« Ana Sayfa »      « İlkelerimiz »

BAŞBUĞ TÜRKEŞ

ELMALILI HAMDİ YAZIR MEÂLİ

İrfan YÜCEL

Alparslan TÜRKEŞ

Alparslan TÜRKEŞ

Seyid Ahmed ARVASÎ

Ayhan TUĞCUGİL

M. Metin KAPLAN

Namık Kemal ZEYBEK

Prof. Dr. İBRAHİM TELLİOĞLU

29 Nis

2019

Fatih Sultan Mehmet’in Ölümü (İlber Ortaylı)

01 Ocak 1970

1481’in 3 Mayısı’nda bütün zamanların en entelektüel mareşali ve hiç şüphesiz Rönesans döneminin en bilgin hükümdarı Fatih Sultan Mehmet Gebze sahrasında öldü. Öldüğü zaman hekimlerin ilk yaptıkları, görkemli fatihin nefes alması için kaftanını kesip çıkarmak oldu (Yakası yırtık kaftan Topkapı Sarayı Müzesi 13/ 27 envanter numarası ile saklıdır).

Son nefesini verişi, torunlarından Kanuni Sultan Süleyman’ın şiirine hak verdirir: “Olmaya devlet cihanda bir nefes sıhhat gibi”. Cihan padişahı son nefesini zor aldı. İtalyan hekime Venediklilerin rüşvet vererek kendisini zehirlettiği söylendi. Yeniçerilerin sevmediği fakat geniş halk kitlelerinin, medreseler ve tarikat ehlinin bayıldığı Şehzade Bayezid’in adamlarının bu işi yaptırdığı söylendi. Hünkarın ölümü bir sır; deniz mahsullerine çok düşkün olduğu için bir türlü gerekli perhizi uygulamadığı gut (nekris) hastalığı dışında ani öldürücü bir hastalığı yoktu.

Ölümüyle, Osmanlı hanedanının ve devletlilerin 3,5 asır boyu kabusu olan korkunç bir iç savaş gelip çattı. Şehzade Bayezid’i Amasya’dan tahta çağıranlarla Karaman’da sancak beyi olan Cem Sultan’ı tutanlar birbirine girdi. Kul taifesi tahta geçecek ak bahtlıyı ve geçemeyecek kara bahtlıyı tayin için desisenin sınırlarını aştı, millet birbirine girdi. Büyük adamın naaşı günlerce ortada kaldı.

Sonunda tarihimizin en trajik bir başka portresi Cem Sultan ortaya çıktı. Kardeşi Sultan II. Bayezid’e yenildi ve Rodos’un St. Jean şövalyelerine sığındı. Fransa kralı VIII. Şarl da Cem Sultan’ı kendine istedi. Osmanlı’ya karşı en mühim kozu elinde tutmak istiyordu, bir de tabii Bayezid’in altınlarını.

Papazlar Cem’i Fransa’ya vermemek için Sultan Bayezid’in talimatıyla onu zehirlediler. Cem Sultan menfada yavaş yavaş eridi. Ölüsünün bile orada olması mahzurlu görüldü. Önemli bir para karşılığı Bursa’ya getirildi. Ama çocukları ve gelecekteki torunları orada kaldı ve tabii vaftiz edildi. Kanuni, Rodos’u fethettiğinde torunlarının bazıları Rodos Kalesi’ndeydi. İçerideki şövalyeleri ve savunmacıları vira ile (sözleşerek) serbest bıraktı, kalede bulunan Cem’in torunları hariç; onlar hanedanın bağrında çıban sayılıyorlardı. Şövalyeler de teslim etti, Cem’in soyuna son ihanetleri buydu. Padişah tanassur edenlerin çocuklarını ve torunlarını katlettirdi.

Cem Sultan soyundan İtalya’da kalıp Avrupa’da yaşayanlardan biri dedelerinin hanedanına müracaat etmiş; merhum hanedan reisi Osman Ertuğrul Efendi soylarının Osmanlı olduğunu ama aile üyesi kabul edilemeyeceklerini bildirmiş. Usul ve kanun budur.

