Savaş devlet doğuruyor
Özcan YENİÇERİ 01 Ocak 1970
Önce şu soruyu sormak gerekir; Savaş mı devleti, devlet mi savaşı doğurur? Duruma bağlı olmakla birlikte devletlerin ebesinin savaş olduğunu ve savaşın devleti doğurduğu birçok tarihi örnekle ifade edilebilir.
Kıbrıs Savaşı'nın KKTC'yi doğurduğunu hemen burada not edelim!
En son olarak Körfez Savaşı'nın Irak'ta Kuzey Irak Kürt Yönetimini devletleştirdiği gözümüzün önündeki somut gerçekliktir.
Libya'daki iç savaşın süreç içinde üniter yapıyı zayıflattığı ve birden fazla devlet ortaya çıkarma ihtimalinin oluşturduğu görülecektir.
Suriye'de sürdürülen savaşın amacı da Suriye'nin üniter yapısını bozarak birden fazla devlet ortaya çıkarmaktır.
Çünkü merkezi otorite zayıflatılmadan çevresel ve yan otoriteler inşa edilemez. Suriye açısından sorun daha anlaşılır bir biçimde şöyle ifade edilebilir; Şam yönetimi güçsüzleştirilmeden PYD/YPG/PKK'nın Kuzey Suriye'deki otoritesi sürekli kılınamaz!
PYD'ye TIR'larla silah taşıyanlar bunu Suriye'nin kuzeyini Şam'dan ayırmak için yapıyorlar. Bu durum açık ve nettir.
Suriye savaşının PYD/YPG devletini doğurması için ABD/İsrail büyük bir heyecanla bekliyor.
Oluşturulmaya çalışılan önce özel ve özerk bir yapı nihai olarak da bağımsızlığa giden bir devlettir!
Düşmana hizmet eden politikalar!
"Çekiç Güç" adı altında Türkiye'de konuşlanan unsurların Türkiye'nin aleyhine olarak Irak'ta PKK'yı koruduğu ve bugünkü Kuzey Irak'ın oluşmasını sağladığı herkesin malumudur.
Kuzey Irak'ta kurulacak Kürt devletinin kadrosunu oluşturmak amacıyla Kuzey Irak'tan ABD'ye Türkiye üzerinden binlerce Kürt taşındığı da biliniyor.
Aynı senaryo bugünlerde Suriye'nin kuzeyinde sahneye konuluyor.
Daha bundan beş yıl önce Kobani'de IŞİD ile YPG savaşırken Peşmergeleri (düşman unsur olan) PKK/YPG'nin yardımına gitmesi için Türkiye üzerinden geçmesine izin vermişti.
Yaşanan süreçte Türkiye'nin Suriye'nin kuzeyinde milli güvenliğini tehdit eden bir "terör koridoru"na izin vermeyeceği şeklindeki kararlı duruşuna karşı ABD, "güvenli bölge" tezini ileri sürdü.
Sonuçta Türkiye ile ABD, Fırat'ın doğusunda 'güvenli bölge' kurulması konusunda anlaşmış durumdadır. ABD'li askerler uygulamayı yürütmek üzere Şanlıurfa'da kurulacak ortak komuta merkezinde Türk subaylarıyla birlikte çalışacakları açıklanmıştır.
Yapılacak görüşmelerle coğrafi kapsamlar, işlerlik ve içeriğin ne olacağı ortaya çıkacaktır. Asıl sorun "güvenlikli bölge"nin ilanı ve uygulamaya geçilmesiyle ortaya çıkacaktır.
Suriye Devleti'nin toprak bütünlüğü içinde olacak olan güvenlikli bölge, hukuken Suriye'ye bağlı topraklarda fiilen Suriye devlet otoritesinin dışında bir yapı olarak kurulacaktır.
Bir anlamda Irak'taki yapının benzeri Suriye'de oluşturulmuş olacaktır.
Kurulacak güvenli bölge orta vadede Şam'daki merkezi hükümetle kanton/özerklik/fedarasyon vb. adı altında bir statü geliştirecektir. Uzun vadede ise bağımsız birleşik Kürdistan'a giden yol açılmış olacaktır. Gidiş o yöne doğru olduğu açıktır.
Bu bakımdan herkesin Suriye'nin geleceğinde ABD ile oluşturulacak bu bölgenin nasıl bir statüye ulaşacağı büyük bir sorundur.
Her ne kadar Türkiye'nin bölgeye yapacağını söylediği askeri hareketini ABD "güvenli bölge" aktraksiyonuyla bir kez daha durdurmuş olsa da asıl hedefinden vaz geçmiş değildir.
ABD her anlamda güvenilir bir ortak değildir. Münbiç'te olduğu gibi her Türkiye'ye karşı söylediklerinin tam tersini yaptılar. Bir yandan Türkiye'yle görüşürken binlerce TIR silahı PYD/YPG'ye vermeye devam etti. Türkiye'yi oyalayarak yorup sonra da kendi istediği çizgiye getirmeye çalışacaktır.
Nitekim Uluslararası Kriz Grubu raporunda ABD'nin "DEAŞ'a karşı yürüttüğü savaşın seyri içinde, bugün alan olarak Lübnan'ın beş kat büyüklüğündeki bir alana yayılan bir devletçiğin meydana gelmesini (midwifing) sağlamıştır." Diyor.
Suriye'nin toprak bütünlüğünü sarsan her türden gelişmenin doğrudan Türkiye'nin milli güvenliğini tehdit eden sonuçları olacaktır. Türkiye kendi aleyhine sonuçları olabilecek hiç bir gelişmeye izin vermemelidir.