« Ana Sayfa »      « İlkelerimiz »

BAŞBUĞ TÜRKEŞ

M. METİN KAPLAN

ELMALILI HAMDİ YAZIR MEÂLİ

İrfan YÜCEL

Alparslan TÜRKEŞ

Alparslan TÜRKEŞ

Seyid Ahmed ARVASÎ

Ayhan TUĞCUGİL

M. Metin KAPLAN

Namık Kemal ZEYBEK

Prof. Dr. İBRAHİM TELLİOĞLU

30 Eyl

2019

NEŞÂTÎ, Ahmed Dede

1085-1674 01 Ocak 1970

Klâsik Türk edebiyatının 17.yüzyılda yetiştirdiği büyük şairlerden biri olan Neşâtî Edirneli olup kaynaklarda hayatı hakkında geniş bilgi bulunmamaktadır. Şairin doğum tarihi bile bilinmemektedir. Neşâtî’den bahseden kaynaklar adının Ahmed olduğunda birleşirlerken (Çapan 2005: 595; Rızâ 2002: 99); Sâkıb Dede adının Süleyman olduğunu kaydeder (Sâkıb Dede 43 Va 1462: 130b). Safâyî, Rıza, Abdurrahman Hibrî ve Süleyman Sadettin, şairin ilk dönemlerinde Semendî mahlasını kullandığını, kendisine sunduğu kasideyi beğenen devrin şeyhülislâmı (Bahâyî Efendi olmalı) Neşâtî’ye, “Çelebi sen bir müstaid âdeme benzersin, lâkin Semendî at canbazı dimekdür. Şimden sonra mahlasun Neşâtî olsun” deyince bu mahlası kullanmaya başlamıştır (Çapan 2005: 595).

Neşâtî, zamanında geçerli olan ilimleri öğrendikten sonra Gelibolu Mevlevîhanesi’nde Ağa-zâde Şeyh Mehmed Dede’den inabet alıp bu tarikate intisap eder (Faik Reşat 1312: 165). Şeyhî bu olayı şöyle anlatır: “Tahsîl-i ma’ârif-i ilmiye ve tekmil-i âdâb-ı resmiye eyledükde küberâ-yı mevleviyyeden Gelibolu Mevlevîhânesi’nde seccâde-nişîn-i irşâd olan Ağa-zâde Şeyh Mehmed Efendi hidmetlerine vâsıl ve şeref-i bey’atlerine nâ’il olup bir müddet hidmetlerinde kıyâma âgâz itdükden sonra irşâd-ı erbâb-ı isti’dâda mücâz olmışlar idi” (Özcan 1989: 569). Bu cümlelerden şairin Ağa-zâde’den hilâfet aldığı ve insanları irşatla görevlendirildiği anlaşılmaktadır. Neşâtî, 1030/1621 tarihinde İstanbul’da yaşanan şiddetli soğuktan dolayı denizin donmasına tarih düşürdüğüne göre bu tarihte, şehirde bulunmuş olmalıdır. Ayrıca şiirde bir hayli ustalık kazandığı dolayısıyla olgun yaşta bulunduğu tahmin edilebilir (Kaplan 1996: 168):

Lafzan u ma?nen ana didi Neşâtî târîh/Be meded Žtondı Žsogukdan bin otuzda deryâ

Ağa-zâde 1063/1653’te vefat edince Neşâtî Konya’ya giderek orada bir müddet kalır, Mevlânâ’nın türbesini öven ünlü methiyesini kaleme alır (Genç 2000: 484). Daha sonra Konya’dan Edirne’ye döner, Muradiye Mevlevîhanesi Şeyhi Osman Dede’nin vefatı üzerine onun yerine 1081/1670 tarihinde postnişîn olarak tayin edilir. Bu tayin çevrede sevinçle karşılanır. Rüşdî şu tarihi söyler (Genç 2000: 487; Özcan 1989: 569):

Oldı yümnile Neşâtî mevlevîye râhber

Neşâtî tekkeyi tamir eder, yeni odalar ekleyerek genişletir. Nazîm, tekke tamirine şu tarihi düşürmüştür (Nazîm 1258: 493):

Dedi târîhini Nazîm görüp/Cây-ı hâlet-fezâ makâm-ı neşât 1082

Saraybosnalı Rüşdî de şu iki tarihi düşürmüştür:

