HERSEKLİ ÂRİF HİKMET (1839 – 1903)
01 Ocak 1970
19. yy Divan şairlerinin en sonuncularından, Encümen-i Şuara Topluluğu’nun kurulmasında ön ayak olmuş bir şairdir.
25 Kasım 1839 târihinde Hersek’in Mostar kazasında doğdu. Babası Zülfikâr Nafiz Paşa,(1) annesi Çerkes Ayşe Hanım, dedesi Hersek vâlisi İstolçalı Ali Galip Paşa’dır. Hersek’te tahsîle başlayan Arif Hikmet, önce babasının, sonra dedesinin ölümü üzerine ailesi ile birlikte Bosna’ya taşınmıştır. (2) Ailesinin yanında başlayan eğitimini İstanbul’da devam ettirmek istediğinden 1853 senesinde gittiği İstanbul’da sarf, nahiv, meânî, beyân ve mantık dersleri alarak çağına göre iyi bir eğitim görmüştür.(3)
Tahsilinden 1856'da Mısır kapısı kethüdası Murâd Bey’in sayesinde devlet yazı işlerinde katip olarak çalışmaya başlamıştır. geçti. Sadâret mektûbî kaleminde başladığı katipliği yedi-sekiz sene kadar sürmüştür. Kendi arzusuyla bu işinden ayrıldıktan sonra çok özlediği Hersek ve Bosna’yı altı ay kadar süren bir seyahatle gezip dolaştıktan sonra tekrar İstanbul’a dönmüştür. (3)
1860 yılında Encümen'i Şuara topluluğunu kurulmasına öncülük eden şair, evini adeta bir okul haline getirdi ve şairlere evini açtı. Kendisi de bu grubun en kuvvetli üyelerinden biri olarak aktif bir görev almıştı.(4)
1868 senesinde Cevdet Paşa’nın tavsiyesine uyarak Adliye nezâretine bağlı çeşitli dâirelerde görev aldı. 1872’den beri sürdürdüğü üst mahkeme hukuk kısmı ikinci müdürlüğü görevinden istifa etmişti (1)
Arif Hikmet, 1883 senesinde Erzurum merkez Bidayet mahkemesi hukuk dâiresi riyasetine (Asliye hukuk mahkemesi reisliği) tâyin edilerek, İstanbul’dan uzaklaştırıldı. Bir müddet sonra Bursa’ya tâyin edildi. Üç sene Bursa’da çalıştıktan sonra annesinin ölümü üzerine istifa ederek İstanbul’a gitti. Bir müddet sonra, aynı görevle Manastır’a gönderildi. 1888 senesinde ise, Yanya’ya tâyin edildi. 1891 yılında ise Kastamonu merkez bidayet reis-i evveli Ahmed Rif’at Efendi ile makamları değiştirilmek suretiyle Kastamonu’ya gönderildi. Daha sonra Adana, Ege ve Akdeniz adaları vilâyetlerinde aynı görevde bulunduktan sonra, izinli olarak İstanbul’a gittiği zaman, Adliye nâzırı Abdurrahmân Paşa’nın yardımlarıyla 1897 senesinde Derseâdet İstinaf mahkemesi âzâlığına tâyin edildi. (3) 1900’de İstînâf-ı hukuk mahkemesi riyaseti, 1901’de Mahkeme-i temyiz âzâlığına terfi etti. Elli beş yıl boyunca askeri ve hukuki alanda çeşitli görevlerde Osmanlı Devleti’ne hizmet etti. Kısa süreli iki evliliği dışında yalnız yaşadı ve yaptığı evliliklerden hiç bir çocuğu olmadı. ( 2)
20 Nisan 1903 târihinde Şehzâdebaşı’ndaki evinde ölen şairin cenaze namazı Fâtih Câmii’nde kılındıktan sonra Topkapı mezarlığına defnedildi.
Ârif Hikmet, Tanzîmât’ın ilânından kısa bir süre sonra doğmuş ve Tanzîmât’ın getirdiği değişme ve yenileşme içinde büyümüş, askerî ve hukuki sahada elli beş sene hizmet verdiği devletin çöküşünü yakından tâkib etme şansızlığını yaşamıştır. Ârif Hikmet Bey’e göre, Osmanlı Devleti hakikî bir Tanzîmât hareketi yaşamamıştır. Zîrâ bu inkılâplar, yabancı devletlerin baskısı ile yapılmıştır. Tanzîmât’a karşı olan Ârif Hikmet, eserlerindeki muhteva herkesin anlayamayacağı kadar yeni olduğundan, zamanında eserlerini kimseye göstermemiştir.(4)
Ârif Hikmet’in şöhreti, şiirlerin den gelmekle beraber, nesirde de başarılıdır. Kendisini zorlamadan, hızlı ve kolay yazı yazması, yazdıklarında tekrara düşmemesi, ifâdesindeki samimiyet ve şiir dilini ustalıkla kullanması, şâir olarak en önemli özelliklerindendir. Hikmet ve tasavvufa dâir şiirleri çoğunlukta olup, en güzelleri gazelleridir.(3)
Arif Hikmet, özellikle şiir konusunda çok yeni düşüncelere sahiptir. Ona göre, şiir için vezin ve kâfiye gerekli değildir. Dolayısıyla şiir mensur da olabilir. Şiir sadece estetik sebeplerle yazılır. Şiirin mâhiyeti tahayyülden ibarettir. On yedinci asır şâirlerinden etkilenen Arif Hikmet, kendi zamanında ise, Leskofçalı Galip’in te’siri altında kalmıştır. Ârif Hikmet, şahsiyeti ile insanları kolayca etkisi altına alırdı. Çok güzel konuşur ve şiir okurdu. Hafızası fevkalâde kuvvetliydi. Sohbetlerinde karışık ve zor konuları basit ve anlaşılır hâle koyarak, dinleyenlerin takdirini toplardı. Bu özelliği nesrinde de görülür.
