‘Yüzyılın Anlaşması’nın havuç-sopa taktiklerine dayandığını gösteriyor.
Ceyda Karan 01 Ocak 1970
Dr. Selim Sezer’e göre Manama’daki ‘Refah için Barış’ konferansı, Trump’ın damadı Kushner’in İsrail ile Filistinli Arapların ihtilafına son vermek için hazırladığı ‘Yüzyılın Anlaşması’nın havuç-sopa taktiklerine dayandığını gösteriyor.
Kushner: İsrail'deki erken seçim iptal edilirse, 'Yüzyılın Anlaşması' planı sonbahardan önce açıklanabilir
ABD yönetimi, İsrail ile Filistinli Arapların ihtilafına son vermek üzere geliştirdiği ‘Yüzyılın Anlaşması’ planını daha tam olarak açıklamadan Bahreyn’in Manama kentinde Suudi Arabistan, Mısır, Fas gibi ülkelerin de katılımıyla düzenlenen çalıştayla sahneye çıktı. Sızdırılan bilgilere göre, Filistinli Araplar için ‘Yeni Filistin devleti’ öngören planının İsrail’in eylülde yapılmasına karar verilen erken seçimlerinin iptali halinde açıklanması bekleniyor.
Manama çalıştayının anlamı ve ‘Yüzyılın Anlaşması’ ile ilgili tartışmaları İstanbul Gedik Üniversitesi'nden Dr. Selim Sezer ile konuştuk.
‘SADECE ABD’NİN İŞİ DEĞİL KÖRFEZ ÜLKELERİ BU İŞİN İÇİNDE’
Dr. Selim Sezer’e göre, epey zamandır üzerinde çalışılan ‘Yüzyılın Anlaşması’nın bazı detaylarının İsrail medyasına sızdırılması tartışmasını hedeflerken, mesele tümüyle ABD yönetiminin hamlesi değil, Körfez’in Arap ülkeleri de planlamanın içerisinde. Sezer, anlaşma çerçevesi henüz net olarak bilinmese de sızdırılanlardan ihtilafa 25 senedir bir çözüm bulunamamasından hareket edildiğinin anlaşıldığını vurgulayarak şu bilgileri aktardı:
Kushner, Manama'da sınırları olmayan haritalar üzerinden sunum yaptı
“Bu çok uzun zamandır gündeme olan konulardan bir tanesi. Yanılmıyorsam 8 Mayıs gibi ilk olarak basına yansıyan bir durum olmuştu plana dair ve bir yalanlama da gelmemişti. Bu sızdırmanın gerçekleştirildiği yer de aslında Netanyahu’ya yakın İsrailli basın kuruluşlarından bir tanesiydi. Israel Hayom gazetesinde çıkmıştı, önemli de bir kaynak aslında. Orada epey bir ayrıntı görmüştük. Bu sürecin hayata geçirilmesi doğrultusunda çeşitli adımlar atılıyor. Ama henüz planın kendisi açıklanmadı. Bir ihtimal üzerinde hala çalışılıyor, tartışılıyor da olabilir. İlginç bir şekilde bunun İsrail seçimlerinin tarihi ile bağlaştırılması biraz enteresan. En son şu söylendi dün; eğer seçimler iptal edilirse o zaman daha erken, sonbahardan önce de açıklanabilir. Olmazsa, daha sonra 2019’un sonlarında gibi şeyler söylendi. Dolayısıyla muhtemelen bu hem İsrail hükümetinin işleyişi bakımdan sonuçların olabileceği hem de aynı zamanda seçim sürecinde içeride de ciddi tartışmalara da yol açabileceği düşünülüyor olabilir. Beraberinde nihai halini almamış olabilir. Çünkü pek çok tarafın bir biçimde dahil olduğu bir süreç olmasını ister, Kushner