İBRAHİM PEÇEVÎ (Erıka Hancz)
01 Ocak 1970
982’de (1574) Macaristan’da Pécs (Hırvatça Peçuy [Pecuj]) şehrinde doğdu. Bundan dolayı Peçûyî, Peçuylu ve Peçevî lakaplarıyla tanınır. Modern Osmanlı tarih yazıcılığında genellikle Peçevî unvanıyla anılmakla birlikte bu okuyuş tarzı kelimenin Osmanlıca yazılışının harekesiz şekline dayalı olup doğrusu Peçuylu/Peçûyî olmalıdır. Hayatına dair bilgiler daha çok kendi eserinden edinilmektedir. Babasının adını zikretmemekle birlikte büyük dedesini Kara Dâvud, dedesini Câfer Bey olarak kaydeder; her ikisinin de alay beyiliği yaptığını, bu sebeple ailesinin Alaybeyoğulları diye anıldığını yazar. Babası Bosna’daki çatışmalara ve ardından Kanûnî Sultan Süleyman’ın Irakeyn Seferi’ne (1533-1535) katılmıştı. Anne tarafından Sokullu (Sokolovic) ailesine mensuptur ve yedi kardeşi vardır. İlk eğitimini Peçuy’da, medrese eğitimini Bosna ve Budin’de gören İbrâhim, babasını kaybettikten sonra on dört yaşındayken dayısı Budin Beylerbeyi Ferhad Paşa’nın yanına gitti ve yaklaşık bir buçuk yıl onun yanında kaldı. Ferhad Paşa’nın 1591 sıralarında âsi yeniçeriler tarafından öldürülmesinin ardından akrabalarının yaşadığı Bosna’ya geçti. Habsburglar ile yeniden başlayan uzun savaşlar sırasında (1593-1606) orduya katıldı ve akrabası olan Lala Mehmed Paşa’nın hizmetine girdi. Onun vefatına kadar on beş yıl yanında bulundu, uzun savaşlar boyunca Macaristan’da yaşadı. Lala Mehmed Paşa’nın maiyetinde kâtip olarak çalışmakla beraber kale muhafız kuvvetlerinin sayımını, paralı askerlerin defterlerini hazırlayıp cizyenin toplanması işlerini de yürüttü.
Zilhicce 1003’te (Ağustos 1595) Avusturyalılar tarafından kuşatma altına alınan Estergon’da (Esztergom, Gran) bulunup şehrin tesliminin şartları hakkındaki görüşmelere katılan heyet arasında yer aldı. Ardından Lala Mehmed Paşa’nın yönettiği Eğri (Eger, Erlau) seferine iştirak etti. Kalenin kul, karavaş ve gönüllü gibi muhafızlarının defterlerini tuttu. 1007’de (1598) Çanad’ın (Csanád) ve Varadin’in (Nagyvárad, Veliki Varadin) muhasarasına şahit oldu. 1011’de (1602) cepheye gelen Kırım Hanı II. Gazi Giray’ı karşılaması için kendisine emir verildi. İlk defa 1012 (1603) yazında serdar olan efendisinin telhislerini götürmek amacıyla İstanbul’a gönderildi. Ertesi yıl sadrazamlığa tayin edilen Lala Mehmed Paşa’nın emriyle Estergon ve Yanıkkale’nin (Györ, Raab) değiş-tokuş edilmesi hakkındaki Habsburg taleplerini bildirmek için tekrar İstanbul’a gitti. Estergon’un Türkler tarafından geri alınmasından sonra (20 Cemâziyelâhir 1014 / 2 Kasım 1605) fetih müjdesini sultana bildirdi. Bunun neticesinde daha önce aldığı piyade mukabeleciliğinin yanında süvari mukabeleciliğine tayin edildi. Belgrad’da askerin mevâciblerini herhangi bir itiraza meydan vermeden dağıttı. Lala Mehmed Paşa ile İstanbul’a dönen Peçuylu efendisinin 14 Safer 1015’te (21 Haziran 1606) ölümünün ardından resmî görevlerini sürdürdü. Derviş Mehmed Paşa’nın sadrazamlığı zamanında Eğriboz, İnebahtı ve Karlı-ili sancaklarının tahrir defterlerini hazırlamakla görevlendirildi. Yeni sadrazam Kuyucu Murad Paşa’nın isteğiyle tezkireciliğe tayini düşünüldüyse de Peçuy’daki evinin yanması yüzünden bu hizmeti kabul etmedi. Memleketine giderek uzun yıllar çiftliğinde yaşadı (Šabanovic, s. 304).
