Türkiye’nin ‘Büyük Buhranı’
İbrahim Kahveci 01 Ocak 1970
Dün gazeteye gelmeden önce ‘Ebedi Yol’ filmini izledim: 1930 büyük buhran nedeniyle ABD’den ve Kanada’dan Avrupa’ya tersine göç eden bir Finlandiya vatandaşının gerçek hayat hikayesi anlatılıyor.
Büyük buhran...
Yani öyle kısa dönemde biten kriz değil. Önce bir kriz dalgası ve ardından uzun süre devam eden bunalım dönemi.
Geçen hafta Fitch Türkiye’de yeniden büyüme için 2021’i işaret etti. Ama yeterli mi?
Büyümeyi ikiye ayırıyoruz: 1-Nüfus büyümesi. 2- Reel büyüme.
Türkiye uzun yıllar nüfus büyümesi ile gerçek büyümeyi karıştırdı. Tıpkı 2003-2018 arasında yaşanan ‘kredi büyümesi’ gibi.
Sahi biz gerçekten ne kadar büyüdük? Siyasilerin dediği gibi 3-3,5 kat bir büyüme gerçek miydi?
Şimdi tam da bu gerçeklerle yüzleşme zamanı.
Gerçek bir büyüme sağlamış olsaydık, bu süreçte (2015 ve sonrası) yapılan yanlışların faturası bu kadar ağır olur muydu? Hiç sanmıyorum.
Bugün son 17 yılın faturasını ödeyeceğimiz bir kriz ve büyük buhran içindeyiz. Prof. Dr. Asaf Savaş Akat’ın dediği gibi, bu sorunu aşmanın yolu da öyle basit bir kaç adım olamaz. Hele hele yabancı sermayeye bel bağlayan çıkış yolları ile hiç olamaz.
Kur artışlarının etkisini hesaba katmadan aktarıyorum. (Aslında çok daha derin analiz yapılabilir):
2003 sonunda 468 milyar lira GSYH karşısında 66 milyar kredi var. Kredi oranı %14,1.
2004 yılında krediler 33 milyar TL artarken, GSYH 109 milyar TL artıyor. Kabaca büyümenin yüzde 30’u kredi büyümesi.
2003-2018 arasında:
GSYH artışı= 3 trilyon 359 milyar TL
Kredi artışı= 2 trilyon 452 milyar TL
Kredili büyüme oranı % 73
Siz bunun yanına bir de nüfus büyümesini ekleyin.
ABD’de % 2’nin altındaki büyümeye büyük tehlike gözüyle bakılıyor. Yani topluma yansımayan bir büyüme...
Bizde bu oran aslında % 4-4,5 arası bir büyüme oranıdır. Bunun altında kalan büyüme oranları topluma yansımıyor. Hatta fakirleşmeye bile gidiyor.
Şimdi neden bugün yaşanılan sürece ‘Kriz’ ve sonrası ‘Bunalım’ diyorum; ya da ikisinin toplamı olarak ‘Buhran’ diyorum?
Çünkü geçmiş 17 yılda yaşadığımız şişkinliğin faturasını ödeyeceğiz de ondan. Dış borca dayalı kredi büyümesi artık tersine döndü. Maliyetler çok daha yüksek.
Bir örnek üzerinden olayı açıklayayım: Dış ticaret açığı ve cari açık oranına bakalım.
1994 yılında dış ticaret açığının ihracata oranı % 23 etmektedir. 4 milyar 167 milyon dolar dış açık ve 18 milyar 106 milyon dolar ihracat vardı. Buna karşılık cari işlemler 2 milyar 631 milyon dolar fazla vermiştir.
Aslında gerçek rakam şudur: İhracatın % 37,5’i kadar dış açık düzeyinde cari işlemler sıfır vermektedir.
2001 krizinde dış açık oranının yüzde 20,2’si düzeyinde cari işlemler sıfır düzeyine gelmektedir. Çünkü dış borç ve faiz yükü artık artmıştır.
Ya şimdi?
2018 yılı rakamına toplu bakalım: 41 milyar 811 milyon dolar dış ticaret açığına karşılık 27 milyar 125 milyon dolar cari açık var. Yani cari açığın sıfır olması için dış açığın 14 milyar 686 milyon dolar olması gerekiyordu. Bunun da ihracata oranı % 8,4 etmektedir.
Nisan 2018-Nisan 2019 rakamına bakalım: Dış açık 24 milyar 001 milyon dolar ama yine cari açık var; o da 8 milyar 634 milyon dolar. Cari açığın sıfır olması için dış açığın 15 milyar 367 milyon dolar olması ve bunun da ihracata oranının yüzde 8,7 olması gerekiyordu.
Olay şu: Yüksek dış borç ve faiz yükü ile yabancı yatırım kâr payları etkisiyle artık cari işlemler için çok daha yüksek oranda dış denge sağlamamız gerekiyor.
Bugün % 7,5-8 aralığında bir dış borç faizi ödüyorsak ve dış borcumuz 450 milyar dolar seviyesine gelmiş ise bu tablo bize daha çok kemer sıkmamız gerektiğini söylüyor. İşte o nedenle bu sefer sadece bir kriz değil, ek olarak uzun süreli bir buhran (düşük gelir seviyesinde yaşama) dönemi bizi bekliyor diyoruz.
Kemer sıkma deyince durum nedir? Yerleşik hanehalkı tüketimi:
2001/II. çeyrek yüzde -9,3; III. çeyrek % -7,4 ve IV. çeyrek % -7,6 daralma.
2009/I. çeyrek % -9,3 daralma.
2018/IV. çeyrek % -8,9 ve 2019/I. çeyrek % -4,7 daralma.
Unutmayalım ki; 2019 başında Mart yerel seçimleri için açılan musluklar depoyu boşalttı. Seçimler bitince o depo dolacak ve harcamalar daha da kısılacak. Muhtemelen boşalan depoya su ihtiyacı olacak ve yeni vergi ile zamlar bizim için bekleyen talihimiz olarak Milli Piyango’dan gelmeyecek.
Hazır mısınız?