DESTANLARIN EFENDİSİ: GENÇOSMANOĞLU
Hicabi Koçak 01 Ocak 1970
D : 25 AĞUSTOS 1929- AĞIN/ELAZIĞ – Ö : 21 AĞUSTOS 1992 -İSTANBUL
METE HAN’IN OTAĞINDAN, ANADOLU ŞAFAĞINA
DADALOĞLU’NDAN, GENÇOSMANOĞLU’NA
Bugün yine bir otağda şölen var.
Yır söyleyen, el şaklatan, gülen var.
Dediler ki: “Otağa bir gelen var!”
Karşılayıp yol açtılar gelene,
Dedem Korkut, yom getirdi şölene.
(N. Y. Gençosmanoğlu; Kopuzdan Ezgiler’den)
Türk Milletinin yüksek seciyesini şiirlerinde, mısralarının yüreğine yıldırım gibi düşürerek, gönüllerimizi tutuşturan Destan Şairimiz Niyâzi Yıldırım GENÇOSMANOĞLU’nu, ölümünün 24'ncü senesine girmekte olduğumuz bu yılda, rahmetle anıyoruz. Bu kapsamda, Milli Düşünce Merkezi’nin tertiplediği anma faaliyeti çerçevesinde; 10 Mayıs 2016 Salı günü, saat 19.00’da, Ankara’nın Hamamönü semtinde bulunan Kabakçı Konağında, merhum şairimiz, hayatı ve şiirleri üzerinden yâd edilecektir. Bütün sevenlerinin katılacağı bu toplantıya, konuşmacı olarak; çok kıymetli kültür, düşünce ve devlet adamı Sadi SOMUNCUOĞLU Beğ; Türk Dili Âlimi Prof.Dr. Ahmet Bican ERCİLASUN Hocamız; Şair-Yazar, gönül ve sanat büyüğümüz Mevlüt Uluğtekin YILMAZ Hocamız; Manas Yayınları kurucusu Şener BULUT Beğ ve merhum şairimizin oğlu Talât GENÇOSMANOĞLU Beğ katılacaktır.
Türk edebiyatının bir şaheseri olan destan şiirimizin serdarı olan bu ünlü ozanımız, 25 Ağustos 1929 tarihinde Elazığ-Ağın’da dünyaya gelir. İlk ve orta öğreniminin ardından, 1946 yılı sonunda Malatya/Akçadağ Köy Enstitüsünden mezun olur. Resmi görevini, çeşitli il ve ilçelerde öğretmen, eğitimci, müfettiş, yönetici, şube müdürü ve yayımcı olarak yerine getirir.1978 yılında İstanbul’da görevli bulunduğu sırada kendi isteği ile emekli olur. 63 yıllık ömrünü millî mefkûremizin yüksek değerleriyle donatan Destanların Efendisi, Türk’ün zaferler ayı olan 21 Ağustos 1992 Cuma günü sabaha karşı vefat eder. Cenazesi bir gün sonra, cumartesi günü ikindi vakti, Üsküdar Selimiye Camiinde kılınan cenâze namazını müteakip, bayrağa sarılı tabutu, aralarında Dilâver CEBECİ ve Mevlüt Uluğtekin YILMAZ’ın da bulunduğu dostlarının omuzları üstünde taşınarak, Karacaahmet Mezarlığında naaşı toprağa verilir. Rabbine kavuşan Destanların Efendisi, aşk ile bağlandığı Türk Milletine, ardında yüksek heyecan ve söyleyişler bırakarak, Malazgirt Zaferi’nden 921 yıl, Büyük Taarruz’dan da 70 yıl sonra, aziz hatırasıyla birlikte Milletinin kalbinde sevgi dolu sonsuzluğa gömüldü…
Niyâzi Yıldırım GENÇOSMANOĞLU, Mete Han’ın Otağından, Anadolu Şafağına yollanan tuğların alemdarıydı. Şiirleriyle Altaylardan kopan bir çığ gibiydi… Bahtımızın yeşerdiği Ergenekon yurtluğundan akan bir pınar olup, mısraların ve hecelerin arasına sızıyordu. Tanrı Dağlarından esen bir yel; Orhun’dan, Selenga’dan, Seyhun’dan, Ceyhun’dan, Aras’tan, Dicle’den, Fırat’tan, Kızılırmak ve Sakarya’dan taşan bir seldi. Sinemizin sedefine dokunan bir eldi. Türkçemizi zirvelere çekti. Zigana’da, Binboğalar’da elvan elvan açan çiçekti..Türkistan ve Anadolu yaylalarının mor sümbülü, gönül bahçemizin gülü, yüreğimizin diliydi.. Câmilerimizin, minarelerimizin sedefkârı ve sadâsı oldu.