1027’de (1618) Akkirman ve Bender çevresini ziyaret etti, daha sonra Diyarbekir eyaletinin defterdarı sıfatıyla hizmet verdi. Rakka’da görevliyken beylerbeyi oldu ve 200 sekbanla Mardin’in korunması için gönderildi. Oradan Sadrazam Çerkez Mehmed Paşa’nın Tokat’taki ordusuna katıldı ve darphâne hizmetine memur edildi. 1034’te (1625) Tokat eyaletinin defterdarlığını yaptıktan sonra tekrar İstanbul’a gitti. 1040’ta (1631) Anadolu defterdarı oldu. Ertesi yıl Peçuy sancağı arpalık olarak kendisine tevcih edildiğinde paşa unvanı ile anılıyordu. 1042-1045 (1633-1636) yılları arasında İstolni Belgrad (Székesfehérvár, Stuhlweissenburg) sancak beyliği yaptı. Kısa süre için Bosna’da maliye defterdarı olduktan sonra 1046’dan (1637) itibaren Bosna vilâyetine tâbi olan Kırka’nın sancak beyliğine getirildi. 1048’de (1638) Tımışvar (Temesvár) eyaleti defterdarı oldu. Bu makam en son görevi olarak bilinmektedir. 1051’de (1641) ileri yaşlarda mâzul oldu ve hayatının son yıllarını Budin ve Peçuy’da eserini yazmakla geçirdi. Vefat tarihi tam olarak bilinmemektedir. Hanifzâde Ahmed Tâhir’i ve Kâtib Çelebi’yi takip eden araştırmacılar ölüm yılını 1061 (1651) diye bildirirler. Ancak eserinin bir nüshasında kendisinden 1059’da (1649) “merhum” diye söz edilir (İA, IX, 544). Bu sebeple onun 1059 (1649) yılından biraz önce vefat ettiği söylenebilir.
Peçuylu İbrâhim daha çok kaleme aldığı tarihiyle tanınır. Müellif, literatürde Peçevî Tarihi, Peçuylu Tarihi şeklinde zikredilen eserine özel bir isim vermemiştir. Tarihini 1050’de (1640) yazmaya başlayan Peçuylu, aslında Kanûnî Sultan Süleyman devrinde meydana gelen savaşları kapsayan bir gazavâtnâme kaleme almayı düşünmüş, eserin ilk versiyonunu 1051’de (1641) Budin Beylerbeyi Vezir Mûsâ Paşa’ya sunarak onun görüşlerini almak istemişti. Tarihini 1593’ten itibaren başlayan kendi notlarına, adıyla zikrettiği Osmanlı tarihçilerine ve diğer görgü şahitlerinin bilgilerine dayanarak kaleme almıştı. Ancak Budin beylerbeyinin tavsiyesi üzerine eserini genişletmeye karar vermiş, bir yandan Kanûnî Sultan Süleyman döneminden itibaren kendi çağına kadar olan olayları eklemiş, öte yandan barış antlaşmalarını anlatmıştır. Eser böylece Kanûnî Sultan Süleyman’ın cülûsundan IV. Murad’ın vefatına kadar vuku bulan olayları