Mehmet Nuri Yardım
01 Ocak 1970
Türkiye'min Şairi Dilaver Cebeci
Duyduğumuzda gözlerimizi yaşartan, hamasi duygularımızı şaha kaldıran türkülerdendir
Buram buram memleket hasreti, vatan ve bayrak sevgisi tüter sözlerinde. Bir marş ve destan gibi benimsediğimiz bu şiir, merhum sanatkarımız Dilaver Cebeci'ye aittir. Mustafa Yıldızdoğan'ın seslendirdiği "Türkiye'm," gönlümüze engin ufuklar açmakta, özümüzün anlatıldığı iklimlerde bizi gezdirmektedir:
Baş koymuşum Türkiye'min yoluna
Düzlüğüne yokuşuna ölürüm
Asırlardır kır atımı suladım
Irmağının akışına ölürüm.
15 Temmuz'dan itibaren Türkiye'de en çok çalınan ve söylenen eser, sanırım "Türkiye'm"dir.
Bir gönül adamıydı
Hain darbe teşebbüsünden sonra şairlerimizi keşfettik. Bazı şairlerin yüzlerce şiiri vardır, ama üç-beş şiiriyle hatırlanırlar sadece. Birkaç mısrasıyla da olsa milletimizin ruh dünyasına yerleşen, ismi zihinlere nakışlanan şairler çok. Cebeci de, gönül telimizi mızrabıyla titreten, koşmalarıyla coşturan, mizahi yazılarıyla şenlendiren, fikr\u00ee eserleriyle düşündüren, meziyetleri ve insan\u00ee vasıflarıyla öne çıkan kıymetli bir sanat erbabı, ama ondan önce pırıl pırıl bir gönül adamıydı.
O bir seyyah-ı fakirdi
Çok çalışıp çok yazıyordu. Bir gün geçirdiği rahatsızlıkla dostlarını üzdü ve hüzünlere sürükledi. Ağır hastalığı sabırla, metanetle, tevekkülle atlattı... Artık aramızda, dolaşıyor, düşünüyor ve yazıyordu. Şiirleriyle gönüllerde taht kuran, incelemeleriyle takdir toplayan "Sitare" şairi, "Seyyah-ı Fakir Evliya Çelebi" adıyla kaleme aldığı mizah\u00ee yazılarla, yıllar yılı gazete ve dergilerin en çok zevkle okunan yazarlarındandı.
İlahiyat mezunuydu
1943 yılında Kelkit'te doğan şairimiz, 1970'te Marmara İlahiyat'ı bitirdi, İktisat Fakültesi'nde ise yüksek lisans ve doktorasını tamamladı. Öğretmenlik yaptı. Marmara Üniversitesi İlahiyat Fakültesi hocasıyken beyin ameliyatı geçirdi, sonra emekliye ayrıldı. Kitapları: Mavi Türkü, Tanzimat ve Türk Ailesi, Seyranname, Men Kazanga Baramen, Azak'ın Denizaltıları, Bahadır Giray'ın Mektubu, Türk'e Dair ve Kur'an Gerçekleri\u2026
Sanatını anlatırken: "Şiirlerimde bazen aşk, bazen kahramanlık, bazen vatan millet sevgisi, bazen beşer\u00ee sevgi temalarını işliyorum." diyordu. Merhum edebiyat tarihçimiz Ahmet Kabaklı ise, Türk Edebiyatı'nda şairimizi şöyle tarif ediyordu: "Dilaver Cebeci, din\u00ee, İslam\u00ee bilgisi gibi, divan edebiyatının/eski nazım ve nesrimizin, kelime, mazmun ve terimlerine de aşina bir şairdir. Bu sebeple, mazbut gazeller yazabiliyor. Tasavvuf bakışına da yatkın görünüyor. Vatan sevgisi ve anlayışı, Müslüman-Türk'ün tarihince derin ve coğrafyasınca geniş görünmektedir. Ancak Osmanlı kültür, duygu, sanat ve edebiyatına hayranlık derecesinde tutkun olduğu şüphesizdir. Osmanlı varlığına saygısının milliyetçi/destancı bir havada olduğu, fakat aynı zamanda Türkiye'nin meselelerine bir Anadolu köylü aydının bakışıyla eğildiği, şiir ve yazılarından anlaşılmaktadır."
