Bediüzzaman Bir “Nurcu Büyüğü” Değil, Bir “İslâm Büyüğüdür”
Mehmet Şevket EYGİ 20 Mart 2007
GERÇEK Nurculardan Vehbi Vakkasoğlu bey bundan bir yıl kadar önce ziyaretime gelmişti. Sohbet esnasında kendisine şöyle bir soru yönelttim: “Risale-i Nur camiasının 12 fırkaya veya şubeye ayrıldığı söyleniyor, doğru mu?” Vehbi bey acı bir gülümseme ile “Kaç 12” cevabını vermişti...
Bazı gazete ve dergi yazılarında, kitaplarda “Nurcular” ismiyle Türkiye’de sadece bir Nurcu cemaati olduğu kanaatini verecek ifadeler kullanılıyor; klâsik mânâda Nurcu olmayan bir cemaat Nurcu gösteriliyor.
Üstad Bediüzzaman hazretlerinin vefatından sonra maalesef Nurculuk camiasında birtakım bölünmeler olmuştur. Hattâ zaman zaman, kendilerine Nurcu diyen bazı şahıslar ve gruplar karşı karşıya gelmiştir.
Günümüzde bazı kimseler, kendilerine İslâmî bir meşruiyet kazandırmak için Nurculuk kisve ve kimliğinin ardına saklanıyorlar. Nurculuğu iyice bilmeyen ve tanımayanlar da onlara kanıyor ve aldanıyor.
Bediüzzaman hazretleri tarafından kurulmuş olan Nurculuk hizmetinin ve hareketinin birtakım temel prensipleri vardır. Bunları sayayım:
(1)Nurculukta, hizmet için bile olsa para toplamak yoktur. Risale-i Nur hizmetleri para üzerine değil, ihlâs üzerine kuruludur. Bediüzzaman Said Nursî bin bir çile, zahmet, zorluk içinde tarih çapında büyük hizmetler etmiş, muazzam fütuhat yapmıştır ve bunları yapmak için para toplamamış, para istememiş, para verilmek istense de kabul etmemiştir. Müslümanlardan, Risale-i Nur camiasından para toplayanlar gerçek ve has Nur talebesi olamaz.
(2)Nurculukta ihtilâf çıkartmak, bölünmek, parçalanmak, birbirinden kopuk, birbiriyle çekişen şube ve fırkalara ayrılmak yoktur. Birbirlerini sevmeyen, birbirleri ile mücadele eden kimseler ve gruplar gerçek ve muhlis Nurcu olamaz.
(3)Nurculukta, başta Bediüzzaman Hazretleri olmak üzere, şahısları putlaştırmak yoktur. Bediüzzaman da bir hizmet neferidir; önemli olan iman, İslâm, Kur’ân, Şeriat, Sünnet hizmetleridir.
(4) Nurculuk bir tarikat, bir mezhep, bir fırka, bir hizip değildir. Ehl-i Sünnet ve Cemaat caddesinden giden bir hizmet meşreb ve metodudur.
(5) Gerçek bir Nurcu, Bediüzzaman hazretlerini bir “Nurcu büyüğü” olarak görmez, onu bir “İslâm büyüğü ve hizmetkârı” olarak görür.
(6) Nurculukta Kur’ân’a, Sünnete,Şeriata, Ehl-i Sünnet itikad ve fıkhına aykırı en ufak bir husus yoktur. Hiçbir gerçek Nurcu Tevhid ile Teslis’i bir tutmaz, İslâm Âmentüsü ile muharref dinlerin âmentülerini bir kabul etmez, Hz. Muhammed’e yalancıPeygamber, Hz.Kur’ân’a düzmece kitap, Din-i Mübin-i İslâm’a bâtıl din diyen kâfirleri sevip baştacı etmez.
(7) Bediüzzaman’a göre insanın en büyük düşmanı ene’si, nefs-i emmâresidir. Üstad hazretleri “hodfüruşluktan”, kendini beğenmekten, nefsine pay çıkartmaktan, benliğini putlaştırmaktan korunmak gerektiğini söyler ve devamlı olarak uyarır.
İmdi çok açık konuşuyorum:
BİR: Gayr-i Müslimlerin hatırı için Kelime-i Şehâdet’ten “Muhammed Resulullah” kısmını çıkartanlar kesinlikle Nurcu değildir.
İKİ: ABD, CIA-Vatican, Dr. Moon dini ile ittifak ve işbirliği yapanlar Nurcu olamaz.
ÜÇ: Zamanımızda İslâm’dan başka ibrahimî din olduğunu iddia edenler Bediüzzaman’ı ve Risâle-i Nurları anlamamış kimselerdir. Allah katında tek din İslâm’dır. Allah bu devirde İslâm’dan başka din kabul etmez.