Böyle bir tarh-ı latîfe nola târîh olsa bu/ Mecma’-ı zîbâ makâm-ı dil-güşâ 1083

Geldi iki vasf ile hâtif dedi târîhini/Hücre-i erbâb-ı irfân uma kâm-ı ehl-i dil 1083



Uzun bir ömür sürdüğü, kaynaklardaki “altmış sene kadar irşâd-ı âşıkîn ve tedrîs-i tâlibîn ile meşgûl olarak” (Bursalı M.Tahir 1334-1343: 445), “yetmiş seksen sene kadar medrese-i belâgatta murabb-nişîn-i kürsî-i üstâdiyet olmuştur” (Faik Reşat 1312: 165) sözlerinden anlaşılmaktadır.

Birçok kişiye kasideler sunmasına rağmen Neşâtî'nin arzulanan ilgiyi ve desteği gördüğü söylenemez. Neşâtî’nin tekke şeyhliği dört yıl sürer. Şair 1085/1674 Şevval ayında vefat eder. Muradiye’nin haziresine defnedilir. Kaynaklar, Neşâtî’nin vefatına tarih düşüren Sükkerî, Nâbî, Fasîh, Nazîm, Vehbî, Fâ’ik, Tâhir, Kadrî, Reşid, Şâkir, Saraybosnalı Rüşdî, Bâdî, Ammeci-zâde Rüşdî … olmak üzere 20’den fazla şair ismi saymaktadır. Bunlardan biri şöyledir:

Neşâtı gitdi bezm-i mevlevînün (Çapan 2005: 596)

Vefatına bu kadar çok tarih düşürülmesi Neşâtî’nin çok sevildiğinin, beğenildiğinin ifadesi olsa gerektir.

Neşâtî, değer verilen, takdir edilen üstat bir şair olarak edebiyat tarihindeki yerini almıştır. Kaynaklarda şair hakkında kullanılan “şems-i ufk-ı hidâyet” (Çapan 2005: 595); “Fârsî-dân sâhib-i ma’ârif ü irfân idi.” (Özcan 1989: 569); “Henüz sinn-i şebâbda iken meblag-ı ma’ârifden vâsıl-ı nisâb olup” (Abdurrahman Hibrî: 81b); “bir serv-i ser-âmeddür” (Genç 2000: 484); “Neşâtî-i üstâd” (Faik Reşat 1312: 162); “Edirne’den neş’et eden fuzalâ ve urefâ-yı Mevleviyye’den” (Bursalı M.Tahir 1334-1343: 445) gibi övgü dolu ibareler, şairin ne kadar sevildiğini ve ona ne kadar saygı duyulduğunu göstermektedir.

Neşâtî’nin Sarı Abdullah’a derviş olduğu, onun kîsedarlığında bulunduğu ve dolayısıyla melâmî olduğuna dair görüşler (Gölpınarlı 1931: 145) doğrulanamamıştır. Şairin divanında da melâmîliğini gösterecek taşkın melâmet ifadeleri yoktur (Ünver 1986: 9)

Neşâtî, birçok şaire hocalık yapmakla da şöhret edinmiş, yüzü aşkın şaire hocalık yaptığı belirtilmiştir. Bu sayı abartılı olsa da pek çok şaire hocalık ettiği, mesnevi okuturken Farsça öğrettiği söylenebilir. Kaynaklarda Şehîdî (ö.1671), İbrahim Vehbî (ö.1701), Enîs Receb Dede (ö.1734) ve Kâmî Mehmed (ö.1724) (Yapıcı 2009)’in, Neşâtî ile üstatlık-talebelik ilişkisi olduğu belirtilir. Esrâr Dede, Hey’etî’yi (Genç 2000: 523), Neşâtî’nin şâkirdi olarak gösterir. Neşâtî, aralarında Sâlim’in babasının da bulunduğu Nâbî, Râmî, İshak, Hocası Ahmed Efendi ve Musahip Mustafa Paşa, Edirne’de şiir ve irfan meclislerinde buluşmuşlardır (İnce 2005: 587). Cevrî de Neşâtî’nin meclislerinin müdavimi idi (Ayan 1981: 47).

