Kesin İnançlılar
Eric Hoffer 01 Ocak 1970
Önsöz'den
Bu kitap ne bir yargıya varmakta, ne de bir tercih yapmaktadır. Bu kitap sadece açıklamaya çalışmakta ve her biri bir kuram olan açıklamalar kesin bir tonda yazılmış izlenimini verseler dahi, birer tarif ve tartışma niteliği taşımaktadır.
Bu konuda Montaigne’in bir sözünü benimserim. “Bütün söylediklerim karşılıklı bir sohbettir ve hiçbiri öğüt niteliğinde değildir. Bu kadar serbest konuşabiliyorsam bu, başkalarını kendime inandırmak zorunda olmadığım içindir.”
‘’Her kitle hareketi, bir bakıma bir göçtür, yani, vaat edilene doğru bir yürüyüştür. Kitle halindeki göç, bir hareketin birliğini ve maneviyatını güçlendirir.’’ Syf 31
BÖLÜM II
‘’İnsanlarda; bir ırkı, bir ulusu veya ayrıcalığı olan bir grubu, onun en kötü üyelerine bakarak değerlendirme eğilimi vardır. Her ne kadar bunun haksızlığı ortadaysa da, bu eğilimin haklı olan bir yönü de vardır. Çünkü bir topluluğun niteliği ve kaderi, birçok zaman onun en kötü elemanları tarafından belirlenir.’’ Syf 32
‘’Bir ulusun alt uçlarını oluşturan kişilerin, onun gelişimi üzerinde etkide bulunmasının gerekçesi şudur; bu kişiler mevcut düzene karşı tamamen saygısızdırlar. Bunlar kendi hayatını ve mevcut düzeni tamiri imkânsız şekilde kötü bulurlar ve her ikisini de yıkmaya hazırdırlar; bu nedenle, karışıklık ve anarşi, onların istediği şeylerdir Bunlar aynı zamanda, kendi bozulmuş ve anlamsızlaşmış kişiliklerini, heyecan verici büyük sosyal faaliyetler içinde eritmeyi candan arzu ederler; bu nedenle, birlikte hareket etme eğilimi gösterirler. Böylece, bu kişiler; devrimlerin, halinde göçlerin, dili, ırkçı ve şovenist hareketlerin ve ilk taraftarlarını teşkil ederler ve bir ulusun karakter ve tarihini şekillendiren bu hareketlerde, onların damgası mevcuttur’’ Syf 33
‘’Her ne kadar hoşnutsuz tiplere yaşamın her alanında
rastlansa da, en çok şu kategorideki kişilerden mürekkeptir:
1) Yoksul sınıf,
2) Topluma uyamayanlar,
3) Başıboşlar,
4) Azınlıklar,
5) Delikanlı çağındaki gençler,
6) Muhterisler (aşılamayacak engeller veya hudutsuzlarla
karşı karşıya olanların hepsi),
7) Bir ayıbın veya sabit fikrin pençesine düşmüş
olanlar,
8) Aciz olanlar (bedenen veya aklen),
9) Aşın benciller,
10) Amaç yoksunluğundan ötürü bunalım içinde
olanlar,
11) Suçlular.’’ Syf 34
‘’Güneşin doğumundan güneşin batanına dek, sadece kendilerini hayatta tutacak şeyleri sağlamak için didinen insanlar, keder beslemezler ve hayal kurmazlar. Çin halk kitlelerinin isyankâr olmayışının nedenlerinden biri de, çok kıt olan yaşama imkânlarını bir araya getirebilmek
için girişilen şiddetli mücadelenin dinamik olmaktan öte uyuşukluk etkisi yapmasıdır.’’ Syf 37
‘’Bir şikâyetin dozunun en şiddetli olduğu zaman şikâyet konusunun ortadan kalkma ihtimali belirdiği
zamandır.’’ Syf 37
‘’İnsanları isyana teşvik eden şey fiilen çekilen sıkıntı değil, daha iyi şeylerin tadını almış olmalarıdır.’’ Syf 38
