İsmail Hakkı Yılanlıoğlu (Prof.Dr. Necmeddin Sefercioğlu)
01 Ocak 1970
ÜLKESİNE yirmi sekiz yıl Türk ordusunun başarılı bir subayı olarak hizmet ettikten sonra, hizmetlerini siyaset ve toplum hayatına aktarıp yurt ve millet için özverili çalışmalar yaparak sürdüren bir ülkücü. İşte Yılanlıoğlu İsmail Hakkı Beğ.
Onu o zamana kadar Türkçü dergilerde çıkan yazı ve manzumeleri ile tanıyordum. Yüz yüze görüşmemiz ilk kez 1961’de gerçekleşti. O yıl Kastamonu’dan milletvekili seçilerek Ankara’ya gelip yerleşmişti. Böylece, kendisi ile tanışıp dostluk ve ülküdaşlık ilişkilerine girmem mümkün oldu. Bu ilişkiler, onun alçak gönüllülüğü ve teveccühü sayesinde, uçmağa varışına kadar aksamadan sürdü.
•••
İsmail Hakkı Beğ, 1910 yılında Kastamonu’da doğmuştu. İlk ve orta okulları doğduğu yerde bitirdikten sonra bir bölümünde parasız yatılı olarak sürdürdüğü lise öğrenimini Kastamonu, Yozgat ve Eskişehir liselerinde okuyarak tamamladı. 1938 yılında askerî öğrenci olarak girdiği Ankara Veteriner Fakültesini de 1942 yılında bitirdi. Ordunun değişik tümen ve alaylarında yirmi sekiz yıl veterinerlik hizmeti yaptıktan sonra, 1960 yılının 27 Mayısında gerçekleşen askerî darbeden sonra ordudan ayrılıp siyaset hayatına girdi ve 1961’de CKMP’den Kastamonu milletvekili seçildi. Sekiz yıl süren bu milletvekilliği sırasında CKMP Genel Başkan Vekilliği, CKMP Meclis Grubu Başkan Vekilliği, TBMM Tarım Komisyonu Başkanlığı ve Milliyetçi Hareket Partisi Genel Sekreterliği görevlerinde bulundu. 1983 yılında bir süre Muhafazakâr Parti’nin Genel Başkanlığını yapt ı. Daha sonra aktif siyaseti bırakarak toplum çalışmalarına ağırlık verdi. Ankara’da bulunduğu yıllarda milliyetçi gönüllü kuruluşlarda yer ve görev almaktan geri kalmamıştı. Türkiye Milliyetçiler Birliği, Ankara Aydınlar Ocağı, Türk Ocağı, Türk Parlâmenterler Birliği, Mehmet Âkif Ersoy Kültür ve Sanat Vakfı, Türkiye Yazarlar Birliği onlar arasında idi. En etkili, başarılı ve uzun süreli hizmetleri ise, başkanlıklarını yaptığı Türkiye Diyanet Sitesi ve Kocatepe Camii Yaptırma ve Yaşatma Derneği ile Türkiye Diyanet Vakfı Kocatepe Camii İnşaat Kurulu’ndaki çalışmalarında görüldü. Ülkemizin cumhuriyet döneminde yapılmış en büyük anıt-mabetlerinden olan Ankara’daki Kocatepe Camisi’nin inşasına temel atımından bitimine kadar gönüllü ve özverili katkılarda bulundu. Bu anıt eserin yapımı bitirilip ibadete açılmasından sonra evini İstanbul’a taşıdı. Fakat bu taşınma, öteki bir takım Türkçülere olduğu gibi, Ona da yaramadı.1 Orada geçirdiği bir kalp bunalımından sonra yapılan tedaviler yarar sağlayamayınca 06 Temmuz 1992’de İstanbul’da uçmağa vardı. Cenazesi Kastamonu’ya götürülerek Numanlar Köyünde vatan toprağına emanet edildi.
