Çatışan Ortadoğu ve Türkiye
Cahit Armağan DİLEK 01 Ocak 1970
Anadolu, üç kıtanın ve medeniyetlerin kesişim noktasındaki verimli topraklar. Medeniyetlere ev sahipliği yapmış kutsal topraklar. Binlerce yıldır Türk yurdu olan vatan toprağı.
Etrafı ateş çemberiyle çevrilmiş ama dünya hakimiyetine giden yolda kontrol edilmesi gereken kalpgahın parçası olarak eşsiz bir jeopolitik konum.
Ateş çemberinin Balkanlar ve Kafkas bölgelerinde ateş sönmüş gibi gözükse de dumanlar halen tütüyor. Ama Ortadoğu birbirine girmiş krizleriyle tam bir çatışma ve savaş alanı.
Ve Türkiye Ortadoğu'nun ayrılmaz bir parçası olarak bu ateşin sıcaklığını fazlasıyla hissediyor. Hatta hissetmekten de fazla Suriye'de özellikle İdlib'te desteklediği sözde ılımlı muhalifler üzerinden Suriye ile çatışma halinde. Yani çatışmanın fiilen içinde, çatışmanın tarafı.
Şuanda yeryüzünde yaşayan insanlar yaşam sürelerince Ortadoğu deyince çatışma, savaş, kan, gözyaşından başka bir haber duymamışlardır. Gelecekte de öyle olacağı konusunda herkes neredeyse hemfikir.
Bakın bir hafta önce ABD Başkan Yardımcısı Pence Amerikan Kara Harp Okulu (West Point) mezuniyet töreninde İran'la olan gerginliğe ve bölgeye en az 1500 ilave asker, savaş gemisi ve uçakları gönderilmesine atıf yaparak neler söylemiş: Aranızdan birçoğu önümüzdeki yıllarda ABD için mutlaka aşırı İslamcılarla savaşmak üzere Irak'ta Afganistan'da görev alacaksınız.
Yani geleceğin savaş alanı yine Ortadoğu olacak.
Amerikan başkanları, yardımcıları, savunma bakanları, genelkurmay başkanları Amerikan harp okullarında bu tür törenlerde konuşma yapar ve politikalarına ilişkin ciddi ipuçlarını da verirler.
Örneğin George Bush 2002'de West Point'te yaptığı konuşmada önleyici müdahale veya önleyici vuruş doktrinin ana hatlarını açıklamıştı. Mart 2019'da ise ABD Irak'ı işgal etmişti.
Bush daha sonra Irak'ın işgalini "önleyici işgal" olarak tanımlamıştı. Dolayısıyla Pence'in konuşmasına ABD'nin Ortadoğu'ya yönelik öngörülerinin ve politikalarının ana hatları olarak bakmak lazım. O da: Çatışma ve savaşların yaşanacağı, ABD'nin müdahale edeceği bir Ortadoğu.
Tabi ABD bu öngörüyü ortaya koyarken geçmişte ve şimdi yaptıkların aldığı derslerden, üzerinde çalıştığı senaryolardan, Amerikan çıkarlarından hareket ediyor.
Peki Ortadoğu'nun geleceğinin çatışma ve savaş olacağını sadece Amerikalılar mı öngörüyor. Hayır.
Bakın kısa bir süre önce bir kitap yayınlandı. Adı ÇATIŞAN ORTADOĞU. Araştırmacı yazar Bora İYİAT'ın onbirinci kitabı olarak raflarda yerini aldı.
Bora İYİAT çok iyi bir şarkiyatçı. Yıldırım Beyazıt Üniversitesi Şarkiyat Araştırmaları ana bilim dalında yüksek lisansını tamamladı. Ortadoğu'yu çalışıyor. Önümüzdeki dönem doktora eğitimine başlayacak.
Öğrencilik hayatında bir süre askeri üniforma da giymiş. Psikolojik harekat, terörle mücadele, iletişim, algı yönetimi, Atatürk üzerinde çalışmaları ve kitapları var. Hal böle olunca da İYİAT iyi bir analizci olarak ortaya çıkıyor ve Ortadoğu'ya bakıyor.
İYİAT kitabında Ortadoğu'da yaşanan çatışmalara üç parametre üzerinden bakmış. Bunlar din, siyaset ve ekonomi.
Ortadoğu'nun yaratılmış, suni sınırlar içine hapsedilmiş bir bölge olduğunu vurguluyor.
ABD bu yaratılmış sınırları biraz daha genişletti. Genişletilmiş Ortadoğu kavramını ortaya attılar. Kendi çıkarlarına daha iyi hizmet etmesi adına Genişletilmiş Ortadoğu ve Kuzey Afrika Projesini hayata geçirdiler. Bizim kamuoyunda daha çok BOP projesi olarak bilinir.
Bugün Ortadoğu'da yaşanan son sürecin doğudaki ucunun 11 Eylül olayları sonrasında Afganistan'a, Arap baharı olayları da Kuzey Afrika'da olaylara müdahaleyle başlaması da tesadüf olmasa gerek.
İşte İYİAT kitabında bu yaratılmış sınırların içinde kalan demografik yapı ve halkları anlatarak işe başlamış. Türkiye ve İran'ı devlet yapıları ve tarihi geçmeleriyle, Arapları Asabiyye, Kürtleri ise aşiret yapılarıyla ile incelemiş.
İYİAT'a göre Ortadoğu'yu anlamanın en rasyonel ama tarafımızdan ihmal edilen yolu bu. Çünkü 20. Yüzyılla birlikte küresel hakimiyet mücadelesi verenler aktörler hep bu noktalardaki hassasiyetler üzerinden bölgeye yaklaşmıştır.
Kitapta Arap baharı, IŞİD ve Suriyeli sığınmacılar konusunda önemli tespit ve öngörüler var.
Bunların Ortadoğu'yu 1916'da yarım kalan paylaşım ve dizayn için kullanılan yeni aktörler ve manivelalar olduğunu biliyoruz. PKK terör örgütünü de bundan ayrı tutmamak lazım. Bu süreçte IŞİD-PKK bağının Suriye-Irak-Türkiye hattında yeni sınırların oluşturulmasında etkili bir silaha dönüştüğü aşikar.
İYİAT son dönemlerde Ortadoğu'da yaşananları en büyük Haçlı Seferi olarak değerlendiriyor.
Ortadoğu'da sorunları anlamak yarı yarıya çözmektir diyen İYİAT'ın bu kitabını okumak bayramda yapılacak iyi şeylerden biri olabilir. Çünkü bayram sonrasında Ortadoğu'da sınırlarımızın hemen dibinden başlamak üzere yine çok çatışmalı bir dönem bekliyor.