Gün geldi Oğuz Han’ın otağında diz vurup boyun kırdı. Gün oldu Bilge Kağan’ın yanında durdu. Kimi zaman derde düştü, Dedem Korkut’un divanında huzur buldu. Alpaslan’ın ordusunda Anadolu kapısına dayanıp, 50 bin tuğu tutan Oğuz’un içinde yer aldı. Balak Gâzi ile at koşturup kılıç çaldı. Kartalların ve Şahinlerin kanatlarında uzaklara süzülüp uçtu. Anladı ötelerin çağrısını, bildi yüreğinin ağrısını, Kızılelma’ya koştu. Bazen sazaklarda, bazen koyaklarda eyleşip derdiyle halleşti. Kopuzun nağmesinde, ozanın sesinde, mehterin gürlemesinde şevk oldu. Serhatlarda türkülere yoldaş, akıncılara koldaş, ariflere sırdaş, gariplere arkadaş oldu. Karacaoğlan ve Seyranî’de güzelleme; Dadaloğlu ve Köroğlu’nda Koçaklama; Kerkük’te hoyrat, yaylalarda bozlak, toroslarda, ovalarda barak olup çınladı. Elazığ’da çayda çıra, Erzurum’da bar, Efelerle zeybek, Kırklar Ceminde semah, cenk meydanında silâh, kutlu gecelerin ufkuna düşen sabah oldu. Zaman akıp geçti ‘Hüma Kuşu’ Türk’ün semasından gider oldu; Ozan yüreği durur mu, vatanı için coştu, İstiklâl yoluna düştü; Ankara’ya gider oldu, Atatürk’e asker oldu.. Şiirlerini vatan ve millet sevgisinin en samimi ifadeleriyle yoğurdu. Bugün bu büyük şairin güçlü ve coşkun şiirleri, Türk Milleti’nin en buhranlı günlerinde dahi, asil gençlerimizin zihninden ve sinesinden fışkırıp, o mübârek dillerinden, gök gürlemesini andıran sesleriyle birleşerek, sarsılmaz inançlarının ilânını bizlere göstermektedir. İşte bu sesler, sisleri dağıtmaktadır…
Gönlünü Türk Destanlarına kopuz yapmış büyük Türk Şairi Niyazi Yıldırım GENÇOSMANOĞLU, tarihten akıp gelen bir ırmak gibi şiirlerinde çağlamaktadır. Destanlar vadisinin çıkardığı, kendisinden önceki Türk ozanları gibi:
Aprın Çur Tiğin
Kül Tarkan
Sıgku Seli Tutung
Ki Ki
Paratyaya
Asığ Tutung
Çisuya Tutung
Kalım Keyşi
Çuçu
Niyâzi Yıldırım GENÇOSMANOĞLU, bu destan şairlerimizin devamıdır. Millî veznimizin, estetiğimizin ve sanatımızın billur pınarlarından beslenmiştir. Güzel Türkçemizin büyüleyici tesiri, kelimelerin seçimindeki özen, dizeler arasındaki ahenk, kafiyelerdeki zenginlik ve zerâfet, ince bir musiki ile bezenerek, şiirin okunuşuna ayrı bir tat katmaktadır.
