SAİD BİN AMİR
01 Ocak 1970
Ashab-ı kiram‘ın büyüklerinden olan Said bin Amir‘in tam ismi Said bin Amir bin Hızyem el-Cümahî‘dir. Hayber‘in Fethinden önce Müslüman olmuş ve Peygamber efendimiz Hz. Muhammed (sav) ile Hayber‘e katılma şerefine nail olmuştur.
Dünya nimetine hiç düşkün olmamasıyla tanınan Said bin Amir, dünyada iken mal biriktirme derdine kapılmamıştır. Vefat ettiği zaman içinde oturacağı tam bir evi bile yoktu. Hâlbuki vefat ettiği sırada Hıms valiliği görevinde bulunuyordu. Hicri yirminci yılda, kırk yaşlarında iken vefat etmiştir.
Hazreti Ömer, Yermük savaşından sonra boşalan Humus valiliğine muhacir Ashab-ı kiramdan olan Said bin Amir‘i atamıştı. Said bin Amir, istemeyerek de olsa valiliği kabul etmiş ve göreve başlamıştı. Son derece fakir birisi idi. Etrafında onu tanıyan herkes, bu haline şaşırıp, hayret ederdi.
Müminlerin emiri, Halife Ömer, Şam‘ı ziyaret ettiği zaman oradan da Humus‘a geçti. Humus‘ta fakirlerin bir listesinin çıkarılmasını isteyen Hz. Ömer, fakirlerin içerisinde Humus‘a vali olarak atadığı Said bin Amir‘in de ismini görünce çok şaşırdı. Listeyi hazırlayan memurlara: "Valiniz, Said bin Amir‘i niçin listeye yazdınız?" diye sorunca, "Valimiz fakirdir, devamlı ‘Rüşvet alan da veren de cehennemdedir‘ hadis-i şerifini okur ve en küçük bir hediyeyi bile kabul etmez." dediler.
Müminlerin emiri Hz. Ömer, duyduklarından sonra, Said bin Amir‘e bin dirhem tahsis etti. Hanımı bunu duyunca: "Ondan bir miktar parayla yiyecek ve katık alıp, kalanını saklayalım, ileride lâzım olur." dedi.
Said, hanımına şöyle dedi: "Ben bundan çok daha iyisini sana söyleyeyim mi? Biz bu malı çok iyi bir şekilde kullanacak ve işletecek bir kimseye ortaklığa verelim. Onun kâr ve gelirinden de yeriz."
Hanımı, razı oldu. Humus Valisi Said bin Amir, bu parayla yiyecekler, iki deve, iki köle satın aldı. Köleleri azat ederek hürriyetine kavuşturdu. Aldıklarını Humus‘taki fakirlere ve ihtiyaç sahiplerine dağıttı. Kendine çok az bir şey dışında bir şey kalmadı. Bir müddet sonra hanımı kendisine dedi ki: "Malı ortaklığa verdiğin kimseden paranın kârını al ve onunla şunları şunları satın al."
Humus valisi Said bin Amir, hanımının bu isteği karşısında mecburen sustu. Ertesi gün evine döndüğü zaman istediği şeyler alınmayınca, hanımı aynı istekleri yine tekrarladı ve bu defa eşi Hz. Said‘i çok üzdü. Vali Said, ertesi gün eve hiç gelmedi. Akrabalarından birisi hanımına gelerek: "Sana ne oluyor ki kocana eziyet ediyorsun. O malının tamamını fakirlere dağıttı" dedi.
Kadın üzüldü ve ağladı. Sonra Said hazretleri geldi ve şöyle buyurdu: "Allah Teâlâ‘nın razı olduğu bir şey, dünya ve dünyanın içindeki her şeyden daha kıymetlidir. Eğer Allah Telânın razı olduğu iyilik, hayırlardan birisi gökyüzüne lâmba gibi asılsaydı, onun nuru, yeryüzünü aydınlatır ve onun parlaklığı yanında güneş sönük kalırdı. İşte seni bu iyilikler için terk eder, senden ayrılırım. Fakat senin için bu hayırları ve iyilikleri terk edemem."
