Kin, nefret ve hınç ile iktidar korunabilir mi?
Arslan Bulut 01 Ocak 1970
Tayyip Erdoğan, Beştepe Millet Kongre ve Kültür Merkezi'nde Türkiye Diyanet Vakfı tarafından düzenlenen "5. Uluslararası İyilik Ödülleri" programında, katılımcılara hitaben çok güzel sözler söyledi. Birkaç cümlesini paylaşayım:
"Dünyayı hırs, hınç ve haset değil iyilik değiştirecektir. Dünyayı kin ve nefret değil ihsan ayakta tutacaktır. Dünyayı çatışma, kavga değil barış yaşanılır kılacaktır. Dünyayı çıkarına tapanlar değil Allah için sevenler, Allah için verenler, Allah rızası için iyilikte bulunanlar güzelleştirecektir. Dünyayı zalimlerin önünde eğilenler değil mazlumlara sahip çıkan Müslüman yürekler yeşertecektir."
***
Dünya üzerinde iç savaşa sürüklenen, birbirine kırdırılan ülkelerin çoğunlukla İslâm ülkeleri olduğunu görüyoruz. Erdoğan, bu sebeple "Müslüman yürekler"den bahsetmiş olsa gerek. Yoksa mazluma sahip çıkmak için Müslüman olmak şart değil. Hristiyan, Yahudi, Budist veya Tengri dinine mensup olanlardan ve ateistler içinden de kalpleri iyilik için çarpan insanlar vardır.
Fakat uluslararası ilişkilerde arzulanan, iyilik, ihsan ve barış iklimini aynı derecede ülke içinde de hâkim kılmak gerekmez mi?
***
Türkiye, 12 Temmuz 2007 yılında başlayan Ergenekon davasından itibaren, günahsız insanlar üzerinde, ideolojik hırslarını, kin ve nefretlerini, hasetlerini veya hınçlarını tatmin etmek isteyen bir kadronun elinde kaldı. Öyle ki bu kadro, sonunda işi darbe girişimine kadar taşıdı. Bu süreç, iktidar kadrolarının tam desteğiyle sürdürüldü. Gelinen noktada görüldü ki hem Türk ordusunu parçalamak isteyen iç ve dış odakların kumpaslarına hizmet edilmiş hem de Türkiye'nin geleceğinden çalınmıştır.
Derken süreç tersine döndü. Bu defa aynı kin, nefret ve hınçla, Ergenekon, Balyoz kumpasını ve 15 Temmuz'u yapan kadronun üzerine gidilirken, İçişleri Bakanı Süleyman Soylu'nun verdiği bilgiye göre FETÖ operasyonlarında 511 bin kişi gözaltına alındı, 30 bin 821 kişi tutuklandı.
12 Eylül 1980 darbesinde de 650 bin kişi gözaltına alınmış açılan 210 bin davada 230 bin kişi yargılanmış, yedi bin kişinin idamı istenmiş, 517 kişi için idam kararı verilmiş, 50 kişi idam edilmişti!
***
FETÖ ile ilgili operasyonlar, yargılamalar, devlet memurluğundan atılmalar sırasında, on binlerce insana da hak etmediği cezalar verildi. Bir duruşma sonunda 22 defa ağırlaştırılmış müebbet hapis cezası verilen 20 yaşındaki er, mahkeme heyetine hitaben, "Ben bu cezayı hak etmek için ne yaptım? Komutanlarımın emriyle olay bölgesine geldim. Fakat olay yerinde kanunsuz emre uymadım ve vatandaşa karşı silah kullanmadım. Bana 40 mermi teslim edilmişti. 40 mermiyle birlikte silâhımı polise teslim ettim. Kimi öldürmüşüm? Balistik muayene var mı? Otopsi raporu var mı? Fakat madem bu kararı verdiniz, bari şimdi bana bir silah verin, şu önde oturan kanunsuz emir vermiş komutanlarımı öldüreyim de 22 müebbet cezasını hak edeyim" demiştir. Heyet susmuştur!
***
Adalet faciası bir tarafa, yok "camide içki içtiler", yok "üzerime işediler", yok "ezanı ıslıkladılar" diye yalan haberlere dayanarak, halkın diğer yarısının "anasını bellemeye" çalışmak veya Ankara'da seçimi kazanacağı anlaşılınca, "bir avukatın dava dosyası"nı, aleyhine malzeme olarak kullanmak, dört kitabın hangisinde yazıyor?
Haset, kin, nefret ve hınç ile yalan ile iftira ile iktidar korunabilir mi?
İç siyasette de hasedi, kin ve nefreti, öfkeyi, hıncı, yalanı ve iftirayı ortadan kaldırmak siyasi liderlerin görevi değil mi?