sonuçta tek başına hazırlamıyor. Körfez ülkeleri bu işin içindeler, onların görüşleri alındığı için bu süreç uzayıp gidecektir. Manama’da yapılan iki günlük çalıştaya baktığınızda bir siyasi düzenlemeler, sınırla ilgili vs. atılacak birtakım adımların etkisi sınırlı olacak ya da zaten Oslo süreci gerçekleşti, 25 yıl önce de sonuç alınamadı. Başka bir yoldan meseleyi halletmeye çalışalım gibi bir yönelim şeklinde de yorumlanabilir. Mayıs ayından beri konuşulan haliyle baktığımızda bir Filistin devletinin kurulması üzerine inşa ediliyor. Batı Şeria’da bulunan İsrail yerleşim birimleri ki sayılarının 120-130 bin civarında olması gerekir ve bunlar halihazırda aslında oranın önemli bir kısmını İsrail hukukuna tabi kılan yerler. Bu yerleşim birimlerinin İsrail kontrolünde kalması ve hatta birbirilerine anayollarla bağlanması ya da daha büyük yerleşim birimlerine bağlanması ve Batı Şeria’nın geriye kalan kısmını artı Gazze’nin birleşmesiyle ikisinin toplamının aslında bir Filistin devleti olarak kurulması öngörülüyor. Sızdırılan haliyle kurulacak Yeni Filistin devletinin bir ordusunun olmayacağı ve dışarıdan gelecek tehlikelere karşı Filistin devletinin korunmasının İsrail devletinin sağlayacağı gibi ilginç maddeler de var. Kudüs ile ilgili belirsiz bir durum var. Kudüs hem İsrail hem de Filistin’in başkenti olacak gibi şeyler söyleniyor. Bunlar sızdırılan versiyonlar. Daha öncesinde de başka versiyonlar konuşuluyordu. Mısır’daki Sina Yarımadası’nın bir kısmının yeni kurulacak Filistin devletine verilmesi gibi şeyler söyleniyor. Kudüs’ün sadece dış kasabalarından biri olan Abu Dis kasabasının Filistin’e bırakılması ve Filistin’in başkenti olması gibi şeyler de konuşuluyor. Nihai hali açıklanmamış bir plan var ortada. Bu yüzden yaptığımız değerlendirmeler afaki değerlendirmeler oluyor.
Filistin Dışişleri Bakanlığı: 'Yüzyılın Anlaşması' ikinci bir Balfour Deklarasyonu
‘FİLİSTİN YENİ ANLAŞMA ŞARTLARINI KABUL ETMEZSE…’
Sezer, sızdırılan metinde Filistin’in yeni anlaşma şartlarını kabul etmediği takdirde İsrail’in yaşananlardan Filistin’i sorumlu tutacağı şeklinde bir madde yer aldığını söyledi. Sezer, hazırlanan metinde ‘havuç-sopa’ yöntemlerinin bir arada kullanıldığını belirtti:
“Ancak yine de eldeki seçenekler artı son 2 yıl içerisinde olan birtakım şeyler, ABD Büyükelçiliği’nin Tel Aviv’den Kudüs’e taşınması başta olmak üzere, bu yönelimler dikkate alındığında ve konuşulan versiyonlara da bakıldığında Filistin tarafı bakımından 1993 Oslo anlaşmasının çizdiği çerçevenin bile epey gerisinde kalan bir çerçeve olduğu anlaşılıyor. Tam bu noktada neden Manama’da bu işin iktisadi boyutu konuşuldu sorusu önemli burada birtakım vaatler var. 50 milyar dolar gibi bir paradan bahsediliyor sonuç