Fakirleştiren büyüme
İbrahim Kahveci 01 Ocak 1970
Aynı başlıkta yazıyı yıllar önce bir başka gazetede yazmıştım. Esin kaynağım ise Paul Krugman’ın kitaplarıydı.
Özellikle 80 sonrası görüldü ki, ülke büyürken çalışanlar fakirleşebiliyordu.
Mesela 60’lı yıllarda ABD’de ortalama bir çalışan 10 yıl içinde bir ev ve bir araba satın alabiliyordu. Hem de geçimini sağladıktan sonraki tasarrufları ile...
Şimdi bunlar hayal.
Avrupa’da emeklilerin en büyük kabusu kışın soğuktan donarak ölmek olmuş.
Ya bizde...
10 yılı bırakın, 40-50 yılda çalışarak bir ev ve bir araba alınabilir mi?
TÜRK-İŞ’in Mayıs ayı sonuçlarına göre 4 kişilik bir ailenin yoksulluk sınırı 6 bin 918 lira. Şimdi buna bir de ortalama 500 bin liralık bir konut ve 200 bin liralık bir araba ekleyin. 30 yılda ay başına 1950 lira ediyor. Ama alınan araba 30 yıl bile dayanamaz.
O zaman en azından araba almasın ama bir ev alsın diyorsak ayda 1400 lira daha eklemeliyiz. Kısaca ülkemizde en azından ortalama ücretin 8 bin liranın üzerinde olması gerekiyor.
Sosyal Güvenlik Kurumu (SGK) Aralık 2018 verilerine bakıyoruz. Unutmamak için söylüyorum: Ortalama net asgari ücret 1600 TL.
4/a, yani esnaf ve memur dışında çalışanların günlük gelir düzeyleri tablosu var (İnşallah bu verileri kaldırmaz ve yayınlamaya devam ederler. Çünkü ülkemizde en büyük sorunlardan biri de veri yayınlanması ve veri güvenilirliği. Uzun yıllar sonra bu sorun giderek artmaya başladı).
Toplam çalışan sayısı 14 milyon 229 bin kişi.
Ortalama günlük brüt kazanç 113,41 TL. Bu da 30 gün üzerinden aylık 3 bin 402 TL ediyor. Yine bu alanda kamudan maaş alanlar çıkartıldığında özel sektör ücreti brüt 3 bin 322 TL’ye düşüyor.
Bu ne anlama geliyor?
Bugün (2018) net asgari ücret 1600 tl ederken, ülkemizde ortalama net ücret düzeyi ise 2400 tl seviyelerinde oluşuyor.
Asgari ücret ile ortalama ücretin arasında sadece ve sadece yüzde 50 civarında bir fark var.
Böyle bir özel sektör üzerinden ülke nasıl kalkınacak ve nasıl ekonomik gelişmesini sağlayacak?
Geçen gün sosyal medya üzerinden Nasrullah Ayan çok önemli bir tespitte bulundu. Kendisi eski bir sermaye piyasası aktörü olarak olayı finans sektörü ile ilişkilendirdi.
Ama biz konuyu biraz daha açalım. Ne diyor Nasrullah Ayan : “Asgari ücretle finans sektöründe adam çalıştırıp “innovasyon” bekliyorlar..”
Biz bunu biraz daha açarak şöyle söyleyelim: “Hem en ucuz ücreti veriyorsun hem de bilim ve teknolojik kalkınma bekliyorsun.”
Asgari ücret ile ortalama ücret farkı ne olmalı?
En azından Çin’de bu farkın kat be kat olduğunu görmüştük. Yani yüzde 50-70 gibi farklar değil, yüzde 300-500 gibi farklar olmalıdır.
Asgari ücretle çalışan bir ülkenin bilim ve teknolojik gelişme sağlamasını bekleyebiliriz miyiz? Akşama eve ekmek götürme hesabında olan bir çalışanın bilimsel çalışma imkanı nasıl sağlanır?
Şimdi bunları neden tekrar ediyorum?
Sorun sadece kamu yönetiminde değil elbette. Ama kamunun bu alanda teşvik edici ve geliştirici gücünü kullanmadığı da çok açık. Kamu adeta toplumu asgaride buluşturmak istiyor olabilir. Birazcık yüksek maaş ve gelir (orta düzeydeki) maliye politikası eliyle zaten epey cezalandırılıyor.
Bu sorunun bir de özel sektör boyutu olduğunu görmemiz gerekiyor.
Hamallık sektörü ile ülkenin uçtuğunu iddia edebiliyoruz. Asgari maaş düzeyinde oluşan bir çalışan kesim ile ülkenin sınıf atladığını ileri sürebiliyoruz.
Ama gerçekten ülkemizin yeni bir ekonomik vizyon elde etmesi gerekiyorsa, bakılması gereken temel sorunlardan biri de tam burasıdır. Kamu ve özel sektör elbirliği ile yeni bir çalışma hayatı ve ücret politikasının oluşturulması elzem hale gelmiştir.
Diyorum ya; Türkiye’de ekonomiye bakış ve yönetim açısından o kadar derin sorunlarımız birikti ki, çözüm için çok ama çok büyük hamleler ve reformlar gerekiyor.
Unutmayalım ki, ABD’de FED faiz artırımlarında sadece işsizlik-enflasyon verilerine bakmadı. Ücret artışlarının desteklemediği büyümeyi dikkate bile almadı. Bir büyüme ücret düzeyinde de artışa yol açmalı ki, fakirleştiren büyüme olmasın.