RIZÂEDDİN FAHREDDİN (1859-1936)
01 Ocak 1970
12 Ocak 1859 tarihinde bugünkü Tataristan’ın “Elmet rayonu” olarak anılan Bügülme ilçesine bağlı Kiçüçat köyünde ilimle uğraşan bir ailenin çocuğu olarak dünyaya geldi. Tam adı Rızâeddin b. Fahreddin b. Seyfeddin eş-Şirdânî’dir. On yaşında iken Tüben Şelçeli (Aşağı Çırşılı) Medresesi’ne gönderildi. Buradaki tahsil hayatı süresince birçok klasik eseri istinsah etti. 1884 yılından itibaren Gaspıralı İsmâil’in yönetiminde yayımlanan Tercüman gazetesi onu yeni fikirlerle tanıştırdı ve bizzat Gaspıralı ile mektuplaştı. Kazanlı din âlimi Şehâbeddin el-Mercânî’nin ıslahatçı fikirleriyle ilgilendi, Mercânî ile tanışmak üzere 1886’da Kazan’a gitti. Öğrenim gördüğü medresede 1887’den itibaren ders vermeye başlayan Rızâeddin bu dönemde ilk beş eserini kaleme aldı. Düşünce hayatında kalıcı izler bırakmış olan Cemâleddîn-i Efganî ile 1888 yılında Petersburg’da görüştü.
Öğrenci ve hoca olarak yirmi yıl kaldığı Tüben Şelçeli Medresesi’nden 21 Mayıs 1889 tarihinde ayrıldı, İlbek köyüne imam ve müderris olarak gönderildi. 23 Ocak 1891’de Çarlık Rusyası’nda yaşayan müslümanların dört dinî idaresinden biri olan Ufa’daki Orenburg Müftülüğü’ne kadı olarak atandı. Bu kurumda -Orenburg’da gazete yazarlığı yaptığı ve dergi çıkardığı dönem hariç- ömrünün sonuna kadar hizmet verdi. Bu görevde iken İslâm klasiklerini okuma, İslâm dünyasındaki fikir hareketlerini takip etme fırsatı buldu. Âsâr adlı biyografik eserinin dayandığı malzemeyi geniş ölçüde müftülüğün arşiv ve kütüphanesinden temin etti. Kadılık yaptığı dönemde yeğeni Fâtih Kerîmî ile birlikte o bölgede Hacı Abdülgani Efendi (Gani Bay) tarafından savunulan cedîdci hareketi destekledi. Islâh-ı Lisân-ı Türkî, Islâh-ı Mekâtib ve Neşr-i Maârif beyne’l-müslimîn adlı cemiyetlerin çalışmalarına katıldı. Bu arada Gaspıralı İsmâil ile münasebetini geliştirerek onun fikirlerinin bölgede yaygınlaşması ve hayata geçirilmesi için çalıştı. Kültürel kimlik, yenileşme ve kalkınma sorunlarını işlediği Selime ve Esmâ adlı hikâyelerini aynı dönemde yayımladı.
1905’teki birinci Rus ihtilâlinin ardından çarlığın benimsediği kısmen özgürlükçü politikalar müslümanlara kendi millî basınlarını kurma imkânı tanıyınca 1906 yılında müftülükteki kadılık görevinden istifa ederek gazetecilik yapmak üzere Ufa’dan Orenburg şehrine taşınan Rızâeddin Fahreddin, burada Fâtih Kerîmî ile birlikte şehrin müslüman eşrafından Ramioğulları (Remiyev) diye anılan iki kardeşin çıkardığı Vakit gazetesinde yazı yazmaya başladı. Aynı ailenin desteğiyle yayın hayatına giren Şûrâ dergisinde editörlük yaptı, çok sayıda makale ve biyografi yayımladı. Bu arada şehirdeki Hüseyniye Medresesi’nde hadis ve siyer dersleri verdi. Ekim 1917’deki Bolşevik İhtilâli’ni önceleri ümit ve sevinçle karşıladı, fakat hayal kırıklığına uğraması uzun sürmedi. 1918’de Vakit ve Şûrâ’nın kapatılması üzerine işsiz kalınca Ufa’daki kadılık görevine döndü. 