Peki bugünün insanları için bütün zamanların en hayran olunacak tarihî portresi Fatih Sultan Mehmed Han kendi devrinde nasıl görülüyordu? Komutanlar seviyordu, devletlular seviyordu, hatta imtiyazları fazlasıyla geri verilen Roma-Ortodoks Kilisesi ve Patrik Ghennadios gibileri ona müteşekkirdi. Dış İslam dünyasında takdir edenleri çoktu ama Akkoyunlular Devleti ve Uzun Hasan gibi kıskananları da vardı. Resmî tarihleri “Kitab-ı Diyarbakiriyye” İstanbul’un alınışından söz etmez bile.

Avrupa onun karşısında titriyordu. Hele Otranto’ya çıkılan 1480 yılında Gedik Ahmed Paşa’nın İtalya’ya ayak bastığını bir hafta içinde öğrenen Roma yerinden oynadı. Bosna yerli Hıristiyanlık ile Katolisizmin çatışması altındaydı; ahali Fatih’in gelişinden rahatsız olmadı.

Kırım Hanlığı karışıklık içindeydi. Yerli soylular olan mirzalar, en başta Şirin ulusunun başı Eminek onu huzuru sağlamaya davet etti. Girey hanedanı duruma boyun eğdi. Kendisi Kırımlı Kıpçak Türk ulusundandır. Altınordu Hanlığı’nın ekserisi kalıntıları gibi “Tatar” ismiyle anılır. Bu ülke tarihinin en satvetli dönemine böylece adım attı. Trabzon ve Doğu Karadeniz yani Pontus İmparatorluğu ilk defa Türklerin hakimiyetine girdi. Hızlı İslamlaşmaya bakılırsa bu fetih kabul gördü.

Ama içeride zaviye topraklarını kaybeden tarikatlar, emlak arazileri elden çıkan eski Anadolu beyleri, her fetihte iskân için uzak diyarlara göç ettirilen geniş Karaman eyaletinin halkı, padişahın icraatından pek de memnun değillerdi ki onun bu tip uygulamalarını durduran veya yavaşlatan Mahmud Paşa’ya “veli” unvanını verdiler. Büyük hükümdarın topladığı Yunan-Roma heykel koleksiyonu, İtalya’dan celbedilen ustaların yaptığı portrelerin hiçbiri sarayda bırakılmadı, satıldı, atıldı; en ünlüsü Bellini’nin yaptığı portre bugün Londra National Gallery’de.

Birtakım zümreler bu miras kazıma hareketini alkışladı. II. Bayezid Han’a “veli” unvanını verdiler; bazıları da yaptıklarına dudak büktü, “sofu” dediler. Osmanlı tarihi yürüdü.

Padişah niye sefer bayrağı açıldığında Üsküdar’dan Anadolu’ya çıkmış, Üsküdar’dan Gebze sahrasına yönelmişti? Bazılarına sorarsak şaşırtmaca yapılacak; gizli tutulan hedefe, Körfez kıyısından İtalya’ya yönelecekti. Gedik Ahmed Paşa çoktan Puglia eyaletinde üs tutmuştur deniyor. Herhalde böylesi akla daha yakındı. Türklerin İtalya macerası o kadarla kaldı. Gedik Ahmed Paşa hünkârın ölümünden sonra geri çekildi. Batılılaşmacı tefekkür tarihimizde hayıflanma bugüne kadar devam ediyor. “Fatih’in bu seferi hedefine ulaşsa Rönesans cemiyetinin içine girerdik. Rönesans Topkapı Sarayı’nın dışına çıkar, yayılırdı” deniyor. Tarih “olsaydı, yapsaydı” ile yazılmaz. Bizim millet tarihle söz düellosuna girip yakaya yapışmayı ve dövünmeyi sever.

Fatih büyüktü. Ölümü de bir dağın indifaı veya bir büyük geminin batması gibidir. Hedeflerinin hepsini ardındaki toplum anlamış değildir zaten, fikir ve özlemlerini açıkça da ortaya koymamıştı. Ama Fatih Sultan Mehmed Han asrının hiç tesiri kalmadığını söyleyebilir misiniz? En azından sarayda kurduğu kozmopolit kütüphaneyi o yönde zenginleştiren Kanuni Sultan Süleyman onun torunuydu. Fatih, iki kıtanın ve iki denizin padişahı ve iki medeniyetin sahibi aydın bir kişilikti.

Ziyaret -> Toplam : 125,32 M - Bugn : 76625

ulkucudunya@ulkucudunya.com