‘’Gelişmekte olan bir kitle hareketi, hemen sonuç verecek
bir umudun propagandasını yapar. Hareketin amacı, taraftarlarım kışkırtmaktır ve bu hemen köşe başım döner dönmez sonuç verecek türden olan umut, halkı harekete geçmeye teşvik eder. Hıristiyanlık ilk dönemlerinde, hemen kıyamet kopacağı ve Tanrının hâkim olduğu bir ülkede yaşanılacağını öğütlemiştir; 1789 Fransası’nda Jakobenler derhal gelecek bir özgürlük ve eşitlik vaat etmişlerdir.’’ Syf 39
‘’Yerleşik her kitle hareketinin, kitlelerin sabırsızlığını uyuşturacak ve onları yaşadıkları havadara razı edecek, kendine özel uzak beklentileri bulunur. Stalinizm en az yerleşik dinler kadar afyon etkisi göstermiştir’’ syf 40
‘’Özgürlük, hayal kırıklığım azalttığı gibi aynı oranda çoğaltır da. Seçme özgürlüğü, başarısızlığın suçunu bireyin omuzlarına yükler. Ve özgürlük, birçok işe teşebbüs etme cesareti sağlayacağından, başarısızlık ve hayal kırıklığı miktarı da böylece artmış olacaktır.’’ Syf 40
‘’Renan’a göre “fanatikler, ölümden çok, özgürlükten korkar.”’’ Syf 42
‘’Kendi hayatlarını bozulmuş ve ziyan olmuş görenler, özgürlükten çok, eşitlik ve kardeşlik ararlar. Onların özlediği eşitliği sağlayacak olan hiçbir zaman özgürlük değildir. Eşitlik arzusu, bir bakıma kişiliğini gizleme (anonimite) arzusudur, yani kumaşı meydana getiren ipliklerden birinin diğerinden ayırt edilmesi gibi. Böylece kimse bizi diğerleriyle kıyaslayıp kusurlarımızı ortaya çıkaramaz.’’ Syf 43
‘’Özgürlüksüz eşitlik, eşitliksiz özgürlükten daha dengeli bir toplum düzeni yaratır.’’ Syf 43
‘’Modern çağda, hayal kırıklığına uğrayanların sayısının artması ve bireylerin kitle hareketleri tarafından kolayca etkilenmelerinin nedenlerinden biri, belki de el sanatlarının azalmış olmasıdır.’’ Syf 44
‘’Gelişmekte olan kitle hareketlerinin aile kurumuna karşı tutamlan oldukça ilgi çekicidir. Çağımızın hemen hemen bütün kitle hareketleri, başlangıç aşamalarında, aileye karşı düşmanca tavır takınmışlar ve aile birliğini gözden düşürmek ve zayıflatmak, için ellerinden geleni yapmışlardır. Bunu yapmak için, aile reislerinin otoritesini küçümsemişler;’’ syf 46
‘’Geri kalmış ülkelerin halklanna, Batının vermek istediği “kendi kendini yükseltme” ideali, beraberinde kişisel hayal kırıklığı felaketini getirmektedir. Batının getirdiği yararların hiçbiri, yerel bir toplum hayatının sağladığı gizli kişiliğin (anonimite) koruyucu ve rahatlık verici etkisinin yerini alamamıştır. Yerli halk arasından batılılaşmış bir kişi başarıya ulaştığı takdirde bile, mutlu olamayacaktır.’’ Syf 49
‘’Sömürgede egemen gücü oluşturan yabancıların politikası, yerli halk arasında cemaat birliğini desteklemek ve aralarındaki kardeşlik duygusunu ve eşitliği teşvik etmek olmalıdır. Çünkü hükmedilen halk kendi kapalı bütünlüğüne ne kadar çok karışır ve onun içinde benliğini ne kadar çok eritirse, kişisel yetersizlik duygularının
