« Ana Sayfa »      « İlkelerimiz »

BAŞBUĞ TÜRKEŞ

ELMALILI HAMDİ YAZIR MEÂLİ

İrfan YÜCEL

Alparslan TÜRKEŞ

Alparslan TÜRKEŞ

Seyid Ahmed ARVASÎ

Ayhan TUĞCUGİL

M. Metin KAPLAN

Namık Kemal ZEYBEK

Prof. Dr. İBRAHİM TELLİOĞLU

14 Tem

2019

Asıl sebebi asla söylemiyorlar... İran'ı böyle kışkırtıyorlar

Türker Ertürk yazdı... 01 Ocak 1970

İran’ın en büyük suçu; Ortadoğu bölgesinde hegemonyaya direniyor olması ve özellikle Suriye’de emperyalizmin tekerine çomak sokmasıdır. Ayrıca İran; Irak’a müdahale başta olmak üzere, Büyük Ortadoğu Projesi (BOP) kapsamında yapılan operasyonlar sonucunda, istenmeyen yan tesir olarak Ortadoğu’daki etkinliğini arttırmıştır. İran artık Tahran’dan Akdeniz’e, Hamas ile İsrail’in burnunun dibine, Şiiler üzerinden Körfez Ülkelerine, Suudi Arabistan’a, hatta Kızıldeniz girişine, Yemen’e kadar uzanmıştır.

Özellikle İsrail, bu durumdan hiç hoşnut değil. Ayrıca İsrail’in en büyük korkusu; İran’ın sahip olduğu balistik füze kapasitesi! Bu kapasite ile İsrail’in Dimona şehri yakınındaki Negev Nükleer Araştırma Merkezi’ni ve nükleer silah depolarını vurarak Çernobil ve Fukuşima benzeri bir felaket yaratabilir.

GERÇEK GEREKÇE

Takdir edersiniz ki; “İran hegemonyaya direniyor ve söz dinlemiyor, bu nedenle ona saldırmak istiyoruz” denemez. Dünya kamuoyunu ikna edebilecek ahlaki bir neden gerekli. “İran’ın nükleer silah üretmek peşinde olduğu, bölgenin güvenliğine tehdit teşkil ettiği ve bu durumun Batı çıkarları açısından kabul edilemez olduğu” söylemi işte bu gerekçe için var.

ABD, geçen sene (Mayıs 2018) Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyinin 5 daimi üyesi, Almanya ve İran arasında 2015’te imzalanmış olan nükleer anlaşmadan tek taraflı olarak çekilmiş ve Ortadoğu’da gerilimi arttıracağını bir anlamda ilan etmişti. ABD Başkanı Trump, anlaşmadan çekilme kararı almasından hemen sonra, İran'a yönelik yaptırımların 90 ve 180 günlük iki aşamayla uygulamaya konacağını duyurmuş, ilk aşama 7 Ağustos 2018’de, ikinci aşama ise 5 Kasım 2018’de yürürlüğe girmişti.

İSRAİL BAŞINDAN BERİ KARŞIYDI

ABD’nin, 2015’de İran’la yapılan nükleer anlaşmadan çekilmesinin hiçbir haklı gerekçesi yoktu. Zaten bu anlaşmada imzası olan İngiltere, Fransa, Çin, Rusya ve Almanya’nın anlaşmanın sonlandırılması yönünde bir isteği ve rızası da yoktu. Başından itibaren anlaşmaya İsrail muhalefet ediyordu ve sonunda emeline ulaştı. Bu işten memnun olan ikinci ülke de dünyanın karanlık ve terör destekçisi rejimi ile yönetilen ülkesi Suudi Arabistan’dı.

Son zamanlarda İran’a yönelik kışkırtma ve yaptırımları sıkılaştırma operasyonları sanırım gözünüzden kaçmıyordur. Eğer İran’a yönelik müdahale başlarsa; bunun Irak’a, Libya’ya ve Suriye’ye benzer olmayacağı ve Türkiye de dâhil bölgeyi kızılca kıyamete boğacağı kesin. Umarız aklı selim egemen olur ve böyle bir şey olmaz.