Kabule hazır kelimeler
Çok yönlü bir sanat ve edebiyat erbabı olan şairin, aşk, hasret ve kahramanlık duygularını terennüm ettiği eserleri Bütün Şiirleri isimli kitapta toplanmıştı. Daha önce çıkan Asra Yemin Olsun Ki, Sitare, Şafağa Çekilenler ve Hun Aşkı'ndaki eserlerin bir araya getirildiği kitaptaki 136 şiirin büyük bir kısmı, halk ve divan edebiyatımızın vezin, kafiye örgüsü ve mısra yapısına tam bir uyum gösteriyordu. Kitaba ön söz yazan değerli münekkit Ziya Bakırcıoğlu, Dilaver Cebeci'nin dilinin şiirin kabule hazır kelimelerinden meydana geldiğini belirterek, şairin sanat anlayışını ve ruh dünyasını şöyle özetliyor:
"Şiirin reddettiği uydurulmuş ve çağrışım kabiliyeti olmayan kelimelere itibar etmiyor Dilaver Cebeci. Söylemek istediklerini yaşayan Türkçenin yaşayan kelimeleriyle ifade etme gayreti, onun şiirlerinin en bariz vasıflarından birisidir."
Nefis şiirlerle dolu kitaptan bir dörtlükle yetinelim:
Şu sonsuz mavilikten dünyamıza can yağar
Dört mevsim üstümüze bulut ağar, dal ağar.
Şükürler olsun Tanrım, şimdi avuçlarımda:
Sarı çiçekler açar, beyaz yıldızlar doğar.
Ağır rahatsızlık geçirdi
Geçirdiği ağır rahatsızlık hepimizi çok üzmüştü; ama bu kederi en çok hisseden, şairin dostlarıydı. Dilaver Bey'in ahbabı, şair ağabeyimiz Ayhan İnal, "Sitem" isimli kıtasında hislerini şöyle hülasa etmişti:
Türkiye'min şairi sazım sözüm Dilaver
Bir daha üzme bizi iki gözüm Dilaver
Bilirsin töremizi, büyükler önden gider
Bir daha sıramızı alma bizim Dilaver.
Şairlerin mısraları dillerde, kitapları ellerde, sevgileri gönüllerde olur. Bugün Türkiye sevdasıyla yürekleri çarpanların, duyduklarında ulvi hüzünler hissettiği son mısraları can kulağıyla dinleyelim:
Düğünüm, derneğim, halayım, barım
Toprağım, ekmeğim, namusum, arım
Kilimler çizgi çizgi efkarım
Heybelerin nakışına ölürüm.
Rahatsızlık geçirdikten sonra kendisini Üsküdar Çiçekçi'deki evinde, Muhsin Karabay dostumla birlikte ziyaret etmiştik. O gün coşkulu şairimizin değerli eşi Ayla Cebeci Hanımefendi, "Dilaver Bey vatan, millet, bayrak ve ezan sevgisiyle yoğrulmuş bir insandır." demişti. Elhak bu çok doğrudur! Yıllar önce Kafkaslar'a yaptığı geziden dönmüş, gazeteye uğramıştı. Başındaki kalpak ona nasıl da yakışmıştı, dün gibi hatırlıyorum. Çocukları Nazlı Aspay ve Çağrı Fatih de babalarının yolunda, sanatla uğraşıyor, büyük sanatkara ulaşma yolunda gayret sarf ediyorlar. Bu topraklarda yaşayıp da Türkiye'yi sevmeyen bazı kart ve karton adamlar olsa ne yazar! Dilaver ağam! Onların inadına seni çok seviyor ve rahmetle anıyorum.
Koşma'ndan aldığım ödünç mısralarla sana selam gönderiyorum:
Seni anlatmaya yetmiyor bir gün
Kağıt bile satırlardan tedirgin.
Vakit gece, kalem hasta, göz yorgun,
Yazamadım, yazılmıyor sultanım.
Türkiye'yi sevenlerden, bayrağına sevdalılardan "Türkiyem"in şairine selam olsun! Ruhun şad, kabrin nur, mekanı cennet, makamı ali olsun.