DÖRT:Hz.Peygambere yalancı diyenleri, Kur’ân’a düzmece kul sözü diyenleri, İslâm’a bozuk, bâtıl ve uydurma din diyenleri Cennete sokanlar da Nurcu olamaz.
Bediüzzaman hazretleri dinden, Şeriattan, Sünnet’ten en ufak bir ödün vermemiştir. Böyle bir ödün vermektense ölümü, şehid olmayı göze almıştır.
Birtakım dünya delileri bu büyük zata meczub diyorlar. Asıl deli olan kendileridir.
Bediüzzaman Hazretleri, bırakınız dinin esaslarından ve temellerinden ödün vermek, dinî şeair konusunda bile taviz vermemiştir. Bütün ömrünce sarık sarmıştır. İslâmî libasa bürünmüştür. Farzları ve müekked sünnetleri eda etmiştir, hattâ mevâfili bile terk etmiştir, beş vakit namazını kılmış, evrad ve ezkârını okumuştur. Resulullah Efendimize imtisalen para kazanmamış, para almamış, parayı sevmemiş, hediyeleri bile genellikle kabul etmemiş, kût-i lâ yemut (ölmeyecek kadar az yiyim ve geçim) ile ömrünü tamamlamıştır.Öldüğünde bir iki eski elbise, çamaşır, abdest ibriği gibi eşyası 100 küsur lira etmiştir.Onun bütün dünya serveti bundan ibaretti.
Paraya, dünyaya, nefse, tantanaya düşkün olanlar bu mübarek zatı âlet etmesinler.
Merhum Üstad hazretlerinin, âhir zamanda Müslümanların Hıristiyan ruhanîleriyle ateizme ve Bolşevikliğe karşı birlikte çalışacaklarına dair sözü, kesinlikle İslâm’dan ödün vermeyi, dinde reform yapmayı ve bugünkü Dinlerarası Diyaloğu içermez.
Bendeniz, bir Müslüman olarak Bediüzzaman Said Nursî hazretlerini bir İslâm büyüğü ve kahramanı kabul eder ve çok severim. Onu kesinlikle sadece bir Nurcu büyüğü olarak görmem ve böyle gösterilmesinden hoşlanmam. Nurculuğu İslâmî bir hizip ve fırka olarak görmem, sadece bir hizmet metodu ve meşreb olarak görürüm.
Üstadın has talebelerinden ve hizmet kahramanlarından aziz ve merhum dostum, gençlik arkadaşım Âtıf Ural’ın sözleri kulaklarımda çınlıyor. 1950’li yıllarda dinsiz gazetelerde “Ayin yapan Nurcular yakalandı... Nurcular aşağı, Nurcular yukarı... Nurcular Nurcular...” şeklindeki haberleri okudukça “Fesubhanallah!.. Bunlar bizi sanki İslâm’dan, büyük Müslüman kütlesinden uzak bir fırka gibi göstermek istiyor...Biz Müslümanız...” derdi.
1966-71 yılları arasında yayınladığım BUGÜN gazetesine ajanslardan “Filan yerde üç veya beş Nurcu âyin yaparken yakalandı...” şeklinde haberler geldiği zaman bunların metninde düzeltme yapar, Nurcu kelimesini çıkartır, yerine Müslüman yazardım. Ertesi gün gazetenin birinci sayfasında “Dün falan yerde üç veya beş Müslüman dinî kitap okurken, dinî sohbet ve ders yaparken, namaz kılarken basıldı ve tutuklandı...” diye yazardım.
İslâm kahramanı Bediüzzaman’a, Risale-i Nur’lardaki öğretilere aykırı işler yapanlar kendilerine kesinlikle Nurcu demesinler.Bu sıfat onlara yakışmıyor.
Nurcu, bütün Ehl-i Sünnet Müslümanlarının akaid kitaplarında neler yazılıysa onlara inanan kimsedir.
Nurcu, beş vakit namaz kılan, şer’î özrü yoksa cemaate katılan kimsedir.
Nurcu, Ümmet-i Muhammed’in içindeki meşreblerden birine mensuptur.
Lafla Nurcu olmak bir üstünlük ve fazilet sağlamaz. Nurcu daha takvalı ise üstündür. Nurcu olmayan Müslüman daha takvalı ise o üstündür.
Nurcu, bir ihlâs ve hizmet kahramanıdır.
Nurcu, ücretini yaratıklardan istemez ve almaz, onun işi Yaratan iledir. Ecri, mükafatı O’na aittir.
Nurcu Müslümanlar ve kardeşler arasındaki vahdeti, vifakı, tesanüdü, kardeşliği bozmamak için hakkından feragat eder.
Ben böyle Nurcular görmüştüm, hâlâ da varlar. Dualarına bizleri de katsınlar. Bütün gerçek Nurculara selâm ve hürmetlerimi arz ediyorum.