acısı da o kadar hafiflemiş olur ve böylece, sefaleti hayal kırıldığına ve isyana çeviren gidişat, daha kaynağında önlenmiş olur. “Böl ve yönet” diye bilinen siyasi oyun, yönetilen halk arasındaki çeşitli birlik şekillerinin hepsini zayıflatmak amacına yöneldiği zaman, beklenen sonucu vermez. Bir köy cemaatini, bir kabileyi veya bir ulusu bağımsız kişiler halinde bölmek, yöneten güce yöneltilmiş isyan ruhunu ne ortadan kaldırır ne de hafifletir. Etkili bir bölme, birbirleriyle rekabet eden ve birbirine kuşku ile bakan kapalı toplulukların (etnik, dini veya ekonomik toplulukların) sayısını artırmak yoluyla yapılabilir.’’ Syf 50
‘’Hitler, hayal kırıldığına uğramışların en büyük açlığının “bir yere ait olma” arzusu olduğunu biliyordu ve bu arzuyu tatmin için bu kişiler arasındaki bağlayıcı etkenler ne kadar çok arttırılırsa arttırılsın, yine de aşırı sayılamayacağını anlamıştı.’’ Syf 53
‘’H.G. Wells’in ifadesine göre, Reformasyon devrinde “halk, kilisenin gücüne değil, zaafına itiraz etmiştir... Halkın kiliseyle içeriden ve dışarıdan mücadele hareketi, kilise etkinliğinin azaltılması için değil, aksine dini etkinliğin daha da derinleştirilmesi için yürütülen bir hareketti.” Bilimin etkisi altında dini inanç küçümsendiği takdirde, gelişecek olan kitle hareketleri ya sosyalist ya milliyetçi ya da ırkçı olacaktır.’’ Syf 55
‘’Topluma uyamayanların hayal kırıklığı çeşitli derecelerde olabilir. Bunlardan birincisi geçici olarak topluma uyamayanlardır ki, bu sınıfa girenler: hayatta yerini bulamamış fakat henüz bulma umudu taşıyanlar; delikanlılık çağındaki gençler; iş bulamamış yüksekokul mezunları; askerlikten ayrılmış olanlar; yeni göçmenler ve benzeri kişilerdir. Bu kişiler huzursuzdur, tatminsizlik içindedir ve amaçlarıa ulaşıncaya kadar en güzel yıllarının ziyan olacağı endişesini taşımaktadırlar.’’ Syf 59
‘’Her koşulda topluma uyamayanlar ise, yapmayı çok istedikleri bir şeyi ya yeteneksizlikleri ya da bedensel ve zihinsel kusurları nedeniyle yapamayanlardır. Diğer alanlarda ne kadar büyük başarılar elde ederse etsinler, bu onların tatmin etmez. Hangi işi ele alsalar, o iş onlar için bir ihtiras olur; fakat asla varacakları noktaya ulaşamazlar ve asla bir noktada duramazlar. Bunların hareket tarzı şu gerçeği gösterir ki, elde etmek amacında olmadığımız şeyi elde etmekle asla doyum sağlayamayız ve kendimizden kaçmaya başladığımızda, mümkün olduğu kadar uzağa kaçarız. Topluma hiçbir zaman uyamayanlar, kurtuluşu ancak kendinden tamamen sıyrılmakta bulurlar ve genellikle bunun yolunu, bir kide hareketinin kapalı, kolektif bünyesi içinde kendilerini eritmekte ararlar. Kişisel arzularından, fikirlerinden ve ihtiraslarından vazgeçmek ve bütün güçlerini ölümsüz bir amaç uğruna harcamakla, hiç olmazsa kendilerini hiçbir zaman tatmin edemeyecek olan döner çarktan kurtulmuş olurlar.
