Caydırıcılık eşiği aşılınca…
Mensur Akgün 01 Ocak 1970
Caydırıcılık kabaca istemediğiniz bir şeyin yapılmasını engellemek için yaptırım tehdidinde bulunmak demek. Bu eylem biçimi dünya siyasetinin önemli bir kısmını oluşturuyor, devletler birbirlerini yapmaya niyetlendiklerinden ya da yapmaya niyetlendiğinden şüphelendiklerinden vaz geçirmek için ellerindeki imkanları kullanıyor. Açıklama yapıyor, mektup gönderiyor, bazen de açıkça güç kullanma tehdidinde bulunuyor.
Caydırıcılığın en başarılı uygulaması olarak Soğuk Savaş sırasında nükleer çatışmanın çıkmaması, taraflardan birinin diğerine karşı güç kullanmaya kalkmaması gösteriliyor. Özellikle de Amerika’nın nükleer imkanlarıyla Sovyetler Birliği’ni saldırmaktan, etki alanını genişletmekten caydırdığı söyleniyor. Literatürde caydırıcılığın işe yaradığını iddia eden, çıkar ve beklentilerin korunması için etkin bir araç olduğunu vurgulayan çok çalışma var.
***
Ancak caydırıcılık her zaman başarılı olamıyor. Bazen caydırmaya çalıştığınız ülke caymıyor, mesela Türkiye S-400 hava savunma sistemini Amerika’nın tüm itiraz ve tehditlerine rağmen alıyor. Tıpkı iki gün önce olduğu gibi caydırıcılık eşiği aşılıyor, caydırmaya çalışan tarafın yeniden düşünmesini, stratejisini yeniden belirlemesini gerektiren bir durum ortaya çıkıyor. Bu yüzden de Pentagon’da yapılacak basın açıklaması önce tehir, sonra iptal ediliyor.
Muhtemelen ABD de biliyor ki artık ya otomatik bir tepki verip yaptırım uygulayacaklar ve Türkiye’yi daha da çok kendilerinden uzaklaştırıp Rusya’ya yakınlaştıracaklar ya da caydırıcılığın çöktüğünü kabullenip Türkiye’yi kızdırmayacak göstermelik tedbirlerle durumu idare edecekler. Böylece Rusya’nın değil Türkiye’nin, en çok da kendilerinin kazançlı çıkmasını sağlayacaklar.
Türkiye onlara müzakere sürecini açık tutarak, S-400’lerin her an aktif olmasına gerek olmadığını hatırlatarak, Patriot sistemlerini de almak istediğini vurgulayarak makul bir çıkış yolu bıraktı. Fakat tehditlere boyun eğmeyeceğini, egemen iradesini kullanacağını da ispatladı. Şimdi politika geliştirme, caydırıcılık sonrasını düşünme sırası Amerika’da. İsterlerse tabii ki Türkiye’ye karşı çok sert yaptırımlar uygulayabilirler, ekonomisini zorlayabilirler.
Ellerinin altında CAATSA yasası ve F-35 projesinden dışlama seçenekleri de var. Peki bu “tedbirleri” uygulamaya koyduklarında Türkiye S-400’lerden vaz geçer mi? Mürted’e indirilen malzemeleri gerisin geriye gönderir mi? Her halde en fanatik Türkiye karşıtı Amerikalı bile bunlara olumlu cevap vermeyecektir. Daha fazla baskı Türkiye’nin Rusya’ya daha fazla yakınlaşmasına neden olacaktır.
Varsayalım ki Amerikalılar çılgınca bir karar alıp bizi F-35 programından kalıcı olarak dışladı, dört yıl içinde gövde ömrü dolacağı söylenen F-16’lara bakıp oturamayacağımıza göre ya Rusya’dan uçak tedarikini ya da dronlarda olduğu gibi kendi uçağımızı kendimiz yapmayı deneyeceğiz. Bu da sonuçta Amerika’dan (en azından) daha otonom olmamız anlamına gelecek. Bağımlılığımız daha azalacak, onlara karşı olan “caydırıcılığımız” daha artacak.
Bana öyle geliyor ki Türkiye ile çatışmak değil uzlaşmak Amerika’nın çıkarına. Çatışmakla, iki ülke arasındaki güven bunalımı derinleştirmekle elde edebileceği çok fazla şey yok. Türkiye’yi kaybederlerse Türkiye de kaybeder ama kendileri de bu kayıptan zarar görür. İncirlik üssü kapanır, herhangi bir kriz sırasında Boğazları geçmek, savaş gemileriyle Karadeniz’de bayrak göstermek Montreux Sözleşmesi’nin 21’inci maddesinin aktif hale getirilmesiyle imkansızlaşır.
***
Türkiye çok zorlanırsa ABD’yi İran, Suriye, Irak ve genel anlamıyla Ortadoğu’da da zorlar. Hepsinden önemlisi Washington’un öngörüsüzlüğü yüzünden kazanan taraf Rusya olur. Türkiye Çin-Rusya aksına kayar ve şimdiden kestirilmesi mümkün olmayan başka bölgesel güçler için emsal oluşturur. Avrupa’nın bile dengeleri sarsılabilir, NATO ciddi bir krize sürüklenebilir.
Amerika içinde yaşadığı tüm sorunlara, Türkiye’ye karşı duyduğu soğukluğa rağmen “devlet olarak” rasyonel davranacak, kendi çıkarlarını korumak için büyük olasılıkla gerilimi atlatmaya çalışacak, doğabilecek zararlardan kendini korumak amacıyla itidalli davranacaktır.
Gelen ilk reaksiyonlar da olumlu yönde. “Cezalandıralım” diyenler tabii ki var ama Pentagondaki basın açıklamasının iptali, gazetelerdeki haber-yorumların tonu refleksin yerini akla bırakacağına işaret ediyor. Yeni Büyükelçi’nin Ankara’ya gelmesi, Trump’ın Osaka’da Erdoğan’a hak vermesi de öyle…