Neşâtî, Nâilî, Vecdî, İsmetî, Fehîm-i Kadîm, Mezâkî, Sabrî olmak üzere çoğu dostları olan şairlere nazireler söylemiş; Gavsî Ahmed, Nâyî Osman, Fasîh, Sâkıb Dede, Tarzî, Şeyh Gâlib, Nedim Süleyman Ârif de şaire nazireler yazmıştır. Yahya Kemal de Neşâtî'nin bir gazelini tahmis etmiştir.

Neşâtî hakkında söylenen, “peyrev-i Nef’î olmagın eş’ârı şûh ve selîs ve güftârı kulûb-ı irfâna enîs ü celîsdür” (Rızâ 2002: 99); “eş’ârı pâk ve güftârı tâb-nâk bir sihr-âferîn olmagıla” (Çapan 2005: 596); “dîvân-ı belâgat-şi’ârları vardur” (Özcan 1989: 569); “nazm-ı letâfet-âyîni ve şi’r-i neşât-engîzi” (Abdurrahman Hibrî: 81b); “Rûmda tâze-gûy-ı bî-pervâ/Hak budur kim Neşâtî-i şeydâ” (Yılmaz 2001: 227), “cenâb-ı Neşâtî’nin eş’ârını müdekkikâne mütâlaa eden bir suhan-şinâs el-yevm mehcûr olan birkaç kelime ve ta'bir ile çekilebilir imalelerden kat’-ı nazar şiire bâ-husûs şiirin zamanımızda peyda eylediği incelikçe bir kusur görmeyecek” (Faik Reşat 1312: 163); “Mürşid-i ma’nî neşâtî-i Nizâmî-lehçe kim/Olmada sâdır zebân-ı hâmesinden vâridât” (Faik Reşat 1312:163); “gazel-serâlıkda mütehayyiz idi.” (Bursalı Mehmed Tahir: 445); “Lisânı temizdir, üslûbu selîs/Duygusu incedir, tasviri nefis/(Nâilî)de olan münakkahiyet/Olmuştur onun da sözünde âdet” (Tahirül Mevlevî1931: 87) gibi ifadeler şairliğinin derecesi hakkında önemli ipuçları vermektedir.

Edebiyat tarihçileri ve araştırmacılar da Neşâtî’nin şairliği konusunda olumlu görüşler dile getirmişlerdir: “Bilhassa gazelleriyle mümtâz bir hususiyet teminine muvaffak olmuştur” (Ergun 1933: XX), “Güzel söz söyleme sanatını gerçekten üstün bir hâle getiren, ifadedeki ahengi hayalle örmekle beraber taklide düşmeyip selâsetten ayrılmayan bir şair” (Gölpınarlı 1953: 446), “Onun şiirinde tasavvuf, asırlarca heyecanı duyulmuş derin duygu, düşünce ve neşve âleminin mûsikîsi hâlinde doyurucu ve kanatlandırıcıdır.” (Banarlı 1978: 666), “Sebk-i Hindî’yi Türkçe’de en iyi temsil eden ilk şairdir” (Yeni Türk Ans.1985: 2645), “Neşâtî’nin orijinal kişiliği özellikle gazellerinde görülür. Neşâtî, çağının en büyük gazel üstâdlarından biridir. Neşâtî Dede coşkun, taşkın duygularla değil; olgun bir ifade ve hüviyetle karşımıza çıkar.” (Cengiz 1983: 534-535), “Her dönemde beğenilen başarılı gazeller ve beyitler bırakmıştır.” (Ünver 1986: 40), “Neşâtî her beyitte bir evvelkindeki kelimeleri bile kullanmaktan çekinmez.” (Tanpınar 2003: 18), “Neşâtî’nin şiirinde âhenk ve hayâl zenginliği hemen kendini belli eder. Türk şiirine getirdiği yeniliklerden biri, sebk-i hindî akımının öncülüğüdür.” (Türk Dili ve Edebiyatı Ansiklopedisi 1990: 34), “Gazellerinde sık sık kullandığı tasavvuf kavramları bile hayallerle süslü bir anlam zenginliği taşır.” (Canım 1995: 314), “17. asır divan şiirinin ve Hint üslûbunun önde gelen isimlerinden” (Horata 1999:49); “Sağlam bir dile ve zarif bir üslûba sahip olan Neşâtî’nin şiirlerinde titiz bir sanatkârın derinliği ve duygulu ifadesi görülür.” (Kaya 2007: 18), “özellikle gazellerindeki engin hayal gücü, mübalağalı ifadeler orijinal benzetmeler, mecazlar ve yeni mânâlar onun Hint üslûbu ile olan alakasını göstermektedir.” (Şentürk-Kartal 2009: 439), “Neşâtî Sebk-i Hindî’nin her iki grubunda yer alan bütün özellikleri orta derecede kullanan bir şairdir.” (Babacan 2010:360).

