« Ana Sayfa »      « İlkelerimiz »

BAŞBUĞ TÜRKEŞ

ELMALILI HAMDİ YAZIR MEÂLİ

İrfan YÜCEL

Alparslan TÜRKEŞ

Alparslan TÜRKEŞ

Seyid Ahmed ARVASÎ

Ayhan TUĞCUGİL

M. Metin KAPLAN

Namık Kemal ZEYBEK

Prof. Dr. İBRAHİM TELLİOĞLU

05 Eyl

2019

SÂBİT

Turgut Karacan 01 Ocak 1970

Bosna’nın Uziçe kasabasında dünyaya geldi. Asıl adı Alâeddin Ali olup “Sâbit” mahlasıdır. Doğum tarihi bilinmemekle birlikte hakkında araştırma yapan Rypka onun 1650 yılı civarında doğmuş olabileceğini söyler. İlk eğitimini Müftü Halil Efendi’den aldıktan sonra İstanbul’a gitti ve Kaptanıderyâ Seydizâde Mehmed Paşa’nın himayesine girdi. 1089’da (1678) paşanın aracılığıyla mülâzım, aynı yıl La‘lîzâde ailesine damat oldu. 40 akçe maaşla müderrisliğe başladıktan sonra Çorlu ve Burgaz kadılıklarında bulundu. 1098’de (1687) Kırım Hanı Selim Giray’a bir kaside yazarak ondan görev istedi; ardından hana ithaf ettiği “Zafernâme” adlı manzumesi beğenilince sâniye rütbesiyle Kefe’ye kadı tayin edildi.

Sâbit, 1103’te (1692) Ebûsaidzâde Feyzullah Efendi’nin ikinci şeyhülislâmlığı döneminde günlük 50 akçe maaşla Tekfurdağı (Tekirdağ) müftülüğüne getirildi ve Rüstem Paşa Medresesi’ne hâriç derecesiyle müderris oldu. Sekiz yıl kaldığı bu görevde iken Edhem ü Hümâ adlı mesnevisini yazmaya başladı, divanını tertip etti ve “Şehrî” mahlaslı bir de şair yetiştirdi. Mûsıle-i Sahn pâyesiyle 1112 (1700) yılında Saraybosna mevleviyetine tayin edildiyse de iki yıl sonra görevden alındı. Önceki yıllarda oğlu İsmail’in Tunca nehrinde boğulması yüzünden büyük üzüntü yaşadığı şiirlerinden anlaşılan Sâbit bu sırada diğer oğlu İbrâhim’i de kaybetti (1115/1703). Râmi Mehmed Paşa’ya yazdığı, duygu ve şikâyetlerle yüklü dokuz kıtalık ünlü terciibendi bu üzüntülü dönemin ürünüdür. Uzun bir mâzuliyetin ardından 1117’de (1705) Konya mevleviyetine gönderilen Sâbit kısa bir müddet sonra bu görevden ayrılıp İstanbul’a döndü. Zilkade 1119’da (Şubat 1708) Diyarbekir mevleviyetine tayin edildi. Bu görevde iki yıl kalıp İstanbul’a dönünce vefatına kadar başka görev almadı. 3 Şâban 1124’te (5 Eylül 1712) vefat etti. Kabri Topkapı Maltepe Kabristanı’nda Mes_nevî şârihi Sarı Abdullah Efendi’nin ayak ucundadır.

XVIII. yüzyıl başlarında adından sıkça söz edilen Sâbit’in şiirlerinde yerli ve yeni olma özelliğinin birlikte yürüdüğü, divan şiirinin geleneksel ve duygusal idealizminin kırıldığı, realizm, müstehcenlik ve mizah gibi unsurlara yer verildiği görülmektedir. Sâbit halk ağzındaki kelimeleri atasözleri ve deyimlerle harmanlayarak şahsî bir üslûp oluşturmuştur. Bundan dolayı manzumelerinde onu çağdaşlarından farklı kılan garip bir tarz ve değişik bir haz dünyası vardır. Dikkate değer bulduğu ve zevk aldığı her kelime onun şiirine girmiş, manzumelerindeki renkli ve canlı mısralar Tanzimat’ta kendini gösterecek olan yerli, millî bir edebiyatın müjdecisi olmuştur. Şiirlerinde söz oyunlarıyla birlikte alay ve maddî hazlar önemli bir yer tutar. Konu ve biçim yönünden gelenekleri zorlaması, divan şiirinin alışılagelen konuları arasına günlük hayatı ve olayları katması bir tür yenilik olarak değerlendirilebilir.