YÜZYILIN ANLAŞMASI

İran’a yönelik baskının ve kışkırtmanın giderek arttırılmasının nedenleri;

1. Müdahalenin haklı gerekçesini yani bahanesini yaratmak için İran’ı hata yapmaya zorlamak. Örneğin; Hürmüz’ü kapatmak gibi.

2. İran’ı iyice köşeye sıkıştırıp savunma durumunda bırakarak, ABD’nin “yüzyılın anlaşması” olarak nitelendirdiği ve içeriğinde işgal edilmiş toprakları ve Golan’ı İsrail’e veren İsrail-Filistin Barışına itiraz edemez duruma sokmak.

3. Halktaki memnuniyetsizliği arttırarak, rejim değişikliğine yönelik bir halk hareketini tetiklemek.

4. Müdahale edildiğinde İran’ı en zayıf durumunda yakalamak.

İran, 2015 tarihli Nükleer Anlaşmadaki bazı zorunluluklardan tedricen vazgeçiyor. Amaç; ABD hariç diğer imzacı ülkeleri (İngiltere, Fransa, Rusya, Çin, Almanya) anlaşmaya sahip çıkmaya zorlamak. İran, bazı Avrupa ülkelerinin ikili oynadığına inanıyor. Bu kapsamda İran, sahip olduğu zenginleştirilmiş uranyum seviyesini 300 kilogram sınırının üstüne çıkardı. Bu da ayrı bir gerginlik konusu.

TACİZ EDEBİLMESİ MÜMKÜN DEĞİL

Geçtiğimiz günlerde Hürmüz Boğazı’nda yine gerginlik vardı. Haberlere göre; Basra Körfezi’nde kuzeyden güneye geçiş yapan British Heritage petrol tankeri Hürmüz Boğazı’nı geçerken İran botları yaklaşır ve taciz eder. Bunun üzerine bölgede bulunan İngiliz savaş gemisi HMS Montrose tankerle botların arasına girer, ikaz eder ve botlar geriye dönmek zorunda kalır.

British Heritage tankeri, 274 metre boyunda, 49 metre eninde ve 18 metre su altında kalan derinliğe sahip. Bu büyüklükte koca bir gemiyi, üzerinde hafif silahlar olan 7 metre boyunda 3 sürat botunun taciz etmesi mümkün değil.

British Heritage dâhil tüm ticari gemilerde AIS (Automatic Identification System) denen bir cihaz vardır. AIS’in Uluslararası Denizcilik Örgütü (IMO)'nün belirlediği SOLAS kuralları gereği, 300 GRT ve daha büyük gemilerde ve tüm yolcu taşıyan ticari gemilerde bulundurulması zorunludur.

CİHAZ KASTİ OLARAK KAPATILMIŞ

Bu cihazı kullanan gemiler ve deniz trafiğini düzenleyen VTS (Vessel Traffic Services) istasyonları, bu sistem üzerinden çevrelerindeki gemiler hakkında adı, çağrı kodları, koordinatları, rotası, hızı, gemi boyutları, gidecekleri liman ve tahmini varış zamanları gibi oldukça detaylı bilgileri görebilirler. Demem o ki; Hürmüz Boğazı’nı kontrol eden İran VTS istasyonları, AIS cihazlarının otomatik olarak gönderdiği bu bilgiler üzerinden deniz trafiğini izliyorlar.

Sorun şu; British Heritage Hürmüz Boğazı’nda intikaldeyken, 24 saat süre ile AIS cihazını Uluslararası Denizcilik Örgütü’nün kurallarına aykırı olarak kapatıyor. Bunun üzerine, buradaki trafiği izlemekte olan İran VTS istasyonu haklı olarak şüphelendiği bu hareket için ne olduğunu araştırmak üzere süratli bot gönderiyor. Yani ortada taciz yok, zaten o süratli botların taciz yapacak imkânı da yok! Belli ki British Heritage’de bulunan AIS cihazı, kışkırtma amacıyla kasti olarak kapatılmış.

Ziyaret -> Toplam : 125,32 M - Bugn : 79611

ulkucudunya@ulkucudunya.com