Yükselen milliyetçilik değil
Yasin DOĞAN 20 Mart 2007
İki-üç gündür gündemde olan milliyetçilik araştırmasına göre yükselen "etnik" milliyetçilik değil, tepkisel olarak gelişen bir "milli refleks"…
Öncelikle şunu vurgulamak gerekir: Yükselişe geçen bir milliyetçilikten ziyade milliyetçiliğin yükselişe geçtiğine dair bir kanaat var. Bu algılamayı besleyen rasyonel sebepler de var elbette, ama olgunun kendisi rasyonellikle değil, duygusallıkla ilgili.
Eğer milliyetçilik gerçekten yükselişe geçseydi bunun siyasi ve toplumsal sonuçları daha somut şekilde su yüzüne çıkardı.
Bugün yaşanan önemli oranda "duygusallık"tır.
Türkiye gibi ciddi bir değişim-dönüşüm sürecinden geçen ülkelerde değişimin hızına ve yönüne göre benliğini ve özünü koruma, karakterinden taviz vermeme güdüsü etkili oluyor.
Değişime tamamen karşı olan kesimlerden değişime az da olsa kuşkucu bakan, değişimin toplumun özünü sarsabileceğinden endişe eden kesimlere kadar bir çok grupta korumacı refleks önplana çıkıyor.
Avrupa Birliği ile müzakere sürecinde geçen tüm ülkelerde benzer bir durum ortaya çıkmış.
Bugün Türkiye'de de benzer şeyler yaşanıyor. Avrupa ülkelerinden Türkiye'nin üyeliğine dair yöneltilen eleştiriler çoğu zaman hakkaniyet sınırlarını aşarak hakarete varabiliyor. AB'nin kurumsal olarak tavrı da çifte standart, dayatma ve iki yüzlülük şeklinde tezahür edebiliyor. Türkiye'nin Avrupa Birliği'ne üyeliğini gönülden destekleyen kesimler bile bu tavırlar karşısında tepkisiz kalamıyor.
Rasyonel olarak "AB'ye evet" diyenler duygusal olarak AB'ye rest çekmek istiyor.
Türkiye gibi samimiyetin, duygusallığın ve beşeri değerlerin daha yoğun olduğu toplumlarda olup biten her şeyi rasyonel getiri ve götürüsüyle değerlendirmek, her durumda serinkanlılığını korumak çok da kolay olmuyor.
Ayrıca PKK'nın eylemleri, DTP'lilerin kışkırtıcı beyanları, ABD'nin Ortadoğu'daki kuvvete dayanan politikaları, Kuzey Irak'lı Kürt liderlerin Türkiye'ye kafa tutan sözleri,
KKTC'ye yönelik izolasyonların kaldırılmaması, Rumların ve Ermenilerin Türkiye karşıtı lobi çalışmaları bu tepkiselliği körüklüyor.
Bu tepkiselliği ve duygusallığı klasik milliyetçilikle birebir örtüştürmenin ne derece doğru olacağı tartışmalıdır.
Ancak bu olgunun milliyetçiliğin ırkçı, dışlayıcı ve kafatasçı versiyonuyla örtüştürülemeyeceği kesindir. Bugün yaşanan haksızlık, olumsuzluk veya yanlışlıklara duygusal olarak tepki gösterenlerin çoğunun geçmişte milliyetçilikle hiçbir ilişkisi olmamıştır, muhtemelen gelecekte de olmayacaktır.
Eğer bu durumu klasik milliyetçilik olarak görürsek, bunun sosyal ve siyasal tezahürlerinin niçin ortaya çıkmadığını izah edemeyiz.
Yaşanan haklı bir duygusal tepkiselliktir. Akılcı ve gerçekçi politikalarla birlikte yürümediği takdirde ise Türkiye'nin milli çıkarlarına hizmet edemez.