Tecavüzcüyle işbirliği yapmak
Türker Ertürk 01 Ocak 1970
Canlılar arasındaki tüm mücadeleleri haklılar değil, güçlüler kazanır. İnsanoğlu da bu genel kurala dâhildir. Günümüzde, toplumlar ve devletler de! Geçmişte güçlü olmadığı halde, sadece haklı olunduğu için kazanılan bir mücadeleyi tarih kaydetmemiştir. Yani büyüyle, metafizik güçlerle, dualarla, evliyalar ve enbiyalar ile mücadele ve savaş kazanılmaz ve kazanılmamıştır. Tabii ki insanların ve toplumların performansını arttıran manevi gücün önemi vardır ve yadsınamaz. Ama tek başına, hiçbir anlamı ve ağırlığı yoktur.
Burada güç derken; sadece adale ve silah gücünden bahsetmiyoruz. Güçlü olmanın en önemli belirleyicisi akıllı olmaktır. Ama bu akıl, farklı seviyelerde de olsa, insanlar dâhil tüm canlılarda bulunan doğal akıl değil, insanlığın binlerce yıl içinde geliştirerek ulaştığı sorgulayıcı akıldır. İnsan, diğer canlılara göre çok fazla zayıflıkları olmasına rağmen aklı ile öne geçmiştir. Güçlü olmanın diğer önemli bir kriteri de bilimsel bilgidir.
ÇÖZÜM BEKLEYEN ÇOK SORUNUMUZ VAR
Türkiye’nin önünde çözüm bekleyen sorun stoku gerçekten çok. İktidar, Türkiye’nin hemen hemen hiçbir konuda sorunlarını çözemediği gibi, her geçen zaman diliminde bu sorun stokuna yenilerini ilave ediyor. Çünkü bilim egemen kafalı değil ve sorgulayıcı akla sahip değil! Ne yazık ki geçmişin aklı ile günümüzün ve geleceğin sorunları çözülemez! Çözülemiyor da!
Doğu Akdeniz ve Suriye; ülkemizin gündeminde bulunan ve çözüm bekleyen çokça sorunlarımızdan günümüzde öne çıkan ikisi. İktidar, her ikisinde de en başından itibaren yanlış yaptı ve hala yanlış yapmaya devam ediyor. Bunun çok açık olarak anlamı ise; iktidar iki sorunda da bugüne kadar sürdürdüğü rotada çok keskin değişiklikler yapmazsa, Türkiye kaybedecek!
DOĞU AKDENİZ VE SURİYE
Gelin bu iki soruna kısaca bakalım; 2002’den bu yana zengin hidrokarbon kaynakları nedeniyle, Güney Kıbrıs Rum Yönetimi (GKRY), Yunanistan, İsrail, Lübnan ve Mısır derslerine çalışırken, Münhasır Ekonomik Bölgeleri’ni (MEB) ilan ederken, aralarında anlaşmalar yaparak Doğu Akdeniz’i paylaşırken,iktidar hiçbir şey yapmadı. O yıllarda Genelkurmay Başkanlığı; “Doğu Akdeniz’deki deniz yetki alanlarımızda yoğun faaliyet gösterelim, petrol ve doğal gaz arama faaliyetleri icra edelim” tekliflerini Avrupa Birliği (AB) ile aramızı bozar diye hep geri çevirdi. Enerjisini ve dikkatini laikliği aşındırmaya, Türkiye Cumhuriyeti’nin kurucu ideolojisini yok etmeye, rejim değişikliği peşinde koşmaya ve cemaatle (FETÖ) birlikte kumpaslar için harcayarak tüketti.
İktidarın yanlış işleri yüzünden Türkiye, Doğu Akdeniz çanağında bulunan istisnasız tüm ülkelerle kavgalı! Hamas ve İhvan’a ilan-ı aşk ederek, Mısır’a, İsrail’e düşmanlık yaparak, antisemitizm içeren söylemlerde bulunarak, Suriye’nin kuzeyinde egemenlik alanı peşinde koşarak ve Suriye’yi bölmeye çalışarak Doğu Akdeniz’deki yaşamsal menfaatlerimizi elde edemeyiz. İhvan yani Müslüman Kardeşler; 1928’de hilafeti kaldıran Atatürk’e, Atatürk önderliğinde yapılan Aydınlanma Devrimlerine ve Cumhuriyetimizin kurucu ideolojisine karşı kurulmuştur.