1918-1919 yıllarında şehrin Kızıllar ile Aklar arasında el değiştirme mücadelelerine tanık oldu. Kızıllar’ın şehri iki defa ele geçirme tehlikesine rağmen Ufa’yı terketmeye yanaşmadı. Âlimcan Barudî’nin 1921’de vefatının ardından ondan boşalan müftülük görevini vekâleten üstlendi. Aynı yıl bölgede korkunç bir kuraklık ve açlık baş gösterince Rızâeddin kurulan yardım komisyonunda görev aldı; bir yıl sonra Türk Hilâl-i Ahmeri’nden gönderilen yardımların temininde rol oynadı. 1923’te Ufa’da toplanan I. İslâm Nedvesi’nde Ufa müftülüğüne seçildi. 1924 Ağustosundan itibaren Ufa Müftülüğü’nün yayın organı olarak İslâm Mecellesi adlı bir dergi çıkarmaya başladı. 1925’te Leningrad’da düzenlenen Sovyet Sosyalist Cumhuriyetleri Birliği İlimler Akademisi’nin 200. kuruluş yıl dönümü törenlerine şarkiyat uzmanı olarak çağrıldı, burada çeşitli bilim adamlarıyla görüşme fırsatı buldu. 1926’da Mekke’de düzenlenen İslâm Kongresi’ne Sovyet Sosyalist Cumhuriyetleri Birliği delegelerinin başkanı sıfatıyla katıldı. Hicaz yolculuğu İstanbul üzerinden gerçekleştiği için Rızâeddin başkanlığındaki heyet burada bazı Türk bürokratlarıyla görüştü. 1920’li yılların sonlarında Kremlin’in İslâm aleyhtarı politikaları etkisini iyice hissettirmeye başlamıştı. 1933’e gelindiğinde yüz binlerce dinî lider sürgüne gönderildi, yargılanmadan katledildi, on binlerce mescid kapatıldı. Rızâeddin bu gelişmeler karşısında protestolarını ısrarla sürdürdü. Hayatının son yıllarını maddî sıkıntılar içinde geçirdi ve kitaplarının bir kısmını satmak zorunda kaldı. 12 Nisan 1936’da Ufa’da vefat etti, vasiyetine uyularak buradaki umumi Tatar mezarlığına defnedildi.
Rızâeddin Fahreddin, Tatar Rönesansı’nın Abdülkayyûm Nâsırî ve Mercânî’den sonra önde gelen şahsiyeti kabul edilmektedir. Aynı akıma mensup ıslahçı din âlimi Mûsâ Cârullah, Rızâeddin’in yakın arkadaşıdır. Fikrî yapısını etkileyen en önemli kişiler ise Mercânî, Gaspıralı İsmâil ve Cemâleddîn-i Efganî’dir. Ahmed Cevdet Paşa, Ziyâ Paşa, Nâmık Kemal ve Ahmed Midhat Efendi gibi Osmanlı müelliflerinin eserleriyle yakından ilgilenmiştir. Muhammed Abduh, Kasım Emîn gibi Arap ıslahatçıları, Corcî Zeydân ve Ferah Antûn gibi hıristiyan müellifler de onu etkilemiştir. Yazılarında yeni Selefî akımın ıslahçı tutumunu benimsemiş, Muhyiddin İbnü’l-Arabî’ye ve Nakşî şeyhi Zeynullah Resûlî’ye duyduğu saygıya rağmen tasavvufa karşı mesafeli durmuştur. Kendisi de Gaspıralı İsmâil ve Mûsâ Cârullah gibi Türk dilinde birliği savunmuştur. Eleştirilerinde daima ılımlı bir üslûp benimsemiş, bu sebeple bazı kadîmci âlimler arasında saygı ve güven kazanmıştır. Müftülük makamına gelen ikinci ıslahçı din âlimi olmasında bu tutumunun rolü olmuştur. Rızâeddin siyasî meselelerle de yakından ilgilenmiş, gazete ve dergilerdeki yazılarında Rusya müslümanlarının siyasî hareketine etkin biçimde katılmıştır. Sovyet rejimi zamanında fikrî tutumunu muhafaza etmiş ve rejimi kesinlikle övmemiştir. Onun ortaya koyduğu düşünce mirası, Sovyet rejiminin uzun süren yasaklarının ardından günümüz Tataristan Cumhuriyeti’nde yeniden keşfedilmiş ve Rızâeddin hak ettiği itibarı kazanmıştır (Kanlıdere, Reform within Islam, s. 50-52).
