« Ana Sayfa »      « İlkelerimiz »

BAŞBUĞ TÜRKEŞ

ELMALILI HAMDİ YAZIR MEÂLİ

İrfan YÜCEL

Alparslan TÜRKEŞ

Alparslan TÜRKEŞ

Seyid Ahmed ARVASÎ

Ayhan TUĞCUGİL

M. Metin KAPLAN

Namık Kemal ZEYBEK

Prof. Dr. İBRAHİM TELLİOĞLU

01 Tem

2019

RUHSATÎ (Nurettin Albayrak)

01 Ocak 1970

Sivas’ın Kangal ilçesinin Deliktaş köyünde doğdu. Bir şiirinde, “Elli birde zuhur edip / Doğup cihana geldim ben” diyerek 1251’de (1835) doğduğunu belirtir. Ancak diğer bir şiirinde, “Sene bin iki yüz yetmiş yedide / Benim de yaşıma elli dediler” diyerek 1277’de (1860) elli yaşında olduğunu söylemesi bu bilgiyle çelişmektedir. Asıl adının Mustafa olduğu, “Mustafa’dır öz adım / Mahlasım Ruhsat koydum” mısralarından anlaşılmaktadır. Babasının adı Şeyh Mehmed, annesinin adı Safiye’dir. Deliktaş’ta doğup orada yaşadığı için uzun süre Deliktaşlı Ruhsatî diye anılmıştır. “Dedem vilâyeti gitsem Tonus’a” mısraından hareketle soyunun Tonus’tan (Altınyayla ilçesi) Deliktaş’a geldiği ileri sürülmektedir.

“On ikime kadem bastım başıma kıldım nazar / Peder mâder gitti yetim yaşıma kıldım nazar” beytinde on iki yaşındayken hem annesini hem babasını kaybettiğini belirten Ruhsatî dört evlilik yaptığını ve bu evliliklerden yirmi üç çocuğunun olduğunu söyler (Eğer nikâhtan sorarsan dördü bitirdim tamam / Eğer evlâttan sorarsan yigirmi üçtür heman). Ruhsatî ömrü boyunca hanımlarının ve çocuklarının ölümünden dolayı büyük acılar çekmiş, hep geçim sıkıntısı içinde yaşamış, Deliktaş’ta azeblik, çobanlık, amelelik, yarıcılık, su bekçiliği ve duvarcılık yaparak geçimini sağlamaya çalışmıştır. “Şevketlüm bir defa tebdil kıyafet / Gezmek vecîbe-i zimmetinizdir / Memleketin bir tutarı kalmadı / Düzmek vecîbe-i zimmetinizdir” dörtlüğüyle başlayan şiirinde devlet ricâlini kötülediği için bir süre hapsedilen Ruhsatî’nin ömrünün sonuna doğru köyünde imamlık görevinde bulunduğu söylenmektedir.

Ruhsatî’nin bir köy şairi olduğu ve yeterli tahsil görmediği kanaati yaygındır. Ancak büyük ihtimalle Arap kaynaklı olan, halk tarafından aşk hikâyeleri ve cenk kitapları gibi ilgi gören Uğru ile Kadı hikâyesini (nşr. Doğan Kaya, İstanbul 1985) nazma çekmesinden, şiirlerinde âyet, hadis ve kelâm-ı kibara yer vermesinden Arapça’ya yabancı olmadığı, bir caminin inşası için söylediği, “Târîhini tarh eyledim hesâb-ı ebced ile / Biri gayın birisi şîn bâ ile tamam” mısralarından ebced hesabını bildiği anlaşılmaktadır.

Şiirlerinde “Ruhsat, Ruhsat Baba, Âşık Ruhsat” mahlasları yanında en çok “Ruhsatî” mahlasını kullanan şaire bu mahlası Sivas’ın Karabaşı köyünden Şeyh İbrâhim Efendi vermiştir. “Bir zaman İcâdî bir zaman Cehdî / Şimdi de Ruhsatî Baba dediler” beytinde işaret edildiğine göre şair önce “İcâdî” ve “Cehdî” mahlaslarını kullanmışsa da bu mahlaslarıyla şiirleri yoktur. İrticâlen güzel şiirler söyleyen, ancak saz çalamayan şair ömrü boyunca arzu ettiği şöhrete kavuşamamıştır. Ruhsatî’nin bazı saz şairleri gibi hem hece hem aruz ölçüsüyle şiirleri varsa da onun şairlik gücünü yansıtan şiirleri hece vezniyledir. 500’e yakın şiirinin yarıdan fazlası koşmadır. Diğerlerini semâi nazım biçimiyle ve aruz ölçüsüyle söyledikleri oluşturur. Genellikle üç beş dörtlükten oluşan şiirleri ölçü, durak, kafiye ve redif bakımından sağlam sayılabilecek bir yapıya sahiptir. Dilinin sade olması, aşk, ölüm, gurbet, yoksulluk, zamandan şikâyet, din, tabiat gibi konuları etkili biçimde dile getirmesi Ruhsatî’nin önemli özellikleridir. Ruhsatî şiirlerinin bir bölümünde bir âşık gibi kalbi heyecanla çarpan, tabiattan zevk alan, toplumun bozuk yönlerini gören bir saz şairi, bir bölümünde öğüt veren, fâni güzelliklere aldanmayan, mütevekkil bir derviş edasındadır. Vehbi Cem Aşkun dinî öğelere fazlaca yer veren Ruhsatî’nin Nakşibendî, M. Fuad Köprülü ise Bektaşî olduğunu söylerken onun hakkında geniş bir araştırma yapan Doğan Kaya şiirlerinden hareketle Nakşibendî olduğunu ortaya koymuştur (Âşık Ruhsatî, s. 23-24). Âşık edebiyatı içinde bir âşık kolunun kurucusu sayılan Ruhsatî’nin birçok şiiri günümüzde türkü ve ilâhi olarak söylenmektedir.

Ruhsatî’nin ölüm tarihi kesin olarak bilinmemekte, M. Fuad Köprülü onun 1899’da, Kadri Özyalçın - Kemal Gürpınar 1901’de, Vehbi Cem Aşkun ile Eflatun Cem Güney ise 1911’de vefat ettiğini söylemektedir. Şiirlerinde yaşının yetmişe dayandığını belirtmesi, 1903’te Sivas valisi olan Reşid Paşa’dan ve Sultan Mehmed Reşad’ın saltanatından (1909-1918) söz etmesi 1911 yılında öldüğü yolundaki görüşü daha güçlü kılmaktadır. Mezarı Deliktaş’ta kendisinden önce ölen oğlu Âşık Minhâcî’nin yanındadır. Taşında, “Ruhsatî Azrâil gezer kastıma / Hakkım helâl olsun eşim dostuma / Bir belli taş dikin başım üstüne / Bir gün devir döner belirsiz olur” dörtlüğünün bulunduğu mezar 1970’li yılların başında Sivas Valisi Celal Kayacan tarafından yaptırılmıştır.

Ziyaret -> Toplam : 125,29 M - Bugn : 43884

ulkucudunya@ulkucudunya.com