Hayal kırıklığına uğramışlar arasında en çaresiz durumda, dolayısıyla en hareketli olanlar, varancı sanat alanında verimsiz çaba harcayanlardır. Eser yazmak, resim yapmak, müzik bestelemek vs. dallarında gerek devamlı başarısız denemelerde bulunanlar, gerekse bu yoldaki eski başarılarından sonra yeteneklerini geri gelmez şekilde kaybedenler, dehşetli bir ihtirasın pençesine kendilerini kaptırırlar. Şöhret, güç, servet ve hatta diğer alanlardaki çok büyük başarılan bile bu kişilerin ihtirasını söndüremez. Hatta kutsal bir amaca bütün kalbiyle bağlanmak dahi, bu kişileri her zaman tatmin etmez. Bunların yatıştırılmamış ihtirası sürüp gider ve böylece, bağlandıkları kutsal amaca hizmetlerinde en şiddetli aşırılar olarak görülürler.’’ Syf 61
‘’Aşırı benciller hayal kırıklığına kapılmaya meyillidir. Bir kişi ne kadar bencilse, hoşnutsuzluğu da o denli şiddetli olur. Fanatiklerin en ateşlileri genellikle, doğuştan gelen kusurları nedeniyle veya dış çevre koşullan sonucunda kendilerine güvenlerini kaybetmek zorunda kalmış bencil kişilerdir. Bu kişiler, bencilliklerinin kusursuz yönlerini yetersiz kişiliklerinden ayırıp bunu herhangi bir kutsal amacın hizmetine kanalize ederler. İçine büründükleri kimlik her ne kadar bir sevgi ve alçak gönüllülük taraftarlığı şeklinde görünürse de, bu kişiler için sevmek ve alçakgönüllü olmak imkânsızdır.’’ Syf 61
‘’Dindar bir Yahudi, serbest bir Yahudi’den daha az hayal kırıklığı yaşar.’’ Syf 63
‘’Bunalım içinde olan insan başta kendi kendinden sıkılır. Değerli bir iş yapmıyor olmak ve anlamsız bir hayat yaşamak, can sıkıntısının başlıca kaynağıdır. Kapalı bir kabile, kilise, siyasi parti ve benzeri bir topluluğun üyesi olduğu için kişisel ayrılığını göremeyecek durumda olan kişiler can sıkıntısına kapılmazlar. Böyle bir topluluğa üye olmamakla kişisel ayrılığının farkında olan bir kişinin, can sıkıntısından kurtulması, ancak kendisini çok meşgul eden bir işe girişmesi veya bir hayat mücadelesi
içinde bulunması halinde olur. Eğlence ve sefahat, etkili çareler değildir. Bağımsız bir hayat süren ve yaşam standartları fena sayılmayacak kişiler, eğer faydalı bir iş yapacak yeteneğe veya imkânlara sahip değillerse, hayatlarına amaç ve anlam katmak için hiç umut edilmedik işlere girişebilirler.’’ Syf 64
‘’Kadınlar için evlenmek, bir kitle hareketine katılmaya benzer imkânlar yaratır, yani onlara hayatta yeni
bir amaç, yeni bir gelecek ve yeni bir isim (kimlik) verir’’ syf 65
Bir Amerikalı rahip, “çoğunluğu gerçek bir suçluluk duygusu taşımayan halka, bir kurtarıcının geleceğini vaaz eden Amerikan din adamının işi ne kadar zordur” diye yakınmaktadır. Etkili bir kitle hareketi, günah fikrini iyice besler ve bireyci kişiyi yalnız aciz ve kısır olarak tarif etmez fakat onu aşağılık bir insan olarak da görür. İtiraf ve pişmanlık ifadesi, bir kişiyi kişisel özellik ve farklılıklarından sıyırmak içindir ve
kurtuluş, bit kişinin kendisini belli bir topluluğun kutsal birliği içinde kaybetmesiyle elde edilir.’’ Syf 66
BÖLÜM III
‘’Bir insanı savaşmaya ve ölmeye hazır duruma getirme tekniği, o insanın kişiliğini bedeninden ayırmaktan ibarettir. Diğer bir ifadeyle onun kendi gerçek kişiliğine sahip olmasını önlemektir. Bu işlem, o kimsenin kapalı kolektif bir topluluğun içinde eritilerek o topluluğa uydurulmasıyla; ona hayali bir kişilik tanımak yoluyla; şimdiki zamanın küçümsenmesini ona aşılamak ve onun ilgisini henüz var olmayan şeylere kaydırmak yoluyla; onunla gerçek arasına bir perde (öğreti) germek yoluyla; ihtiraslar enjekte ederek o kimse ile nefsi arasındaki dengeyi önlemek (aşınlaştırmak) yoluyla yapılabilir.’’ Syf 70
‘’bir kişinin, işkenceyle veya yok edilmeyle karşı karşıya kaldığında kişisel gücüne güvenmesi imkânsızdır. Onun tek güç kaynağı kendi kendisi olmak değil, güçlü, görkemli ve yıkılmaz bir grubun parçası olmaktır. Bu açıdan bakıldığında inanç (iman) genellikle bir kimlik kazanma işlemidir ve bu işlemle kişi, kendi kendisi olmaktan vazgeçerek ölümsüz bir şeyin bir parçası olur. Bir dinin, ulusun, ırkın, siyasi partinin veya ailenin kaderine olan inanç, insanlığa olan inanç, gelecek nesillere olan inanç, yok edilme durumuyla karşılaşmış olan benliğimizi bu ölümsüz şeye bağlamaktan başka bir şey midir?’’ syf 73