Bazı araştırmacılar tam olarak Sebk-i Hindî ‘nin temsilcisi olarak görmeseler de onun birçok gazelinde bu akımın özellikleri görülür (Bilkan 2007). Kaldı ki şair bizzat kendisi bu akımın önde gelen İran şairlerini örnek aldığını, kimi zaman bir fahriye edası ile hatta onlardan üstün olduğunu söylemekten çekinmemiştir. İran şairlerinden Örfî-i Şirâzî, Kelîm, Hâkânî, Şifâyî, Selîm, Enverî, Zahîr, Selmân, Rüknâ,Tâlib-i ?mülî ve Kemâl-i Isfahânî’yi anar (Kaplan 2001: 275).

Neşâtî’nin şiirlerinde, özellikle kasidelerinde Nef’î’yi takip ettiği, hatta onunla kendisini mukayese ettiği görülse de kasidede onun derecesine çıkmadığı söylenebilir. O, Bâkî, Fehîm Sabrî, Nef’î, Bahâyî ve İsmetî’yi anmış, bu şairlere nazireler söylemiştir. Önemli gazellerinin çoğunun nazire olduğu bilinmektedir. Özellikle kasidelerinde üçlü, dörtlü, beşli hatta az da olsa altılı zincirleme terkipler kullanması dikkat çeker. Gazellerinde kullandığı dil, terkipler bakımından kasidelerinden daha sadedir.

1. Divan: Neşâtî Divanı’nda 27 kaside, 1 tahmis, 1 murabba, 137 gazel, 15 rubaî, 2 kıt’a, 4 tarih, 3 matla vardır. Bu eser iki kez yayımlanmıştır (Ergun 1933; Kaplan: 1996). Kaynaklarda Farsça şiirleri olduğu belirtilen şairin Farsça sadece bir gazelini tespit edebildik.

2. Şehrengiz: 144 beyitli bir mesnevi olup Edirne’nin meşhur güzellerinden bahseder. Neşâtî Divanı içinde neşredilmiştir (Kaplan 1996).

3. Hilye-i Enbiya: 187 beyitli bu hilyede Hz. Peygamberden başka 13 peygamberin hilyesi anlatılmıştır. Eser, eski harflerle Şeyh Vasfî (İstanbul 1312); yeni harflerle Sadettin Ergun, daha sonra Mahmut Kaplan (Kaplan: Van 1991) yayımlamış; Bayram Ali Kaya da eser hakkında bir yüksek lisans tezi hazırlamıştır (Edirne 1991).

4. Şerh-i Müşkilât-ı Örfî: Yirmi sayfalık bu küçük şerh, şairin Urfî’nin şiirlerine duyduğu ilginin ifadesidir. Eser, Turgut Karabey ve Mehmet Atalay tarafından yayımlanmıştır (Erzurum 1999). Ayrıca Süleyman Çaldak ve Kâzım Yoldaş tarafından da çalışılmıştır (Malatya 2000).

5. Kavâid-i Deriyye: Kavâid-i Fürs olarak da bilinen eser, Farsça dilbilgisi hakkındadır. Çeşitli yazmaları vardır. Bazı kaynaklar, Neşâtî’ye aidiyetinden şüphe duymaktadır.

6. Tuhfetü’l-Uşşâk: Nuruosmaniye Kütüphanesinde bulduğumuz bu eser, Sultan Veled’in 70 beytine beşer beyitle yapılmış manzum Farsça bir şerhtir. Baş tarafta Türkçe bir giriş vardır. Eserin bir nüshası da Manisa Kitapsaray’dadır (Nuruosmaniye Ktp. 2370/3; Manisa 45 Ak.Ze.168/2).

7. Mektup: Neşâtî’nin Hâfız Post Mehmet Çelebi’ye gönderdiği bir mektuptur. (Kaya 2007: 19).

Ziyaret -> Toplam : 145,78 M - Bugn : 60614

ulkucudunya@ulkucudunya.com