•••
Hem dinî ve mânevî değerlere hem de Türkçülük ülküsüne gönülden bağlı olan Yılanlıoğlu ağabeyi zaman içinde çok sevdim. Derin saygı duyguları içinde bağlandığım kişilerden biri oldu. Çünkü o, özü-sözü bir Türkmen beği idi. Türklüğün ve İslâmlığın bütün üstünlüklerine sahipti. Alçak gönüllü, disiplinli, yardım sever, vefalı ve sevecendi. Üstlendiği, görev ve işleri tam bir sorumluluk duygusu içinde, eksiksiz yapardı. Çok iyi bir aile babası idi; değerli bir edebiyat öğretmeni olan evdeşi ve çocukları ile ‘mutlu bir Türk ailesi’nin tipik örneklerinden birini oluşturuyorlardı. Benim gibi onu evinde ziyaret edebilme şansını bulabilmiş olanlar, orada Müslüman ve çağdaş bir Türk evinin bütün özelliklerini bulabilirdi.
Dinine yürekten bağlı, gerçek bir Müslümandı. Kocatepe Camisinin yapımına yıllarını gönüllü olarak vermiş olması bunun açık kanıtı idi. Dinî vecibelerini aslâ aksatmazdı. Onun, Ankara’daki torunlarını her Pazar evinde toplayarak onlara dinî bilgiler verip dinin âdap ve erkânını öğrettiğinin tanığıyım. O yalnız kendi yakınlarının dinî bilgiler bakımından mücehhez ve millî ahlâkla donanmış olarak yetişmelerine çalışmakla yetinmezdi. Toplum bireylerinin aynı özellikleri kazanmasına yardımcı olmak için de yazılar, şiirler ve kitaplar yayınlardı. Görüştüğü gençleri karşılıklı veya toplu konuşmaları ve sohbetleri, istendiğinde verdiği konferanslar ile aydınlatmağa çalışırdı. Yazmış bulunduğu bir duâyı, rahmetli Ali Çankaya’nın evindeki bir mevlüt sonunda, vecd içinde okumuş, dinleyenlerin hayranlık ve takdirini kazanmıştı. Bestelenmiş bir ilâhisinin bulunduğunu da biliyorum.
Öte yandan Türkçülüğe de, yakın ülküdaşlarına ‘Kandaşım!’ diye seslenecek kadar bağlı idi. Türkçülük ile İslâmlığı birbirine zıt görenlere yaşayışı ve düşünceleri ile cevap oluşturan bir ülkücü idi. Bu iki inançla ilgili görüşlerini şu tek cümle ile özetlerdi:
“Türkler İslâmlıktan önce demirdiler, İslâm olunca çelik oldular!”
Orkun dergisinin ikinci dizisini 1960’lı yıllarda Ankara’da yayınladı. 1970’lerde iki yıl sürdürülen ve evlerde sıralı olarak yapılan, Ankara’daki başlıca Türkçülerin katıldığı aylık aile çay toplantılarının da girişimcisi ve düzenleyicisi idi.
•••
İsmail Hakkı Beğ aynı zamanda şair ve yazardı. İlk yazısı 1939’da çıkmış, bu yeteneğinin verimlerini Kopuz, Çınaraltı, Çığır, Türkeli, Orkun, Bozkurt,Kür Şad, Özleyiş, Gurbet, Bayrak, Büyük Türkeli, Töre, Ötüken gibi dergiler ile Doğrusöz, Millet, Kudret, Diyanet, Hergün gibi gazetelerde yayınlamıştı. Bazı yazılarında “Neşter” iğreti adını kullanan Yılanlıoğlu manzum ve mensur, on da eser bıraktı: Yol boyunca (1942), Meş’alem (1960), Üç büyük tehlike: Komünizm, siyonizm ve farmasonluk (1960), Güzel ahlâk (197?), Manevî değerlerimiz ve yapılan tahribat (1977), Şehit Ocağı (Oyun, 1980), Ârif hoca (?), Aklın çözemedikleri (1987), İlâhî hikmetler (1991). Ayrıca hazırladığı veya hazırlamakta olduğu, yayımlanamamış sekiz dolayında çalışması daha vardı.
•••
Bütün ömrü Türklüğü yüceltmek ve mânevî değerleri savunmakla geçmiş olan bu değerli ‘kandaş’ımızı saygı ile anıyor, ulu Tanrı’nın kendisini yarlıgayacağına yürekten inanıyorum.
DİPNOTU
1- Ondan önce evlerini Ankara’dan İstanbul’a taşıyan Hikmet Tanyu, Nejdet Sançar ve Adnan Ötüken beğler de taşınmalarından kısa süre sonra uçmağa varmışlardı.