Sâbit’in kasidelerinde klasik anlamda olgunluk bulunmasa da bunların şekil ve muhteva bakımından geleneğe bağlı olduğunu söylemek mümkündür. Nâdirî’ye nazîre olan “Mi‘râciyye”si son derece samimi ve şairane olup türün önemli bir örneğidir. Didaktik ve realist karakterdeki “Ramazâniyye”si bu aydaki sosyal hayatın anlatıldığı coşkulu bir manzume olarak dikkat çeker. Hikemî tarzda yazarken Nâbî’ye yaklaşırsa da bu alandaki başarısı bazı mazmunları, atasözlerini, deyimleri ve yerli malzemeyi kullanmakla sınırlı kalır. Lafızla fazla meşgul olması yüzünden gazelleri zaman zaman kuru ve donuktur. Seyyid Vehbî, Nedîm, Sünbülzâde Vehbi, Enderunlu Fâzıl, Sürûrî gibi şairleri etkileyen Sâbit’in birçok şiirine Keçecizâde İzzet Molla tarafından nazîre yazılmıştır. Bayramiyye tarikatına olan ilgisi La‘lîzâde ailesinden, Mevlevîlik’le ilgisi de Mevlânâ Celâleddîn-i Rûmî’ye duyduğu sevgiden kaynaklanan şair bunun dışında tasavvufa pek itibar etmemiş görünmektedir.

Eserleri. Sâbit’in bir divanı ile yarım kalmış bir mesnevisi yanında bazı küçük hacimli mesnevileri vardır. Bütün eserlerinin kendi el yazısıyla olan nüshaları Azerbaycan İlimler Akademisi’nde bulunmaktadır (Asiye Mehmedova, Alaeddin Sâbit’in Otograf Külliyatı, Azerbaycan SSR El Yazmaları Fondu, Bakü 1961, nr. M-25/9942). 1. Divan. Klasik divan tertibinde olup bir mi‘raciyye, iki na‘t, otuz dokuz kaside, altı gazel-i müzeyyel, üç tahmîs, kırk dört tarih, 355 gazel, iki terciibend, kırk beş kıta, yirmi dört rubâî, 182 müfred ve beş lugazdan meydana gelmektedir. Sadece İstanbul kütüphanelerinde otuz sekiz nüshası bulunan divanın sekiz nüsha üzerinden karşılaştırmalı bir neşri Turgut Karacan tarafından gerçekleştirilmiştir (bk. bibl.). Eserin İstanbul Üniversitesi Kütüphanesi’ndeki nüshası (TY, nr. 2901) Müstakimzâde hattıyla olup tashih ve ilâveler dolayısıyla değerli bir yazmadır. 2. Zafernâme. II. Süleyman zamanında Avusturya seferine çağrılan Kırım Hanı Selim Giray adına yazılmıştır. Gazânâme ve Selimnâme olarak da anılan eserin bazı kaynaklarda Kaçanik ya da Macar seferiyle ilgili olduğu söylenirse de Selim Giray’ın kazandığı Prekop zaferini anlatır. 426 beyitlik mesnevi Ebüzziyâ Mehmed Tevfik (İstanbul 1299, 1311), ayrıca Turgut Karacan tarafından incelemeyle birlikte (Sivas 1991) yayımlanmıştır. 3. Edhem ü Hümâ. Yarım kalmış olan bu mesnevide Belh şehrinde sakalık yapan Edhem adındaki gencin hükümdarın kızı Hümâ’ya olan aşkı anlatılır. İstanbul Üniversitesi Kütüphanesi’nde (TY, nr. 2901) Sâbit külliyatı içinde en geniş nüshası yer alır. 4. Derenâme (Hâce Fesâd, Söz Ebesi). Müstehcen bir ilişkiyi konu alan 169 beyitlik mesnevide tasvirler ve benzetmeler çok kabadır. Mesneviyi Turgut Karacan bir broşür halinde yayımlamıştır (Sivas 1990). 5. Berbernâme. Turgut Karacan tarafından neşredilmiş (Çevren, XVII/76 [Mart-Nisan], Priştine 1990) doksan sekiz beyitlik bu müstehcen mesnevide Ali adında bir berber çırağının aldatılarak bir eğlenceye alet edilmesi anlatılır. Şairin Amrü-Leys adlı kırk üç beyitlik manzumesi Amr b. Leys adlı padişahla bir sipahi arasında geçen ilginç konuşmaları içerir (Sivas 1990). Şairin son üç mesnevisi divanının yazma nüshalarında da mevcuttur (İÜ Ktp., TY, nr. 1318, 2901, 3288; TSMK, Hazine, nr. 877, 901, 1620, Bağdat Köşkü, nr. 163; Süleymaniye Ktp., Hüsrev Paşa, nr. 522/1). Kaynaklarda Sâbit’in bir hadîs-i erbaîn tercümesi ve şerhi yazıp 1120’de (1708) III. Ahmed’e sunduğu belirtilmektedir.

Ziyaret -> Toplam : 125,29 M - Bugn : 46862

ulkucudunya@ulkucudunya.com