Erdoğan’ın çekmecesindeki 3 harekât planı
Mehmet Ali Güller 01 Ocak 1970
Bunlarla da ilgilenebilirsiniz
Pentagon’un 4 taktiği
F-16’lar Fırat’ın doğusunda uçtu
Güvenli bölge konusunda hayaller ve gerçekler
3 Ekim 2019 Perşembe
Erdoğan, 8 Eylül’de şöyle demişti: “Bu iş öyle 3-5 helikopter uçuşuyla, 5-10 araç devriyesiyle, göstermelik birkaç yüz askerin bölgede bulunmasıyla olacak iş değildir. Eylül ayı bitmeden Fırat’ın doğusunda kendi askerlerimizle fiilen güvenli bölge oluşumunu başlatmamış olursak artık kendi yolumuza gitmekten başka çaremiz kalmayacaktır.”
Evet, eylül ayı bitti.
Trump’la 25 Eylül’de New York’ta görüşemeyen Erdoğan, şimdi çekmecesindeki 3 harekât planıyla baş başa...
1. Harekât planı: ABD’yle devam
Erdoğan’ın çekmesindeki ilk harekât planı, ABD’yle yapılan “oyalama mutabakatı”nı sürdürmek şeklinde...
Bu harekât planında AKP’nin istediği 480 km. uzunluğunda ve 30 km. genişliğinde, kontrolü Türk askerlerinde olan, devriye ve daimi üslerle yerleşilmiş bir “güvenli bölge” kazancı yok.
Bu harekât planında ABD’yle ipleri atmamak var; 480 km. uzunluğunda ve 5-10 km. derinliğinde, Amerikan ve Türk askerlerinin ortak gözetiminde bir “tampon bölge” kazanımı var.
Bu harekât planı, AKP için masada güçlü olabilmek için sahada olabilmeyi sürdürmenin aracı olarak görülüyor yine de...
Ancak bu harekât planı, son tahlilde Ankara’yı PYD/YPG devletçiğini tanımaya kadar götürebilecek tuzaklar içeriyor ve dahası Erdoğan’ın göstermeye çalıştığı “kararlı duruşu” gölgeliyor. İç politikada AKP açısından sorunların büyüdüğü bir süreçte, bu büyük zaaf olarak değerlendiriliyor.
2. Harekât planı: ABD’ye rağmen operasyon
Erdoğan’ın çekmecesindeki ikinci harekât planı, ABD’ye rağmen Türkiye’nin “güvenli bölge” inşasına girişmesidir.
Bu harekât planı kuşkusuz Türkiye ile ABD ilişkilerini koparma potansiyeli taşıyacaktır, zira sahada Türk ve Amerikan askerlerinin karşı karşıya gelme olasılığı vardır.
Bu planın askeri zaafı, ABD’nin Türkiye’ye kapatacağı hava sahasının, karadaki ilerlemeyi yavaşlatması ve riskleri artırması olacaktır.
Yeri gelmişken belirtelim; bu planın siyasi zaafı, ABD’ye rağmen yapılacak olmasında değil, Suriye’ye rağmen de yapılacak olmasındadır!
3. Harekât planı: Küçük cepler oluşturma
Erdoğan’ın çekmecesindeki üçüncü harekât planı, bir bakıma ilk iki planın sentezidir.
Hem ABD’yle ipleri koparmayan hem de mevcut mutabakatı aşarak ve zamana yayarak küçük operasyonlarla uygun yerlerde cepler oluşturmak şeklinde hedefi olan bir harekât planı bu...
AKP böylece hem ABD’yle tamamen karşı karşıya gelmemeyi sağlamış olacak, hem de küçük toprak kazanımları elde edip bunu iç politikada değerlendirmiş olacak.
30 Eylül’de yapılan MGK’nin “güvenli bölge projesi için samimi gayretleri daha ileri adımlarla güçlendirme” kararı, bu üçüncü seçeneğin öne çıktığına işaret ediyor.
Türkiye’nin harekât planı: Suriye’yle anlaşmak
Fakat Erdoğan’ın çekmecesindeki her üç harekât planı da, ulusal çıkarlar açısından Türkiye’nin harekât planı değildir.
Her üç harekât planı da Şam yönetimine rağmen planlar olduğu için siyaseten yanlış, askeri olarak zaaflı ve ekonomik bakımdan maliyetlidir.
Oysa siyaseten doğru, askeri ve ekonomik bakımdan en az maliyetli bir çözüm var: Ankara-Şam işbirliğiyle Suriye’nin kuzeyinde Şam yönetiminin egemenliğini tesis etmek!
Türkiye’de “Ankara Şam’la görüşmeli” fikri gittikçe güç kazanıyor ve hükümeti zorluyor. Böyle olduğu için de AKP medyasında “CHP’nin ‘Esad’la görüşün’ önerisi en çok YPG’yi memnun eder” propagandası yapılıyor.
Oysa gerçek tersidir. Ankara’nın Esad karşıtlığı en çok ABD ve YPG’yi memnun etmektedir. Zira YPG, fiilen ABD ve AKP iktidarının Esad karşıtlığı temelinde yürüttüğü stratejinin içinde kendine yer buldu ve devletçik olma yoluna girdi. Anımsayın: AKP hükümeti, Ankara’ya davet ettikleri PYD/YPG liderine, “Özerkliğinize karışmayız, yeter ki Esad’a karşı ÖSO’yla harekât edin” diyordu!
Gerçek şudur: Suriye ordusu kuzeye girdiğinde ne ABD üssü kalır ne de YPG devletçiği!
Ankara, işte bunun önünü açmalıdır.