ŞAH ABDÜLAZÎM
Mustafa Öz 01 Ocak 1970
İmamzâde Abdülazîm olarak da anılır. Hayatı hakkında günümüze pek az bilgi ulaşmıştır. Muhtemelen 200 (815) yılından önce Medine’de doğdu. Kaynaklarda dokuzuncu imam Muhammed et-Taki ile oğlu Ali en-Naki’nin taraftarlarından olduğu nakledilir. Abbâsî Halifesi Mütevekkil-Alellah’ın İmam Ali en-Naki ile yakınlarının Medine’den ayrılıp Sâmerrâ’ya gitmelerine dair 233 (848) yılında verdiği emir gereğince Abdülazîm’in de Ali en-Naki ile birlikte Sâmerrâ’ya gittiği tahmin edilmektedir. Şîa ricâliyle ilgili eserlerde onun Ali en-Naki’nin mensuplarından olduğu kabul edilirse de on birinci imam Hasan el-Askerî’nin bağlıları arasında yer aldığı da zikredilmektedir (Tûsî, er-Ricâl, s. 417, 433). Sâmerrâ’da ne kadar kaldığı bilinmeyen Şah Abdülazîm, muhtemelen Abbâsî Halifesi Mu‘tez-Billâh zamanında can güvenliğiyle ilgili bazı sebepler dolayısıyla İran’a kaçtı. Taberistan’da kaldığı bu dönemde gizlenip izini kaybettirmeye çalıştı, daha sonra Rey’e gitti. Çağdaşlarından Ahmed b. Muhammed b. Hâlid el-Berki’ye göre Rey’de bulunduğu süre içinde kimliğini gizlemek zorunda kaldı ve Serbânân’da Sikketülmevâlî adlı semtte bir Şiî’nin evinde oturdu. Burada zamanını öğrenim ve öğretimle, ayrıca sûfîlere has riyâzetle geçirdi. O dönemde küçük bir şehir olan Rey’de kendini gizlemekle birlikte halk arasında tanınmaya başladı. Şah Abdülazîm, küçük bir Şiî toplumunun bulunduğu Rey’de seyyid olarak, İmam Ali en-Naki’nin dostu, yakını, hadis âlimi ve iyi bir hoca sıfatıyla önemli bir mevki kazanmış olmalıdır. Ali en-Naki’nin Rey’den kendisini ziyarete gelen bir kişiye, Şah Abdülazîm’e soracağı dinî meselelere onun vereceği cevaplara güvenmesini söylediği nakledilir. Şah Abdülazîm, muhtemelen 250 (864) yılından bir süre önce Rey’de vefat etmiş ve aynı yerde defnedilmiştir.
Şah Abdülazîm’in V. (XI.) yüzyıla kadar kullanılan ve alıntılar yapılan eserleri günümüze intikal etmemiştir. Küleynî, İbn Bâbeveyh el-Kummî (Şeyh Sadûk) ve diğer bazı Şiî hadisçileri, özellikle Muhammed et-Taki ve Ali en-Naki’den yaptıkları nakillerin râvileri içinde Abdülazîm’e de yer vermişlerdir. Kaynaklarda adı geçen eserleri şunlardır: Kitâbü Yevm ve leyle (günlük ibadetlere dair bir eserdir), Rivâyâtü ?Abdil?a?îm, ?u?abü Emîri’l-mü?minîn (Hz. Ali’nin hutbelerini içeren bir eserdir), Müsned-i ?azret-i ?Abdül?a?îm ?asenî (nşr. Utâridî Koçânî, Kum 1382). Şah Abdülazîm’in ölümünden bir asır sonra Rey’de Büveyhîler’in başveziri olan Sâhib b. Abbâd onun nesebi, ilmi ve faziletlerine dair kaleme aldığı er-Risâle fî a?vâli ?Abdil?a?îm el-?asenî adlı eserde tevhid ve adl konusundaki düşüncelerini tasvip ettiğini belirtmiştir. Buna göre Şah Abdülazîm’in bu konulardaki fikirlerinin Şîa ve Mu‘tezile’nin görüşleriyle uzlaştığını söylemek mümkündür. İbn Bâbeveyh el-Kummî A?bârü ?Abdil?a?îm b. ?Abdillâh el-?asenî adlı bir risâle telif etmişse de eser günümüze ulaşmamıştır.
Abdülazîm el-Hasenî’nin İmamzâde olarak da anılan kabri öyle anlaşılıyor ki ölümünden hemen sonra Şiîler tarafından ziyaret edilmeye başlanmıştır. Kabri’nin üzerinde ilk türbe burasını meşhed diye nitelendiren Sâhib b. Abbâd zamanında inşa edilmiştir. Türbeyi Selçuklular’ın Şiî veziri Mecdüddin Berâvestânî el-Kummî tamir ettirmiş ve türbe, I. Şah Tahmasb zamanında büyük ölçüde genişletilerek zengin vakıflarla desteklenmiştir. 1270’te (1854) Kaçar Hükümdarı Nâsırüddin Şah tarafından yaldızlı tezyinat uygulanan türbe zamanla buraya sığınanlara dokunulmayan emin bir yer haline gelmiştir. Türbeye sığınanlardan biri de Cemâleddîn-i Efganî’dir. Paris’te Muhammed Abduh’la birlikte el-?Urvetü’l-vüs_?a dergisini çıkaran Efganî, Tahran’a ikinci gelişinde Kaçar Hükümdarı Nâsırüddin Şah’la araları açılmış, hayatından endişe duyunca 1891 yılında buraya sığınarak yedi ay şahla mücadelesini sürdürmüştür. Nihayet şahın emriyle türbeye giren askerler, mekânın dokunulmazlığını çiğneyip Efganî’yi buradan çıkarmış ve Osmanlı sınırına bırakmıştır.