İbn Kayyim El-Cevzi (1292-1350)
01 Ocak 1970
İslam ilimlerinin birçok dalında eser veren ve Hanbeli mezhebinin meşhur alimlerinden olan İbn Kayyim, 1292 yılında Dımaşk’ta doğdu. İbnKayyim lakabıyla meşhur oldu. Dımaşk’taki Cevziyye medresesinin kayyimi (medrese ve cami hizmetini gören kimseler içinkullanılan isim) olan babası Ebu Bekir’in bu özelliğinden dolayı, kendisi "İbn Kayyim" olarak tanındı. Künyesi,Ebu Abdullah Şemseddin Muhammed bin Ebu Bekir bin Eyyüb ez-Zürai ed-Dımaşki el-Hanbeli şeklindedir.
İlk derslerini babasından aldı. Arap dili ve edebiyatı alanında Mecdüddin Ebu Bekir bin Muhammedet-Tunisi ve Muhammed bin Ebü’l-Feth el-Balebekki’den kelam ve usul alanında, Şafii usul alimi Safiyüddin el-Hindi’den fıkıhalanında, Mecdüddin İsmail bin Muhammed el-Harrani ve Takıyüddin İbn Teymiyye’den çeşitli İslami ilimler alanındaders aldı.
İbn Kayyim, 1336 yılından itibaren imamlık ve hatiplik yaptı. İbn Teymiyye’nin vefatından sonraSadriyye Medresesinde ders vermeye başladı. Bu hocalık vazifesini vefatına kadar sürdürdü ve çok sayıda talebe yetiştirdi.Yetiştirdiği talebeleri kendisinden sonra söz konusu medresede ders verdiler.
Memluk idaresinin, hocası İbn Teymiyye’ye uyguladıkları baskıdan İbn Kayyim de nasibini aldı. Hazretiİbrahim’in kabrinin ziyareti için yapılan yolculuğa karşı çıkması, hapse atılmasına sebep oldu. Bunun dışındahocası ile beraber Dımaşk Kalesinde hapsedildi ve İbn Teymiyye’nin vefatından sonra serbest bırakıldı. Bir çok kişidenders aldığı halde en fazla etkilendiği kişi olan İbn Teymiyye’den hiç ayrılmadı. Bu sebepledir ki, çoğu zamanisimleri beraber anıldı.
Kitaba olan merakından dolayı çok sayıda eser toplayarak zengin bir kütüphane vücuda getirdiğirivayet edilmektedir. Hac farizası için birkaç kez Mekke’ye seyahat etti. Bunun dışında Kahire, Kudüs ve Nablus gibişehirleri de ziyaret etti. 1350 yılında memleketi Dımaşk’ta Hakk’ın rahmetine kavuştu. Cenazesi Babüssagir Mezarlığına,annesinin yanına defnedildi.
İbn Kayyim, genel olarak usulde Hanbeli mezhebi çerçevesinde hareket etti. İbn Teymiyye ile birlikteSelefiyye ekolünün ileri gelenlerinden biri olarak kabul edilir. Hocasının fikirlerini en fazla yayanlardandır. Çalışmalarındaadalet ve toplum yararı için dini ve sosyal ıslah projeleri üzerinde fikirlerini beyan etti. Şeriatın ruhunu anlayarak,toplumsal olayları bu çerçevede değerlendirmeye çalıştı. Taklidin sebep olduğu fikri durgunlukla mücadele etti.
İbn Kayyim, bir kabrin özel bir sebeple ziyaret edilemeyeceğini savundu. Çok teferruatlı ve çok yönlübir alim olmakla birlikte, ifrata kaçtığı durumlar da oldu. Vehhabilerin büyük imamlarından olup, Muhyiddin-i Arabi(ks) gibi büyük zatlara karşı fazla hücumda bulundu. İbn Teymiyye ile beraber Şialara karşı Ehl-i Sünnetin görüşleriniifadede gösterdikleri tutum tenkit edildi. Bu ekol mensupları, Hazreti Ebubekir’in (ra) Hazreti Ali’den üstünlüğünü müdafaaedelim derken, Hazreti Ali’nin kıymetini düşürdüler. Harika faziletlerini sıradan hale indirgediler. Bir çok evliyayıinkar ve tekfir ettiler. (Mektubat, s. 353)
İfrata kaçan fikirlerinin yanında, Risale-i Nur’da, tahkik ve tenkit yönlerine de dikkat çekildiğini görüyoruz.Mesela; hadislerin çok ince bir çalışmanın sonucu olarak tetkik edilip, sahih olanla olmayanın birbirinden ayırtedilmesinde önemli katkılarda bulundu. Bu meyanda şu tespitin yapıldığını görüyoruz; "İbn Cevzî gibi şiddetlibinler münekkitler çıkıp, bazı mülhidlerin veya fikirsiz veya hıfzsız veya nâdanların karıştırdıkları mevzuehadisi tefrik ettiler, gösterdiler." (Mektubat, s. 113) Yine hadis konusunda, tetkik ve incelemenin boyutlarının daaşıldığı gözlenmiştir. Bediüzzaman Hazretleri bu konuda da şu ifadelere yer vermektedir: "İbn-i Cevzî gibibazı muhakkikler, tenkitte ifrat edip, bazı ehadis-i sahihaya da mevzu demişler. Fakat her mevzu şeyin manası yanlıştırdemek değildir; belki ‘Bu söz hadis değildir’ demektir." ( Mektubat, s. 95)
Hadis alanında yaptığı çalışmaları değerlendirilirken ise; "… meşhur allâmelerden vetashihte çok müşkülpesent, hatta çok sahihlere mevzu deyip kabul etmeyen İbn Cevzî …" (Mektubat, s. 125)ifadeleri kullanılmıştır. Hatta bazı hadislere mevzu demesi taaccüple karşılanmıştır. Dikkat edilmesi gerekenhusus, her zayıf veya mevzu hadisin manasının yanlış olmadığıdır. Bir hadisin ananevi senedi ve sahihliği kesinolmayabilir ancak, manası hak ve hakikat olabilir. (Şualar, s. 364)
İbn Kayyim, belli bir mezhebe bağlanmanın gerekmediği görüşündedir. Ona göre bir mezhebe bağlanmak,doğrudan doğruya sahabe ve tabiine ulaşma, başvurma imkanını ortadan kaldıracak, bazı sahabelerin görüşlerininsafdışı kalmasını netice verecektir. Buradan hareketle, devlet adamlarının belli bir mezhebin görüşüne görehareket edecek bir kadıyı atayamayacağını savunur.