‘’“Olmayan şeyler”, gerçekten “olan şeylerden” daha yücedir. Bütün çağlarda insanlar, henüz olmayan şehirleri imar etmek ve henüz olmayan bahçeleri meydana getirmek için en büyiik çabalannı sarf etmişlerdir.’’syf 87
‘’Luther demişti ki: “İnci’lin dünyasına öyle sarılmalıyız ki, eğer Tanrı’nın bütün meleklerinin bana inancımdan farklı şeyler söylemek üzere geldiğini görsem, inancımın bir hecesinden bile şüphe etmeyi aklımdan geçirmeyeceğim gibi gözlerimi kapar ve kulaklarımı tıkarım, çünkü onlar görülmeye ve duyulmaya layık değildir.” Duygularının ve aidinin bulgularına dayanmak ihanet ve kâfirliktir. Bir inancı mümkün kılmanın ne denli inançsızlık gerektiğini görmek dehşet vericidir. Körü körüne inanç diye bildiğimiz şey, çok sayıda inançsızlıkla ayakta tutulur.’’syf 90
‘’İnsanlar ancak anlamadıkları şeylerden kesinlikle emin olurlar. Anlaşılır bir öğreti güçten yoksundur. Bir şeyi anladığımız zaman o bize kendi içimizden doğmuş gibi gelir. Kendi, özünü inkâr ve feda etmesi istenilen bir kişi elbette ki kendi içinden doğmuş bir şeyde ebedi kesinlik göremez, Bu kişiler bir şeyi anladıkları zaman, o şeyin doğruluğu ve kesinliği onların gözünden düşer.’’ Syf 92
‘’fanatik insan, tutunduğu amacın bütün ve ebedi bir kaya olduğuna inanmıştır. Ayrıca, onun güven duygusu, kutsal amacının üstünlüğünden değil, bağlanışının ihtiraslı oluşundan doğmaktadır. Fanatik insan, gerçek bir prensip adamı değildir. O bir amaca, amacın doğruluğu ve kutsallığı nedeniyle değil, bir şeye tutunmak için duyduğu şiddetli ihtiyaç nedeniyle sarılır. Gerçekte, onun bu ihtirasla bağlanma ihtiyacı, sarıldığı her amaca bir kutsiyet atfetmesine yol açar.’’ Syf 97
‘’bir kitle hareketi lideri —Musa’dan Hitler’e kadar- bütün ilhamım yüzlerini havaya kaldırmış olan halk kitlelerinden alır ve bu kitlelerin homurtusu onun kulağına Tanrının sesi gibi gelir.
O, dayanılmaz bir gücün artık eline geçmiş olduğu görüşündedir. Ve bu öyle bir güçtür ki onu yalnız kendisi yönetebilir. Bu güçle o; imparatorlukları, orduları ve mevcut bütün ihtişamı yıkabilecektir. Bu güçle o, yeni bir dünya meydana getirebilecektir.’’ Syf 103
‘’İdeal Tanrı’nın “tek” olması gibi, ideal “şeytan”ın da tek olması gerektiği anlaşılmaktadır. Hitler örneğinden öğrendiğimiz gibi büyük bir liderin dehası, bütün nefretleri tek bir düşman üzerine toplamaktan ibarettir —hatta böylece birbirine düşman olanlar bile bir kategoriye girmiş olmaktadır’’ syf 105
‘’ideal bir düşmanın yabancı olması gerekir. İdeal düşman niteliğini kazanması için yerli bir düşmanın yabancı bir soydan geldiği iddia edilmelidir.’’ Syf 106
‘’Bir kişiden nefret etmenin en kesin yolu, o kişiye ağır bir haksızlık yapmaktır. Bir kişinin bize yönelik haklı bir şikâyeti olduğu zaman ondan duyduğumuz nefret, bizim ona yönelik haklı bir şikâyetimiz olduğu zaman duyduğumuz nefretten daha güçlüdür.’’ Syf 108
‘’Hayal kırıklığına uğramış kişiler, varlıklı kişilerin düşmesinde ve dürüst kişilerin lekelenmesin de kendileri için bir güvence unsuru görürler. Onlar, insanlığın genel olarak gerilemesini dünya kardeşliğine yönelmiş bir adım olarak görürler. Kargaşalık, onlarca bir eşitlik cennetidir.’’ Syf 112
‘’Martin Luther şöyle demişti: “İstediğim şekilde dua edemeyecek kadar kalbim soğuk olduğu zamanlar, aklıma düşmanlarımı getiririm... Öyle ki, kalbim öfke ve nefretle şişer ve o zaman tutkuyla dua edebilirim. Ve öfkem ne kadar kızgın olursa, dualarım da o kadar güçlü olur.”’’ Syf 113
‘’Liderin böyle bir başarı sağlaması için ne gibi yeteneklere sahip olması gereklidir? Üstün zekâya, asil karaktere ve yaratıcılık yeteneğine sahip olmak ne zorunludur ve üstelik ne de arzu edilir.