On dokuzuncu asra kadar şâirlerin beraber bulundukları, toplandıkları belli bir yer yoktu. Şiirde üstâd tanınan Ârif Hikmet, şâir dostlarıyla beraber bir Encümen-i şuarânın kurulmasına ön ayak oldu. 1861 senesi Haziran ayından itibaren Arif Hikmet’in Lâleli’de Çukurçeşme’deki evine her Salı toplanan bu meclise tanınmış şâirler katıldı. Bunlar arasında Osman Şems Efendi, Lebîb Efendi, Kâzım Paşa, Manastırlı Hoca Nailî Efendi, Halet Bey, Recâizâde Celâl Bey gibi tamâmiyle eski görüşlü şâirler bulunduğu gibi. Ziya Paşa ve Nâmık Kemâl gibi yeni düşüncenin kavgasını yapanlar da vardı.(5)
Arif Bey'in kurduğu Encümen-i Şuara şairlerinin hepsi şâir, hemşehri ve arkadaştı. Çeşitli vesilelerle dostluklarını devam ettirmeye gayret eden bu şâirlerin hemen hepsi doğum ve me’mûriyet gibi sebeplerle Rumeli ile bağları olan şairlerdir. Birbirlerinden farklı sebeplerle de olsa, encümendeki şâirlerin ekseriyeti Tanzîmât’a ve bilhassa ilim ve teknikte olmayan bir batılılaşmaya karşıdırlar. Bir sene kadar devam eden encümende, yazılan şiirlerin cemiyet içinde okuma işini Nâmık Kemâl, eserlerin kritiği yolunda meclisin yönetilmesi ve yönlendirilmesi işini de Leskofçalı Galip üstlenmişti. Aynı zamanda birer devlet me’muru olan meclis üyelerinin değişik yerlere tâyini bu meclisin dağılmasına sebeb oldu. (5-6)
1861-1862 yıllarında faaliyet gösteren Encümen-i Şuara Topluluğu, toplantılarının çoğunu o sırada henüz 22 yaşında olan en genç üyelerinden Hersekli Arif Hikmet’in Laleli’deki evinde yaptı. Edebiyat dünyasında şairliği ile tanındı. Daha çok tasavvufi şiirler yazdı ve şiirleri ile divan şiirine yeni bir hamle kazandırmaya çalıştı. Şiirlerinde daha çok Fehim Naili ve Vecdi'nin tesirindedir. Şiirlerinde tasavvufi unsurlara da yer veren şirin şiirleri sadeliğe yakın bir dil ile yazılmıştır. Nabi tarzına meyl eden ve hikemi tarza yazan şairin şiirlerinin pek çoğu kendisi tarafından basılmamıştır. (4) Tanzimat dönemindeki yenilik eğilimlerine karşı divan şairi taraftarı olarak kalmış eski şiirin devamın arzu eden bir tutum içinde görülmüştür. Hersekli, felsefe, tasavvuf ve siyasetle ilgili eserler de yazmış olmasına rağmen ama çoğunu yayınlamadığı için bu yönü ile fazla tanınmamıştır. (2)
Jöntürklerin Osmanlı fikir hayatına dâhil ettiği birçok yeni düşünceyi İslamî ve yerli bir hale kavuşturan Ârif Hikmetin Mecellenin bazı maddelerini şerh ve yer yer tenkit ederek o devirde çok tartışma konusu olan bu konuya aydınlık getirmeye çalışmıştır.
Arif Hikmet’in eserlerinden bâzıları şunlardır: 1- Levâyih-ül-hikem, 2- Cevâmi-ül-efkâr, 3- Sevânik-ül-beyân, 4- Misbâh-ül-îzâh, 5- Asâr-ı Hikmet, 6- Dîvân: Bunlardan en meşhur olanı Dîvân’ıdır. 1757 beytten meydana gelen Dîvân’ı devrin umûmî havasında dış Türklerin düştüğü kötü durumlar, Ehl-i Beyt ve İslâm âlimleri hakkında yazılmış mersiyelerle doludur.
Hudânın en büyük ihsanı sensin yâ Resûlallâl
Benim her derdimin dermanı sensin yâ Resülallâh
Cihan medhûş-ı hayrettir zuhûr-ı mu'cizâtmdan
Tarikat ehlinin burhanı sensin yâ Resûlallâh
N'ola arş olsa ferş-i südde-i bâb-ı inâyâtm
Saadet mülkünün sultanı sensin yâ Resûlallâh
Seninle anlaşıldı şîve-i ahkâm-ı ayniyyet
Berât-ı vahdetin unvanı sensin yâ Resûlallâh
Seninle anlaşıldı şîve-i ahkâm-ı ayniyyet
O vechinsûret-i Rahmanı sensin yâ Resûlallâh
Alîl-i derd-i aşk u şevkıon olsun dâima Hikmet
Bize gösterdi sirr-ı men reânî sensin yâ Resûlallâh