MEHMET BAŞBUĞ’UN ARDINDAN (Osman Erenalp)
01 Ocak 1970
Bir okulumuzun görünür bir yerinde şöyle bir yazı gözüme ilişmişti. “Bir düşte bin diyar gezdirendir öğretmen”.
“Öğretmeni en güzel tanımlayan slogan” yarışmasında derece alan bir öğrenciye aitmiş. Etkilenmiş, yazı yazmıştım bir de. Benzer şekilde ders denetimlerinde sadece “anlatmakla” yetinen öğretmenlerimizi gördüğümüzde; “Bir resim (karikatür) çiz, bin kelimeden tasarrufu et” tavsiyesinde bulunurduk. Bir resimle de bin diyar gezdirebilir pekâlâ. Tabi ki bin diyar gezdirecek o düşü göstermek de, bin kelimeden tasarruf ettirecek o resmi çizmek de, “öğretmenlik” gerektirir. Maharet ister. Bilgi ister. Birikim ister. Daha da önemlisi ilke ister. Ülkü ister. Tevfik ileri’nin “essah öğretmen isterim” sözü akıllardadır. “Essah öğrenci”, “essah öğretmenin” eseridir. O rahle-i tedristen geçer de “essah” vasfı kazanır. Bin kelime edip de bir şey öğretemeyeni de var. Sorsan hepsi de öğretmen. Hepsinin diploması var.
Prof Dr Mehmet BAŞBUĞ bütün bu özellikleri kişiliğinde toplamış bir öğretmendi.
Her biri, bin diyar gezdiren, bin düşe, bin söze bedel tablolar bıraktı geride. Diyarbakırlı, hemşerimiz olması gurur vesilesiydi bize. Üniversitedeyken şimdiki adı “Atatürk Yurdu” olan Dikimevindeki “Site yurdunda” kalıyorduk. Herkes onu tanıyor biliyordu. Birçok yazar arkadaşımızı kitap kapağında onun fırça izleri vardır. Öğretmenlik yaparak okuyordum. Devremiz ayrı, okulumuz ayrıydı. Bir araya gelip de iki cümle etmek kısmet olmamıştı. Üreten birinin boş zamanı da olmazdı zaten: Öyle olsa o kadar eser nasıl ortaya çıkardı ki? Her tablosunda milli, manevi telimize dokunan bir yön bulmak mümkündü. Turan sevdası onu Türkistan’a çekti. Ülküsünün peşinden gitti. Manas’ın yaşandığı topraklara, Kırgızistan Manas Üniversitesi Güzel Sanatlar Fakültesine Dekanı oldu. Yarattığı tablolarla Atavatan Anavatan arasında yeni yeni köprüler kurarken 2017 yılının bir 8 Temmuz günü ecel onu yakaladı. Yüksek tansiyona bağlı beyin kanaması sonucunda hakka yürüdü.
Haber üzerine hakkında yazılanlar, ilk tepkiler onun Türk Dünyası için ne derece önemli olduğunun ispatıdır.
***
Aşağıdaki satırlar Süleyman Servet SAZAK’ın onun hakkında söyledikleridir;
“Kırmızının ressamı.., ve beyazın…
Türk’ün gönül renklerini kainatın tuvaline nakşeden adam..,Diyarbakır’ımızın; Diyarbakır Ülkü Ocağımızın sinemize emaneti. Ressam Prof. Dr. Mehmet BAŞBUĞ…
Nur içinde uyu. Bayrak Adam.
***
Şu satırlar da onu yakından tanıyan Bahattin ERGEZERE ait:
“Manas Üniversitesi onun gençlik hayallerinin gerçekleşmesiydi adeta.
Esir Türkler Haftasında onun çizdiği resimler. Zincirler ortasında sıkılan bir yumruk. Bazen de, boynunda, ayaklarındaki zincirleri kırmaya çalışan bir yiğit.
İşte gençlik yıllarında resimlerine “esir Türklere Hürriyet” diye haykırdığın toprakların insanlarına hizmet için gitmiştin.
Tanrı Dağlarının resmini yaptığımı bilmiyorum! Doru atlara binip oralarda nâra attın mı bilmiyorum! Ancak nasibinde Tanrı Dağlarının eteklerinde hakka yürümek varmış.”
***
“Bayramlaşmalar” için tebrik kartlarının kullanıldığı yıllardan, adresime postalananları atmadım dururlar. Çoğunun altında Mehmet BAŞBUĞ imzası bulunur. Açar bakarım ara ara, eskilere giderim. O fırçasını ülküsü için kullanandı. .
Zincirlerinden kurtulmuş Kürşat’ı, Çin Sarayı üstünde tasvir eden tablosunun çerçeveletmiş köydeki evimizin duvarına asmıştım. Zarar görürüm diye düşünmüş. Anam rahmetli 12 Eylül döneminde kaybetmiş.
“Ülküsü” olanın “eseri” olur.., olmalıdır.
Eser, ülkü duvarına tuğla koymak demektir.
Başbuğ Hoca, tuğla değil duvar örüp de göçmüştür. Yurt içinde dışında binden fazla karma ve grup sergilerine katılmıştır. Çeşitli yarışmalarda 17 ödül almıştır. Yurt içinde ve dışında 80 kişisel sergi açmıştır. Çeşitli sergi ve yarışmalarda jüri üyeliği yapmıştır. Çok sayıda eserleri özel ve resmi koleksiyonlarda, müzelerde yer almaktadır. Ankara Ressamlar Birliği kurucu üyesidir. Kısa adı GESAM olan, Türkiye Güzel Sanat Eseri Sahipleri Meslek Birliği kurucu üyesi ve yönetim kurulu üyesidir. Bunlar altmış bir yıllık ömre sığdırdıklarından bazılarıdır. Diyarbakır’ın özel yüzüydü. Bir ülkü eriydi.
“Ülkesi”, ülküsü”, “ilkesini” için yaşadı.
Hayatı, tabloları kadar güzeldi
O ressamların “Başbuğuydu.”
Kendileri ölür, ülküleri yaşar.
“Başbuğlar ölmez!”
***
Talihe bak ki, aynı hafta içinde bir yıldız daha kaydı aramızdan. O da ülküsün sanatla ifade ederdi. Doğu Türkistan müziğinin günümüzdeki en önemli temsilcisiydi. Onun öğrencisi olmuş, birlikte Türk sazları icra etmiş, “mahnılar”, “mugamlar” okumuş Mehmet ALKAN arkadaşımızın onun hakkındaki duygularıyla noktalayalım. Öyle ki söz üstüne söz olmasın.
“Hak dost. Dostum, , ağabeyim hocam, üstadım, Hak yolunun yolcusu, Rahmi Oruç Güvenç fani dünyadaki işlerini tamamlayarak dar- ı bekaya göçmüştür. Türk dünyasından bir yıldız eksildi. Yeri doldurulmaz bir gayret ve hizmet insanıydı. Sevenlerine sabr-ı cemil, aziz ağabeyime mağfiret dilerim Çok üzgünüm. Çok yaşayanların ibreti bu, sevdiklerin bir bir eksilir. Erler demine destur alalım. Huuu dost.”
Türk milleti kendine hizmet edenlerini unutmaz.
Allah onlardan razı olsun.
Mekânları cennet olsun.