Aranacak olan başka nitelikler şunlardır: Cüret ve meydan okumaktan zevk almak; demir gibi bir irade; tek bir gerçeğe sahip bulunduğuna dair aşın bir inanç, kaderi ne ve şansına güven; şiddetli nefret etme yeteneği; mevcut düzeni aşağı görebilmek; insan doğasını iyi anlayabilmek; tören, gösteriş ve simgelerden hoşlanmak; güçlü bir komuta grubunun maksimum bağlılığını kazanmak ve onu devam ettirecek kapasitede olmak.’’ Syf 129
‘’Söz ustalarının üstün tutulduğu herhangi bir sosyal düzende, ülke içinde bir muhalefet meydana gelmeyeceği gibi yabancı kitle hareketleri de kendilerine bir dayanak bulamazlar.’’ Syf 154
‘’Fanatik bir inancı yıkıp devirdiğimiz zaman, fanatiğin kökünü ortadan kaldırmış olmayız. Yaptığımız iş sadece onun bir yöndeki gösterisini önlemiş olmaktır ki, bunun sonucu olarak büyük olasılıkla o başka bir yönde ortaya çıkacaktır. Bu yüzden, savaş açmış olan söz ustası, mevcut inanç ve bağlılıklara leke sürmekle, hayal kırıklığına uğramış kitlelerde farkında olmayarak bir inanç susamışlığı yaratmaktadır.’’ Syf 156
‘’Özet olarak ifade edilebilir ki, militan söz ustası, bir kitle hareketinin doğması ve büyümesi için gerekli olan ortamı şu davranışlarıyla hazırlar:
1) Mevcut inançları ve kuruluşları gözden düşürüp, halkın bunlarla olan bağlarını koparmak yoluyla
2) İnançsız bir hayat yaşamak istemeyen kişilerde dolaylı olarak bir inanç susamışlığı yaratmak ve böylece yeni bir inanç ortaya atıldığında, bu susamış kişilerin kalbinde güçlü bir taraftarlık etkisi yaratmak yoluyla
3) Yeni inanan öğreti ve sloganlarını ortaya çıkartmak yoluyla
4) İnançsız yaşayabilecek olgun kişilerin görüşlerini küçük düşürmek ve böylece yeni aşırılık ortaya çıktığı zaman, bu olgun kişileri karşı koyma gücünden yoksun bırakmak yoluyla…’’ syf 157
‘’ideal olan, kendi kendine işleyen ve artık yenilemez bir bütünlüğü sağlamaktır. Eylem adamı bunu sağlamak için, heyecandan oluşan bir temele dayanamaz, çünkü heyecan geçicidir. İkna etmek de güvenilebilecek bir yöntem değildir. Eylem adamı bu nedenle temelde, eğitimi ve zorlamayı tercih eder ve Sir John Maynard’ın dediği gibi, “yeni düzeni, halkın kalbinde değil, ensesinde kurma eğtimindedir.” Gerçek eylem adamı bir inanç adamı değil, bir kanun adamıdır.’’ Syf 166
Hazırlayan: Merve Sağlam