkiye'yi geleceğe taşımayı bırak bölmeye doğrudan çalışan kuvvetlerin strateji, taktik geliştirdikleri bir mekan haline geldi. Hangi partiden olduğumuz farketmez, hepimizin gördüğü gerçek bu.

Soğuk Savaş bittiğinde NATO'nun da varlık sebebi bitti. Varşova Paktı dağıldı, NATO'ya ne oldu? NATO bir kişilik, kimlik krizine girdi, sonra dünyanın jandarması olma rolünü üstlendi. Gerekliliğini yitirmişti, daha sonra meşruiyetini de yitirdi. Şimdi o NATO doğrudan Türkiye'nin aleyhine davranan bir örgüte dönüşmüş. O halde NATO üzerine bu ısrar niye? Bunun bir mantığı yok. Dünya dengeleri içinde de bir mantığı yok" değerlendirmesinde bulundu.

‘TÜRKİYE'DE MUHALEFET İKİ ADRESE SIKIŞTI: BATI ÜLKELERİ VE ABD'

İktidar partisine yönelik "Batı projesi" yorumlarına karşı iktidarın günümüzde sergilediği tutumlara işaret eden Prof. Güler "Pek çok kişi gibi benim düşüncem de, iktidar partisi olarak AKP'nin doğrudan Amerika'nın onayıyla kurulmuş bir siyasi yapı olduğudur. Ancak 2002'den bu yana AKP bünyesinde büyük değişiklikler oldu. Partinin, şimdi FETÖ olarak bilinen Gülen ortaklığı; PKK ile çözüm ortaklığı; soykırım iftirasını kabul etmeye uzanan yüzleşme protokolcülüğü; AB tavizciliği; bu dört temel karanlığı sona erdi. Bu, iktidar partisi içinde bu siyasetlerin sahibi olan en üst kademe siyasetçilerin tasfiyesiyle, üstelik bu tasfiye, AKP'nin iç mücadelesinin ürünü oldu. Maalesef muhalefetin hiçbir katkısı olmadan… 2002-2012 AKP'si başka, 2013-2015'ten bu yana daha başka… Uluslararası ilişkiler bakımından iktidarın tavrı, mevcut parlamenter muhalefetin tavrından daha olumlu bir çizgide yürüyor. İktidar Avrasya ülkeleri ve kurumlarıyla yakınken, sözkonusu muhalefet bu çağda, anlam verilmesi güç şekilde ‘yönümüz Batı' diyebiliyor; sırtını ABD'ye ve AB'ye dayadığını ilan edebiliyor" ifadelerini kullandı.

‘TÜRKİYE VE RUSYA'NIN 500 YILININ 50 YILINDA SAVAŞLAR VAR, BÜYÜK ÇOĞUNLUĞU HEP TİCARET VE BARIŞ'

Türkiye ile Rusya arasındaki ilişkilerin sanıldığının aksine ekseriyetle ‘ticaret ve kültürel etkileşimden oluştuğuna' işaret eden Prof. Güler "Türkiye ile Rusya ilişkileri tarihinde hep savaşlardan bahsediliyor. Ancak devletler arası 500 senelik bir tarihin içerisinde savaşlar toplam 50 yılı kaplıyor. Tarihçiler, aralıklı 50 yıl içerisinde de, savaş olmasına rağmen iki ülke arasında ticaretin asla kesilmediğini saptıyorlar. Ticaret ve kültürel ilişkiler savaşa rağmen sürmüş, ilginç. Yetersiz bilgi, büyük bölümü yanlış bilgi, kritik noktalarda önyargı… Geniş ve zengin Türk ve Slav dünyalarının birbirlerini olduğu gibi anlamaları için bunlar temizlenmeyi bekliyor" dedi.

‘TÜRK VE SLAV DÜNYASI AVRASYA'NIN İKİ KURUCU SÜTUNU OLABİLİR'

Prof. Güler "Tarihte yaşam alanı ve egemenlik kapışmaları bol miktarda var elbette. Buna karşın ve belki tam da bu sayede, Türk dünyası ve Slav dünyası, Avrasya'nın kurucu iki sütunu olabilir. İskit/Saka'lardan beri gelen kader birliği muazzam. Hem çok uzun süreli tarihsel ilişkiler, hem coğrafi yakınlık, bu iki toplumu ilk bakışta gördüğümüzden daha fazla birbirine benzeştirmiş. Ve bugün, geçmişte egemenlik alanı çatışması yaşayan bu iki dünya, şimdi aynı kaynaktan gelen çok benzer yıkıcı tehditlerle karşı karşıya. O halde geleceği yükseltmek için Türkiye ve Rusya devletleri üzerinden bir yakınlaştırma süreci örmenin tam zamanı. Bunu üzerinde çalışmamız, emek vermemiz gerekir. Dünya yeniden şekillenirken Doğu Avrupa, Rusya, Türkiye, Orta Asya ülkeleri, İran ve elbette Orta Doğu ülkelerini bir bütün olarak görmeyi başarmalıyız. Bir Avrupa Birliği benzeri devletleşme değil, iktisadi ve sosyo-kültürel bir Avrasya işbirliği, ortaklığı. Böyle bir bölgesel gücün öncü kuvvetleri, ancak Rusya Federasyonu ile Türkiye Cumhuriyeti olabilir. Eğer bu perspektifi açabilirsek bambaşka bir dünyanın kuruluşuna hizmet etmiş oluruz" diye değerlendirdi.

‘TÜRKİYE-RUSYA KURULLARI BU İLİŞKİLERE GÖNÜL VERMİŞ İNSANLARLA DOLMALI'

2019'un Türkiye-Rusya Kültür ve Turizm Yılı olduğunun hatırlatılması ve iki ülkenin kültürel etkileşimi azami noktaya taşımasının yollarının sorulması üzerine Prof. Güler "Bu çalışmaların en tepesinde strateji belirleme, program geliştirme kurulları olur. Öncelikle o kurulların Rusya ve Türkiye arasındaki yakınlaşmayı tarihsel birikimle ele alacak, en az yüzyıllık bir perspektifle düşünebilecek önder yöneticilerle, bilim adamlarıyla, sanatçılarla doldurulması lazım. Bu görevlerin bir yıllık projeler düşünen pragmatik kimselere emanet edilmesi iyi olmuyor. Böyle yıl ilanları gerçekten önemli kararlar, uygulanışı da elgördülük olmamalı" diye ekledi.

Ziyaret -> Toplam : 125,38 M - Bugn : 141568

ulkucudunya@ulkucudunya.com