olarak, bunun getireceği önemli birtakım kazanımlardan bahsediliyor. İşsizliğin tek haneli rakamlara ineceği, yoksulluğun yarıya ineceği, bir milyon kişiye istihdam sağlanacağı, Filistin’in Gayri Safi Yurtiçi Hasılasının iki katına çıkacağı, bütün bunların 10 gün içinde gerçekleşeceği söyleniyor. Ancak beraberinde söylenen birtakım başka şeyler de var. Eğer Filistin tarafı sonra açıklanacak olan siyasi çözüm planına destek verirse bu onların faydasına olur. Eğer razı gelmezlerse hem böyle önemli bir fırsatı kaçırmış olurlar hem de sızdırılan versiyonda söylenen bir şey; İsrail’in bütün bunlardan Filistin’i sorumlu tutacağı gibi bir ifade kullanıyordu. Burada sopa havuç yöntemlerinin bir arada kullanıldığını söyleyebiliriz. Yani bir taraftan havuç gösteriliyor, eğer yakında açıklayacağımız bu plana rıza gösterir, kabul ederseniz biz sizi ihya edeceğiz aslında, Gazze ablukası bitecek, işsizlik de kalkacak, dünya ile ticaret yapacaksınız, altyapı yatırımları yapacaksınız vs. Ama eğer bizim sınırlarını çizeceğimiz çözümlere razı gelmezseniz, hem şu andaki ekonomik durum devam edecek. Bunun içerisinde örneğin son 1-2 yıldır Filistin’in içinde bulunduğu ekonomik durumu ağırlaştıran önemli faktörler var. Biri ABD’nin UNRWA yardımlarını yani mültecilerle 1949’dan beri uluslararası kuruluşlara giden yardımları kesmesi. İkinci olarak da İsrail’in normalde Oslo anlaşması kapsamında özellikle dış ticaretten gelen bazı gelirleri Filistin’e aktarması gerekiyor. Filistin yönetiminin bu paraları tutuklu ailelere vermesi gerekçesiyle burada çok ciddi kesintilere de gitti. Birtakım memur maaşlarının ödenememesi gibi şeylere de yol açtı, zincirleme başka sonuçlara da yol açtı. Denilmiş oluyor ki Kushner ve Manama çalıştayının tüm organizatörleri tarafından eğer bizim birkaç ay sonra plana razı gelmezseniz bütün bu korkunç tablo sizin için devam edecek ve giderek ağırlaşan bir durumla karşı karşıya olacaksınız. Şu denilmişti Mayıs’taki sızdırılan versiyonda; eğer Hamas ve Filistin Kurtuluş Örgütü, anlaşmaya itiraz ederlerse, ABD her türlü mali desteği kesecek ve başka ülkelerin de mali destek saplamasını da engelleyecek diyordu. Eğer Filistin Kurtuluş Örgütü kabul eder de Hamas reddederse bu iki hareket sorumlu olur ve gerçekleşecek yeni bir savaşta da ABD, İsrail’in bu hareketin liderlerinin hedef alınmasını destekler gibi tehdit niteliğinde şeyler var. Yapılan yorumlara baktığınızda rüşvet ve tehdit kelimeleri de kullanılıyor. Yanlış da değil. Gerçekten de bu 50 milyar dolarlık projeler aslında bu yıl içinde ortaya çıkacak planda çok ciddi siyasi geri adımların kabul edilmesi için bir anlamda rüşvet gibi ya da havuç gibi sunulan şeyler. Diğer taraftan da olayın bir sopa boyutu ya da tehdit boyutu da mevcut.”
