Çıkarcı hainlik!
İbrahim Kahveci 01 Ocak 1970
Türkiye İş Kurumu Genel Müdürlüğü İşsizlik Sigortası Fonu Mart 2019 bültenine bakıyoruz:
“Kendi istek ve kusuru dışında işsiz kalan sigortalılardan; Hizmet akdinin feshedildiği tarihi izleyen günden 30 gün içinde İŞKUR birimlerine şahsen veya elektronik ortamda (www.iskur.gov.tr) başvuranlar, hizmet akdinin sona ermesinden önceki son 120 gün hizmet akdine tabi olmak ve son üç yıl içerisinde en az 600 gün süreyle işsizlik sigortası primi ödemiş olmak kaydıyla işsizlik sigortası hizmetlerinden yararlanabilir.
Mart 2002 tarihinden 31.03.2019 tarihine kadar 11 milyon 410 bin kişi başvurmuş ve 6 milyon 976 bin kişiye ödeme yapılmıştır. İşsizlere yapılan toplam ödeme ise 25 milyar 297 milyon lira olmuştur.”
Mart 2019 itibariyle 682 bin 362 kişiye aylık toplamda 672 milyon 860 bin lira ödeniyor. Yani kişi başına aylık ödeme 986 TL ediyor.
Şimdi bir başka veriye bakalım.
Ocak-Mart 2019 itibari ile İşsizlik Fonu toplam varlığı 130 milyar 597 milyon liraya çıkmıştır. İlk 3 ayda fona toplam 8 milyar 848 milyon lira gelir sağlanmıştır.
O zaman kısa bir ekleme yapalım: İşsizliğin rekor kırdığı bu aylarda fondan işsizlik maaşı ödemesi 2 milyar 187 milyon TL ediyor ama fona 8 milyar 848 milyon lira toplanıyor.
Şimdi asıl iki noktaya değinelim:
1- Fondan “Aktif işgücü programı” adı altında 1 milyar 657 milyon lira harcanmıştır. İşbaşı eğitim programı adı altında ise 600 milyon lira gitmiştir. Bir de “Teşvik ve destek ödemeleri” adı ile 1 milyar 249 milyon lira ödenmiştir. Böylece fondan 5 milyar 894 milyon lira gitmiştir.
2- Gelir tarafında ise asıl ilginç kalem şudur: 2018 sonunda 127 milyar 644 milyon liralık varlık vardır. Bu varlığın 2019 üç aylık faiz geliri ise sadece 3 milyar 474 milyon lira olmuş.
Ocak-Mart 2019 dönemi fon getirisi %3,16 olarak gerçekleşmiş; Mart ayı getirisi de %1,07’de kalmıştır.
Fon parasının yüzde 90,6’si tahvilde, yüzde 9,4’ü de mevduatta tutuluyor.
Bunu neden yazdım? Son 7-8 aydır enflasyon bile yüzde 20 seviyelerinde dolaşıyor. Tahvil ve mevduat faizleri bile yüzde 17,0-20,0 aralığındaydı. Parası olanlar için aylık getiri minimum yüzde 1,5 düzeylerinde seyrediyor.
Ama işsizlilerin fonu aylık ancak yüzde 1,0 civarı kazanabiliyor.
Ya da şu soruyu sorsak: İşsizlik fonunun parası rekabetçi bir ortamda değerlendirilseydi aylık geliri ne olurdu?
***
Serbest piyasa aslında çıkar üzerine kuruludur. Piyasa dengesi karşılıklı çıkarlar ile dengeye oturur.
Mesela kimse üretim maliyetinin altında piyasaya ürün-hizmet sunmak istemez. Kimse de tasarrufunu zararına değerlendirmek istemez.
aKarşılıklı çıkar noktasında oluşur fiyatlar.
Hani arz-talep kesişmesi deriz ya; işte o nokta.
Peki, biz ne yaptık?
Özellikle Türkiye’ye özgü Cumhurbaşkanlığı Başkanlık Sistemi ile kurulan ekonomi yönetimi...
Emir-komuta, ya da rica-müfettiş sistemi ve iletişim araçları ile yeni bir pazar dengesi oluşturmaya çalıştık.
Bankalar arandı ve mevduat ile kredilere faizlerine sınırı rica edildi.
Hazine borçlanma ihaleleri piyasa yapıcıların telkini ile suni düşürüldü.
Keza fiyatlarda öyle. Mesela sigara vergisine rağmen şirketler tamamen piyasa dengesini gözeterek seçimden sonra zam yaptılar.
Velhasıl 1993 yılında Çiller’in denediği; 2000 yılında rahmetli Ecevit’in denediği suni bir piyasa oluşturduk.
Ama hani bir kurbağa oyunu vardır ya. Siz başını çıkaran kurbağaya vurursunuz ama başka kutudan bir başka kurbağa çıkar.
Bugün yaşadığımız tam da bu...
Ali-Cengiz oyunları ile bir piyasa sistemi kurguluyoruz ama bu piyasa serbest değil. Nitekim baskılanan mevduat faizi kendini dolarizasyon ile bir başka kutudan kendini gösterdi.
Millet TL yerine dolar mevduatını tercih etti.
Merkez Bankası kamu bankaları eliyle piyasaya baskı uyguladıkça, elinde kullanacak net rezervi kalmadı. Son olarak gitti özel bankalardan Milletin aldığı dövizi kullanmak istedi ve bu da yabancı basında yer aldı.
Sonra da biz onlara bağırdık. “Üstümüze gelmeyin...”
Sahi bizi iktidara getiren, 2001 krizine yol açan kimlerdi?
Ya da biz mi piyasa dengesi kavramını unuttuk? Şeffaflık en güçlü varlıktır, şeffaflık yatırımcılar için en büyük güvencedir argümanı bizim için bir şey ifade ediyor mu?
Bir de bir dönemler meydanlarda her konuşma metninde yazan döviz rezervine ne oldu? Biz o güçlü ekonomi, güçlü rezerv sözleri ile ne amaçlıyorduk?
Gücümüz mü tükendi?