ABD’nin Ortadoğu’daki öncelikleri neler?
Barış Doster 01 Ocak 1970
Milli Savunma Bakanlığı, Suriye’de Fırat Nehri’nin doğusunda, güvenli bölge tesisi kapsamında Türkiye ve ABD arasında üçüncü birleşik kara devriyesinin başladığını duyurdu. Suriye’yi bölmek isteyen ABD’yle, Suriye’nin bütünlüğünün, bağımsızlığının, egemenliğinin garantörü olan Türkiye’nin, güvenli bölge tanımları farklı. Güvenli bölgeden anladıkları ve bekledikleri de. İki ülkenin çıkarları, öncelikleri, hedefleri, tehdit tanımları da birbirine zıt. En önemlisi, PKK terör örgütüne “kara gücüm” diyen ABD’ye kimse güvenmiyor.
Sıklıkla anımsatmakta yarar var. Suriye sorunu, sadece Suriye’den ibaret ve yalnızca Suriye’yle ilgili değil. ABD emperyalizminin Ortadoğu politikalarının parçası. İsrail’in güvenlik ihtiyaçlarıyla, İran’ın kuşatılmasıyla, bölgenin enerji kaynaklarıyla, Kürt devleti projesiyle, Suudi Arabistan’ın korunmasıyla, Rusya ve Çin’in artan nüfuzunun geriletilmesiyle yakından ilgili. ABD, askeri gücüyle bu bölgede olmaya mecbur. Afganistan işgalinden beri bölgedeki işgal ve saldırıları için 7 trilyon dolara yakın para harcasa da, Ortadoğu’da nüfuzu azalırsa, bunun sonuçlarına küresel ölçekte ve her alanda (siyasi, iktisadi, askeri) katlanmak zorunda kalacağını biliyor.
Tercih mi, mecburiyet mi?
Hafızamızı tazeleyelim. ABD’nin önde gelen dış politika uzmanlarından Zbigniew Brzezinski, İslam ve Batı arasındaki en önemli sorunun Filistin meselesi olduğunu söyler, bu sorunun çözümsüz kalmasının, hem Ortadoğu’da istikrarsızlığı artırdığını hem de ABD karşıtlığını beslediğini belirtirdi.
ABD, bu gerçeği bildiği halde, Ortadoğu’dan çıkmıyor. Bu emperyalist karakteriyle, siyasi ve iktisadi mecburiyetleriyle ilgili olduğu gibi, iç politikayla da yakından ilgili. Çünkü ekonomide, sanayide, teknolojide askeri-endüstriyel yapı çok önemli, nüfuz sahibi. Ayrıca ABD’deki Yahudi toplumu ve lobisi çok güçlü. Nüfusun yüzde 2.2’sini, en zenginlerin yüzde 50’sini oluşturuyorlar. İş dünyasında, siyasette, bürokraside, medyada, kültür-sanat kurumlarında, akademide örgütlüler. Öteki lobilerden güçlüler. Hem Cumhuriyetçi hem Demokratik Parti’de etkinler. Buna da siyasetçiler kayıtsız kalamıyor. Tüm bu dinamikler, ABD’nin dış politikasını, Ortadoğu’ya ilişkin ajandasını belirliyor, etkiliyor, şekillendiriyor. Türkiye’yi de bu kapsamda ele alıyor.
‘Cumhuriyet’in kıymetini bilelim
ABD’nin Ortadoğu’ya ilişkin politikası ve Türkiye’nin son yıllarda birbiri ardına yaptığı yanlışlar, her zaman olduğu gibi, bir kez daha Atatürk’ü haklı çıkarıyor. Cumhuriyet için; “80 yıllık parantez”, “Travma yarattı”, “Enkaz devretti”, “Reklam arası” diyenler, Cumhuriyetten uzaklaşmanın, ona karşı çıkmanın, onu inkâr etmenin ağır sonuçlarıyla yüzleşiyorlar. Atatürk’ün, Araplar arası kavgalardan uzak duran; emperyalizmle arasına mesafe koyan; Moskova’yla ilişkileri her zaman önemseyen bölge merkezli dış politikasının kıymetini yeni yeni anlıyorlar. İç cepheyi sağlam tutmadan, milleti birleştirmeden dış politikada başarılı olunamayacağını geç de olsa görüyorlar.
Sorun şu ki, bu yanlışın, bu inkârın, bu gecikmenin bedelini tüm millet ödüyor.