‘EKONOMİK YARDIMLAR FİLİSTİN’E SADECE BELLİ BAKIMLARDAN NEFES ALMAYA YARDIMCI OLUR’
Filistin’e yönelik ekonomik yardımların çatışma zeminini ortadan kaldırmayacağı görüşünü taşıyan Sezer, Filistinli Araplar ve Yahudilerin bir arada yaşayabilecekleri bir yapı için de bugüne kadar denenmemiş çözümlerin ve ‘demokratik devlet’ konusunun da tartışılması gerektiğinin altını çizdi:
ABD, 'Yüzyılın Anlaşması'nın ekonomi paketini açıkladı
“21. yüzyıl koşullarında sınır değişikliklerinin neredeyse imkansız olduğu ve olabilmesi için de ancak bir uluslararası konsensüs dahilinde olabileceği ya da savaşla birlikte statükonun tümüyle değişmesi. Bu genel olarak katıldığım bir tespit. İsrail-Filistin çatışması olarak adlandırdığımız süreçte kısmi bir istisna olarak söyleyebileceğimiz şu; sınırların değişmesinin ötesinde şöyle bir şey olsaydı.1967’de şu statüko oluşmuştu ve uluslararası toplum da buna rıza göstermişti. Ama İsrail bunu şu yönde bozmaya çalışıyor ya da Filistin tarafı şu yönde bozmaya çalışıyor vs. gibi bir durum olsaydı, biraz daha farklı olurdu. 67’den beri bitmemiş, kapanmamış bir mesele ve aynı zamanda Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi’nin tüm kararlarına da aykırı olan bir işgal durumu bulunduğundan esasen bu işgalin bitmesi meselesi diğer meselelerden Katalonya, Kuzey İrlanda örneklerinden biraz daha farklı bir yere oturuyor. Tarihsel olarak tarafların sorumlulukları bunlar tartışılır. Arap devletlerinin yapmış olduğu pek çok hataların da rol oynadığı doğru. Ama sonuçları itibariyle uluslararası hukukun da henüz kabullenmediği oturmamış bir durum var. Filistinliler uzun zamanda şunu da tartışıyor. Oslo gibi bir anlaşma konulmuştu önümüze, önce bir özerk yönetimi gelecek, 5 sene içerisinde bağımsız devlet olacak vs. 25 senede geldiğimiz nokta bu, biz bu özerk yönetimi de kaldıralım, hiçbir işimize yaramadı zaten ve bir devlet hedefinden de vazgeçelim diye tartışmalar da var. Ama şöyle bir devlet hedefinden vazgeçmeden bahsediyoruz. İsrail’in aslında başka bir devlet haline getirilmesi, yani Filistinlilerin de eşit olduğu, mültecilerin de eşit olduğu, birinci kuşak, ikinci kuşak, bunlardan kim mülteci, kim değil bunlar elbette uluslararası tartışmaları beraberinde getiriyor ama mülteci olarak kabul edilen kişilerin de geri dönmesiyle birlikte Arap ve Yahudilerin eşit haklara sahip olacağı demokratik bir devlet meselesi de tartışılıyor. Böyle bir şey inşa edilebilirse, bu hem çatışmanın son bulması hem de ekonomik düzenlemelerin ya da iyileştirmelerin yapılmasının bir zemini de bu olacaktır diye düşünüyorum. En azından bu seçimin tartışılabilir hale gelmesi gerekir diye düşünüyorum. Ama bir çatışma süreci devam ederken ve bunun temellerine dair birtakım anlaşmazlık durumları hâlihazırda varken yalnızca ekonomik yardımlarla ben duruma dair ciddi bir değişiklik olacağını düşünmüyorum. Ölçek olarak çok büyük fark var belki ama Katar yıllardan beri Gazze’ye ciddi adımlar sağlıyor, az düzeyde olsa da Türkiye de sağlıyor. Ama bu Gazze’deki durumu herhangi bir şekilde değiştirmediği gibi ne çatışma durumu ne de bunun zeminini ortadan kaldırmış durumda. Dolayısıyla ekonomik yardımlar sadece belli bakımlardan nefes almaya yardımcı olur diye düşünüyorum. Sorunun esas kökenini teşkil eden nokta olmadığı gibi köklü bir çözüme de tek başına yardımcı olmasını da ihtimal dahilinde çok fazla olduğunu düşünmüyorum. Sadece belli bir dönem için belli düzeylerde oradaki halkın yaşam koşullarında kısmi bir iyileşme ya da rahatlamaya yol açabilir diye düşünüyorum.”