TRUMP VE MACRON YAPSA NE OLUR?
Bir düşünsenize; ABD’de 1776’da yapılan devrime karşı İngiltere’de kurulan bir örgütün Trump tarafından desteklendiğini ve övüldüğünüveya1789’da yapılan Fransız Devrimi’ne karşı kurulan bir örgüte Macron tarafından methiyeler düzüldüğünü ve destek verildiğini… Yani Müslüman Kardeşlerin desteklenmesi sadece Sisi’ye ve Mısır’a düşmanlık değil, bize ve Türkiye Cumhuriyeti’ne de düşmanlıktır.
Mart 2011’de,Büyük Ortadoğu Projesi’nin (BOP) gerçekleştirmesine yönelik olarak Suriye’de vekâlet savaşı başlatıldı. Amaç; Türkiye dâhil bölgemize kelimenin tam anlamıyla tecavüz etmek ve bölgenin haritasını ülkemiz dâhil yeniden çizmekti. Bunun böyle olduğunu yalnız şimdi değil, o gün de söylüyorduk. Doğru söyleyip söylemediğimiz, Hazreti Google’dan öğrenilebilir.
TECAVÜZCÜYLE İŞBİRLİĞİ YAPMAK
Mademki bölgemize tecavüz edilmeye çalışılıyordu, aklın gereği olarak tecavüz edilecek olan bölge ülkeleri,güçlü tecavüzcüye karşı birleşmeli ve bir araya gelmeliydi. Ama Türkiye, sıranın kendisine geleceği farkındalığı içinde olmadan, tecavüzcüsüyle işbirliği yaptı. Türkiye bu yanlış işlerin içinde olmasaydı; 4 milyon Suriyeli sığınmacıyı kucağımızda bulmayacak, Suriye’nin kuzeyinde Türklere ve Araplara karşı etnik arındırma yapılamayacak, PKK’nın uzantısı PYD bölgeye hâkim olamayacak, Fırat Kalkanı ve Zeytin Dalı harekâtlarını icra etmek zorunda kalmayacak, o bölgeden şehitlerimiz gelmemiş olacak ve Ortadoğu bataklığına batmamış olacaktık.
Şimdi iktidar, geçmişte yaptığı fahiş hataları giderebilmek için “Fırat’ın doğusuna harekât icra edeceğim” diyor. Nerede ve niçin hata yaptığını sorgulamaz ve içselleştirmezse; geçmişin hataları nedeniyle oluşan kötü tabloyu değiştirmek için yaptığı tüm hamleler yine hatalı olur ve durumu daha da kötüleştirmekten başka bir işe yaramaz.
ÖFKEYLE KALKAN, ZARARLA OTURUR!
Türkiye nasıl herkesi karşısına alarak Doğu Akdeniz’de hedeflerine ulaşamazsa, Suriye’de de ulaşamaz. Türkiye; Suriye merkezi hükümeti ile masaya oturmalı, Suriye’nin toprak bütünlüğüne sözde değil, özde sahip çıkmalı, radikal unsurları desteklemekten vazgeçmeli, bölge güçleri olan Şam, Tahran ve Moskova ile işbirliği yapmadan Fırat’ın doğusuna harekât icra etmeyi aklına bile getirmemelidir. Ülkemizin çıkarlarının ve güvenliğinin gereği budur. Ama en büyük sorun; iktidarın siyasi ikbali ve çıkarları ile ülkemizin çıkarları ve güvenliğinin örtüşmüyor, hatta çatışıyor olması.
Öfke ile sonuç almak mümkün değildir. Öfkenin verdiği enerji saldırgan ve gözü kara yapar ama analiz yapan, neden sonuç ilişkisi kuran ve mantıklı karar veren sorgulayıcı aklı devreden çıkarır. Sonuç, genellikle hüsran olur. “Öfkeyle kalkan, zararla oturur!” Ülkeyi yönetenlerin böyle bir lüksü yoktur!