Fakirlik ve sıkıntı içinde olduğu hâlde, neden parayı kendisi için harcamadığını soranlara şöyle derdi: "Allah‘ın Resulü aleyhisselamdan işittim, buyurdular ki: "Ümmetimin fakirleri zenginlerinden beş yüz sene önce Cennete girerler. Zenginlerden biri kendini onların arasına atar ve cennete girmek ister. Melek onun elini tutar, fakirler arasından çıkarır ve: "Bekle, henüz senin Cennete girme zamanın gelmedi" der. Beş yüz sene onu kıyametin kızgın sıcağında hesap yerinde tutarlar. Malının hesabını verir, sonra Cennete girer."
Valinin dört kusuru
Humus valisi olan, Said bin Amir, Müslüman, gayrı Müslim herkes tarafından çok sevilirdi. Hz. Ömer, bunu öğrenince Humuslulara: " Peki valinin hiç kusuru yok mudur?" diye bir sordu.
Onlar da bazı kusurları olduğunu söyleyip dört tanesini zikrettiler. Hz. Ömer de, Valisine sordu: "Vazifene sabah namazından hemen sonra değil, kuşluk vakti geliyormuşsun. Geceleri insanlar içerisine hiç çıkmaz, görünmezmişsin. Haftada bir gün evine çekilir hiç kimseyi kabul etmezmişsin. Ashab-ı kiramdan, Hubeyb hazretlerinin şehit edildiği hatırlatılınca bayılıyor, kendinden geçiyormuşsun."
Bunun üzerine Hz. Said, şu cevabı verdi: "Ey Müminlerin emiri! Anlatılanlar doğru. Şimdi bunları sana izah edeyim:
- Vazifeme ancak kuşluk vakti, gelebiliyorum. Çünkü hanımım hastadır. Evde bütün hizmetleri kendim yapıyorum. Hamur yoğurur, ondan ekmek yapar, pişirir, abdest alır öyle çıkarım. Geç kalışım bundandır.
- Geceleri insanların içerisinde görünmeyişimin sebebi; gündüzleri halkın hizmetleriyle meşgul olurum. Geceleri de Allah telâya hizmet ve kulluk için ayırdım. Böylece gündüzleri yaptığım işlerin, verdiğim hükümlerin muhasebesini yapar, yanlış kararlarım varsa düzeltirim.
- Haftada bir gün evime çekilip hiç kimse ile görüşmememin sebebi, başka giyecek elbisem olmadığından, yıkadığım elbiselerim kuruyuncaya kadar kimseyi kabul edemiyorum.
- Hubeyb hazretlerinin şehadetini hatırlayınca bayılmamın sebebi anlatılacak şey değildir. Çünkü Mekke müşrikleri Hubeyb hazretlerini asarlarken yanlarında idim. Belki mâni olabilirdim, fakat o zaman henüz iman etmemiştim. Seyirci kaldım. Onun gösterdiği cesaret ve celâdeti hatırladıkça, ne kadar kuvvetli bir imana sahip olduğunu daha iyi anlıyorum. Niçin mâni olmadım diye üzüntümden bayılıyorum."
Bunun üzerine Hz. Ömer: "Ya Said, Allah Telânın korkusu seni ne kadar yüceltmiş, millete faydalı hâle getirmiş" dedi ve gözyaşı döküp ağladı. Sonra, Said bin mir Hz. Ömer‘den, kendisini valilikten alması için rica etti. Hz. Ömer bunu kabul etmeyip yine vali olarak bıraktı.
Hz. Said bin mir, İslâm‘ın koruması ve emniyeti altında bulunan gayrı müslimlere karşı yumuşak davranır ve çok ilgi gösterirdi. Şam‘daki zimmîler onun bu yüksek tavrından çok memnun idiler.
Bir defa Hz. Ömer, onun zimmîler tarafından çok sevildiğini haber aldı ve oradakilere bunun sebebini sordu. "O, halkın dert ortağıdır da ondan." cevabını aldı.
Said bin Amir, 641 yılında Rakka‘da vefat etmiştir.