kapsar. Kaynakları içinde Celâlzâde Mustafa, Celâlzâde Sâlih, Ramazanzâde Mehmed çelebiler, Gelibolulu Mustafa Âli, Hasanbeyzâde Ahmed Paşa, Hadîdî, Kâtib Mehmed Zaîm, Mustafa Cenâbî, Seydi Ali Reis, Tiryâkî Hasan Paşa, Bosna Beylerbeyi Bosnevî Derviş Paşa, Dobruca’da Pazarcık Kadısı Alihan Efendi, Tımışvar muhafızı Vezir Halil Paşa, Defterdar Bâkî Paşa, Sigetvar’da Kanûnî Sultan Süleyman adına inşa edilen türbenin şeyhi Ali Dede gibi tarihçi ve râviler bulunmaktadır. Barış antlaşmalarıyla ilgili kısımları Osmanlı kaynaklarında yeterli bilgi bulunmadığı için yalnızca Macar kaynaklarını değerlendirerek kaleme almış, bu bölümleri yazarken adını zikretmediği Macar müelliflerinin eserlerine (Sebestyén Tinódi Lantos, Gáspár Heltai ve Miklós Istvánffy) dayanmıştır. İbrâhim Efendi kitabı üzerinde vefatına kadar devamlı olarak çalışmıştır. Yeni amacı kaynak eleştirisiyle toplum sorunlarının kökenlerini bulmak ve ahlâkî öğütler vermekti. Pratik, pragmatik metodu ve tenkidî incelemesiyle çağdaşı tarihçilerin üstünde yer almıştır. Erken Osmanlı ve Macar kroniklerinden faydalanıp gereken yerlerde değiştirmeler yapmıştır. Kronikler yanında belgeleri de (meselâ 1553-1555 İran seferiyle ilgili nâmeler) kullanmıştır. Eserin dili sadedir.
Kroniğin bölümleri Kanûnî Sultan Süleyman’dan itibaren (1520) her bir padişah dönemini ihtiva eder. En önemli ve geniş bölümleri Kanûnî Sultan Süleyman ve III. Mehmed’in saltanat yılları teşkil eder. Son bölümlere doğru eserde tafsilât giderek azalır ve son kısmında IV. Murad’ın saltanat olayları kısaca yer alır. Eser padişahın Bağdat’tan dönüşü ve onun vefatıyla (8 Şubat 1640) sona erer. Müellif siyasî olayları anlatan kısımlar arasında sık sık başka bilgiler verir. Meselâ barutun yapılması, matbaanın keşfedilmesi, kitap basımı, kızılelma hikâyesi, Osmanlı Devleti’nde kahve ve tütünün yayılması, Trayan’ın Tuna’daki köprüsü, kuyruklu yıldızlar ve yıldız bilimi gibi konular yanında Attila ve İskitler’den de bahsedilir. Bunların dışında son üç padişah hariç Gelibolulu Mustafa Âlî’yi takip ederek ve Hasanbeyzâde’nin kroniğinden faydalanarak her padişahın saltanat süresinde yaşayan sadrazamlar, vezirler, ulemâ ve şeyhlerin biyografilerini verir. Eser yüksek zümre ile halk kültürünün bir karışımı niteliğindedir.