Merhum Şairimizin kitap haline getirilmiş şiirleri: Bozkurtların Ruhu, Bozkurtların Destanı, Alperenler Destanı, Boğaç Han Destanı, Destanlar Burcu, Destanlarda Uyanmak, Gençosman Destanı, Kopuzdan Ezgiler, Kürşad İhtilâli Destanı, Malazgirt Destanı, Salur Kazan Destanı başlıklı kitaplarında yer almaktadır.
Ölümünden önce üzerinde çalıştığı, basılmamış, yarım kalan veya bulunamayan konu başlıkları ise şöyledir: Millî Mücadele Destanı (Bu eser, dosya halinde Kültür Bakanlığına teslim edilmiş, halen bulunamamıştır), Satuk Buğra Han Destanı (Akıbeti bilinmiyor), Medine Müdafii Fahrettin Paşa’yı ve Medine Müdafaasını konu alan “Medine Destanı” (Bu eserin de ön çalışma müsveddelerine ulaşılamamış). Bu hazırlıklarına ilâveten, ilk çalışmalarından olduğu bildirilen ve 1952 yılı içerisinde hazırlandığı belirtilen: “Türkiye’de Göçmenler ve Türklük Şuuru” başlıklı çalışması basılmamış ve dosyasına da ulaşılamamıştır. (Arif YILMAZ; N.Y.GENÇOSMANOĞLU, Hayatı ve Şiir Sanatı, Atatürk Kültür Merkezi Bşk. Yay. Ankara. 2000).
Niyâzi Yıldırım GENÇOSMANOĞLU’nun “Aylardan Ağustos, günlerden Cuma” mısraı ile başlayan Malazgirt Marşı’nın TRT’de okunması 30 AĞUSTOS 1997’de sansüre uğramış ve yayından kaldırılmıştır. Ancak, şiirin okuyucusu olan Nedret Selçuker tarafından açılan dava kazanılmıştır. (ZAMAN, 8.8.2001)
Merhum şairin MALAZGİRT MARŞI, 1971 Yılında, Malazgirt zaferinin 900. yıl dönümünde Selçuklu Tarih ve Medeniyeti Enstitüsü tarafından açılan yarışmada birinci seçilerek, ”Malazgirt Marşı” olarak kabul edilmiş ve Bahri Yüzlüer tarafından bestelenmiştir. (A.YILMAZ, a.g. e.)
Destan Şairimiz Niyazi Yıldırım GENÇOSMANOĞLU’nun adalet kavramını konu alan :
Ekmek, su, aş bulmak gecikebilir
Temele taş bulmak gecikebilir
Devlete baş bulmak gecikebilir,
Adalet gecikmez tez verilmeli.
Şiirinin dört mısrasının, Adalet Bakanlığının İl ve İlçelerde bulunan Adliye Binalarının girişine, çerçeve içinde asılması kararı verilmiştir. Ayrıca, merhumun birçok şiiri bestelenmiş ve çeşitli sanatçılar tarafından okunmuştur. Yine bazı şiirlerindeki mısralar, TV dizilerinde seslendirilmiştir.
Destanların Efendisi, şimdi cennette sevdikleriyle beraberken, bu dünyada kalan ırkdaşlarının kendi şiirlerini okurken duydukları heyecanın, yürek çırpınışlarını, şimşek bakışlarını, ter pırıltılarını, göğüs kabarışlarını, başlarının yükselişlerini hoşnutluk içinde izliyorlardır.
Büyük Destan Şairi Niyazi Yıldırım GENÇOSMANOĞLU’nun gürleyen mısraları, aziz vatanımızın semalarında ve sevdiklerinin dimağlarında hoş bir sadâ olarak kalacaktır.
Ruhu şâd olsun…