İbn Kayyim, herkesin içtihat edemeyeceği görüşündedir. Taklit edilmesi caiz olan birinin taklitedilebileceğini savunur. Ancak, taklit eden kişinin, uyduğu görüşü diğer görüşlerden daha doğru saymaya hakkınınolmadığını belirtir. Siyasi konularda ise dine aykırılık/uygunluk ölçüsüyle hareket etmiştir. Herhangi bir durumhakkında vahiy inmemiş ve Hazreti Muhammed’in (asm) sünneti içinde yer almamışsa, toplum düzenini sağlayıcı veinsanların durumlarına uygun kural ve tedbirler siyaset dairesi içinde yer alabilir, demektedir.
Akıl ve vahyin çatışmadığını savunur. Dinin amacının bizzat Allah’ı tanıma, O’nu sevme, O’naitaat etme ve yakınlaşma olduğunu dile getirir. Allah marufu emreder, münkeri nehy eder ifadesini; akıl ve fıtratauygun olanı emreder, aykırı olanı yasaklar şeklinde izah eder. Vahyin, akıl ve fıtratta var olanı açıklayıcı,onaylayıcı ve hatırlatıcı olarak geldiğini, belirtir. "Peygamberlerin tebliğleri ile selim fıtratlar birleştirereksahih akılların temize çıkardığı güzel ameller vücuda geldi. amellerin güzelliği neticesinde de din, fıtrat ve akılbuluşarak ittifak etmiştir." der.
İbn Kayyim, Allah’ın Peygamber Efendimiz’e (asm) "neyi kast ettiğini açıklama" yetkisini verdiğigörüşündedir. Ona göre Hz. Peygamber, Allah adına hüküm koyabilir. Resulullah, Allah’ın özel ve genel ifadelerlekast ettiği anlamı açıklar; hüküm ve fetvaları da kitap kaynaklıdır. Dolayısıyla, Peygamberimizin bütün sözleriAllah adına yapılmış açıklamalardır. Bu sebepledir ki, Peygamberimizden sahih olarak gelen bir söz, hiç bir insanınsözü sebebiyle terk edilemez.
Ona göre, sahabeler, ümmetin en fakihi, en alimi, dini hükümlerin maksat ve hikmetlerini en iyi bilen kişileridir.Sahabeler içtihat yaparken hata da isabet de edebilirler. Her iki halde de ecir kazanırlar. Sahabelerin bilgileriylesonrakilerin bilgileri arasındaki fark, her iki gurubun faziletleri arasındaki fark gibidir. Bunun yanında; "Sahabeve tabiinin rehberliğinden daha mükemmel yoktur" demek suretiyle, tabiinin görüşlerini de yüceltmiştir. (H. YunusApaydın; "İbn Kayyim el-Cevziyye", TDVİA., XX. Cilt, s. 114)
İtikadi konularda Selefiye anlayışına mensup olup, kelamcıları aşırı şekilde eleştirmiştir.Hazreti Muhammed (asm) ile ashabının gittiği yolu gerçek anlamda Selefiyye alimlerinin temsil ettiğini savunmuştur. Diğermezheplerin, kendilerine uymayan görüşleri tevil adı altında tahrif ettiklerini, kendi kanaatlerinin mutlak doğruluğunainandıklarını iddia etmiştir. Tasavvuf mensuplarını da eleştirerek, onların görüşlerinin Kur’an ve Sünnet ile karşılaştırılıp,uygun olmayanların reddedilmesi gerektiğini belirtmiştir. Bu meyanda, İslam anlayışındaki gerçek bilginin deliledayandırılması gereğine vurgu yapmıştır.
Çok yönlü bir alim olan İbn Kayyim, yüze yakın eser bırakmıştır. Akaid, ahlak, tasavvuf, tefsirgibi değişik dallarda eser kaleme almıştır. Hayatı ve görüşleri, yaşadığı zamandan itibaren dikkat çektiğinden,kendisi ve eserleri ile ilgili olarak çok sayıda çalışma yapılmıştır.