Eserleri. A) Din, Ahlâk ve Eğitim. 1. et-Tahrîrü’l-musaffâ (Kazan 1888). İslâm miras hukukuyla ilgili bir eserdir. 2. Kitâbü’l-İ‘tibâr (Kazan 1888). İbadet, çocuk eğitimi ve bazı sosyal meselelere dairdir. 3. Menâsıb-ı Dîniyye (Orenburg, ts. [1896 ?]). 4. Terbiyeli Bala (Kazan 1897). 5. Terbiyeli Ana (Kazan 1898). 6. Terbiyeli Hatun (Kazan 1899). 7. Terbiyeli Ata Yâ ki Kırâat-i Türkî (Kazan 1902). 8. Âdâb-ı Ta‘lîm (Orenburg 1902). 9. Aile (Orenburg 1902). 10. Nasîhat (I-III, Orenburg 1903). 11. Rusya Müslümanlarının İhtiyaçları ve Onlar Hakkında İntikad (Orenburg 1906). 1905 yılında çarlığın nisbeten özgürlükçü politikalar benimsemesinin ardından Rusya müslümanlarının dinî ve sosyal talepleriyle ilgili olarak kaleme alınmış sekiz maddelik bir rapordur. 12. İslâmlar Hakkında Hükûmet Tedbirleri (I-II, Orenburg 1907). Rızâeddin bu eserinde, müslümanların eğitimiyle ilgili olarak çıkarılmış yasa ve tüzükler hakkında bilgi vermekte, böylece müslümanlara yol göstermektedir. 13. Cevâmiu’l-kelim Şerhi (Orenburg, ts. [1908?]). 318 hadisin şerhidir. 14. Rahmet-i İlâhiyye Meselesi (baskı yeri ve tarihi yok; 2. bs., Orenburg 1910). Mûsâ Cârullah’ın Rahmet-i İlâhiyye Burhanları adlı eserindeki tartışmalı konuların değerlendirmesidir. 15. İlm-i Hadîsten Kütüb-i Sitte ve Müellifleri (Orenburg 1910). 16. Dinî ve İctimâî Meseleler (Orenburg 1914). Rızâeddin, Mercânî ve Efganî’den aldığı etkilerle şekillendirdiği bu eserinde yenilikçi görüşlerini yansıtmaktadır.
B) Biyografi. 1. Âsâr (I-II, Orenburg 1900-1908). İdil-Ural bölgesinde yaşayan ünlü müslüman Türkler’in biyografilerini ihtiva etmektedir. Yazma halindeki III ve IV. ciltler halen Ufa’daki Başkırdistan Fennî Merkezi Tarih, Dil, Edebiyat Enstitüsü Arşivi’ndedir. 2. Meşhur Hatunlar (Orenburg 1903). 3. İbn Rüşd (Kazan 1905). Remzi Demir eseri Türkiye Türkçesi’ne aktarmıştır (İslam Filozofu İbn Rüşd, Ankara 1997). 4. Ebü’l-Alâ el-Maarrî (Orenburg 1908). 5. İmam Gazzâlî (Orenburg 1909). 6. İbn Teymiyye (Orenburg 1911). 7. İbn Arabî (Orenburg 1912). 8. Ahmed Midhad Efendi (Orenburg 1913). 9. Şeyh Zeynullah Hazret’in Terceme-i Hâli (Orenburg 1917).
C) Tarih. 1. Bulgar ve Kazan Türkleri (nşr. Enver Hayrüllin, Kazan 1997, Latin harfleriyle Tatarca). 2. İbn Battûta’nın Deşt-i Kıpçak’taki Seyahati (Orenburg 1917). İbn Battûta’nın seyahatnâmesinde yer alan eski Türk illeri ve Rusya coğrafyası hakkındaki bilgilerin tercüme ve açıklamasından oluşmuştur. Yeni neşri Bulgar ve Kazan Türkleri içinde yer almaktadır (s. 92-129). 3. Altınorda Hanları (nşr. Ravil Emirhan, Kazan 1996). Sultan Şemsi tarafından Rusça’ya çevrilmiştir. 4. Kazan Hanları (nşr. Ravil Emirhan, Kazan 1995). Şûrâ dergisinde yayımlanan bu iki makaleyi İlyas Kamalov Türkiye Türkçesi’ne aktarmıştır (Altın Ordu ve Kazan Hanları, İstanbul 2002). Rızâeddin bunların dışında Esmâ Yâ ki Amel ve Ceza (Orenburg 1903) ve Selime Yâ ki İffet (Kazan 1899) adlı iki hikâyesi vardır (Rızâeddin Fahreddin’in eserleri, mektupları ve bunların yankıları hakkında geniş bilgi için bk. Özalp, s. 123 vd.).
GOULNAR BALTANOVA