Kitapta çeşitli anekdotlar, kısa hikâyeler de bulunur. Kuru Kadı hikâyesinin ilk yazılı versiyonu ve Kesik Baş destanı da eserde yer alır. Müellif bu fıkralar arasında kendinden de bahseder. Sokullu ailesiyle olan akrabalığından söz edip onları her zaman yüceltmiştir. Yeni tesbitlere göre eserinde Macarca’dan yapılan çevirilerin bulunması ve Estergon’da Osmanlılar’la Macarlar arasındaki görüşmelere katılması onun Macarca bildiğini gösterir. Macar kroniklerinden aldığı parçaların bazılarını tamamen çevirip eserine adapte etmiş, bazılarının yalnızca bir iki bölümünü almış, bazılarını da özetleyerek kullanmıştır. Eserde bir konuda yazılmış farklı kaynaklardan aktarma yaparken her iki versiyonu peşpeşe vermiştir. Meselâ Mohaç Muharebesi’ni ilk olarak Osmanlı ve ikinci olarak Macar kaynaklarına dayanmak suretiyle iki ayrı şekilde yazmıştır. Macar kroniklerinden hazırladığı metne Mohaç Muharebesi hakkında Gáspár Heltai kroniğinden iki parça alıp (Estergon Sarayı’nın duvara yapılmış resimlerinin ve Mohaç Muharebesi’nin tasviri) bunların metindeki yerlerini değiştirmiş ve olayları kendi ifadesiyle aktarmıştır (tarihlerinin ilk baskıları: Sebestyén Tinódi Lantos, Cronica, Kolozsvár, 1554; Gáspár Heltai, Krónika az magyaroknak dolgairól, Klausenburg 1575; Miklós Istvánffy, Historiarum de rebus Ungericis: A magyarok történetébõl [Köln 1622]).
Eserin birçok nüshası vardır. Çoğu 1049 (1639) yılında meydana gelen olayları, IV. Murad’ın Bağdat seferinden dönüşü ve vefatı ile sona erer (nüshaları için bk. Babinger, GOW, s. 194; TCYK, I/2, s. 225-230; Schaendlinger, LXIII-LXIV [1972], s. 176-186). Kitabın baskısı bu nüshaların birine dayanmaktadır. Eserin ilk baskısı Târîh-i Peçevî adıyla yapılmıştır (I-II, İstanbul 1281-1283; 2. bs. giriş ve indeks ilâvesiyle, I-II, İstanbul 1980). Bunların dışında bazı nüshalar (Râgıb Paşa Ktp., nr. 981; Beyazıt Ktp., Veliyyüddin Efendi, nr. 2353) 1058 (1648) yılına kadar gelen olayları da kapsar. İbrâhim Efendi, son dönemde şahit olduğu olayları anlatarak eserin üçüncü varyasyonunu hazırlamaya başlamıştır (Fodor, s. 118). Eser önce Murat Uraz (Târih-i Peçevî, I-II, İstanbul 1968-1969), daha sonra Bekir Sıtkı Baykal (Târih-i Peçevî, I-II, Ankara 1981-1983) tarafından sadeleştirilmiştir. Ayrıca Boşnakça versiyonu vardır (Historija 1520-1576, Ibrahim Alajbegovic Pecevija 1059/1649, ed. Fehim Nametak, Sarajevo 2000). Kitabın Mohaç Muharebesi hakkında yazılmış bir bölümünü kızılelma hikâyesiyle birlikte Macar tarihçisi József Thúry yayımlamıştır (Budapest 1892, s. 560-744). Onun dışında Árminus Vámbéry, Mohaç Muharebesi’nin bir bölümüyle ilgilenmiş (A mohácsi ütközet Pecsevi török író után, X [Budapest 1860], s. 31-36), savaşı anlatan her iki metnin çevirisi ve tahlili yapılmıştır (Erika Hancz, “Ibrahim Pecsevi két leírása a mohácsi csatáról”, Szakdolgozat, Szeged 2003). Eser için daha sonraki dönemlerde birkaç zeyil yazılmıştır. İlk olarak Tımışvar defterdarı Belgrâdî Mustafa b. Ahmed 1045-1061 (1635-1651) olaylarını eklemiştir. 1050-1058 (1640-1648) arasındaki olayları kapsayan başka bir zeyli daha vardır (Kahire, Hidîviye Ktp., TY, nr. 220). İbrâhim Efendi’nin eseri pek çok tarihçiye kaynaklık etmiştir. Bunlardan en önemlileri Cevrî, Defterdar Sarı Mehmed Paşa ve Naîmâ’dır.