Suriye harekatı Trump ile Erdoğan arasında en azından anlayış birliği olduğuna işaret…
Ceyda Karan: Ahmet kasım Han ile söyleşi… 01 Ocak 1970
Türkiye yönetimi Suriye'nin kuzeydoğusunda ABD destekli YPG/SDG kontrolü altındaki topraklara yönelik 'Barış Pınarı' adı verilen harekatına başladı. ABD Başkanı Donald Trump'ın harekata tepkili Amerikan iç kamuoyuna yönelik açıklamaları ve ikazlarından 'sınırlı tutulmasının' kararlaştırıldığı anlaşılan harekat hava hedeflerinin vurulmasıyla başlarken, ekim başında Türkiye destekli gruplardan oluşturulan Suriye Milli Ordusu eşliğinde karadan müdahale de gecikmedi.
Türk hükümetinin açıklamalarının aksine gelen tepkilerden harekatın uluslararası kamuoyundan destek bulmadığı anlaşılıyor. ABD'de Konrge'deki tepkiler ve gündeme taşınan geniş çaplı yaptırımlar, planlanan 'sınırlamalara' uyulmazsa Washington-Ankara ilişkilerinin iyice gerileceğine işaret.
Türkiye'de AKP'nin sandık desteğinin yüzde 50'nin çok altına indiğinin işaretlerinin geldiği bir ortamda, bu girişim Erdoğan'ın aynı zamanda iç siyasi hamlesi olarak algılanırken, Cumhurbaşkanı'nın ilk açıklamasında 'muhalefetteki ittifakı parçalamaktan' söz etmesi de dikkat çekti.
Türkiye'nin Suriye harekatını Altınbaş Üniversitesi'nden Prof. Ahmet Kasım Han ile konuştuk.
‘ABD BAŞKANI İLE TÜRKİYE CUMHURBAŞKANI ARASINDA EN AZINDAN BİR ANLAYIŞ BİRLİĞİ VAR’
Ahmet Kasım Han'a göre Türkiye'nin Suriye harekatına başlamasının, en azından ABD Başkanı ile Türkiye Cumhurbaşkanı arasında bir anlayış birliği bulunduğunu gösterdiği görüşünde. Ancak bu anlayış birliğinin sağlamlığını gelişmelerin test edeceğini belirten Han, ABD bağlamında gelişmelerin Erdoğan'ın öngördüğü biçimde gerçekleştiğini anımsattı:
“En azından bir anlayış birliği var olduğu anlaşılıyor Amerika Birleşik Devletleri Başkanı ile Türkiye Cumhuriyeti Cumhurbaşkanı arasında. Bu anlayış birliğinin ne kadar sağlam ve sürekli olup olmadığını ise olaylar test etmeye devam ediyor. Dolayısıyla Amerikan sisteminin tamamına yaygın olmadığı çok aşikar. Trump’ın da arkasında durmakta zaman zaman zorlandığı anlaşılan bir anlayış birliğinin neticesinde ortaya çıkış bir durum var Amerika ile Türkiye arasında. Türkiye’nin müdahalesine gelince o zaten kendi karar vereceği bir işti. Türkiye o noktadaki kararını net bir biçimde vermiş gözüküyor. Zaten uzun zamandır da bunun emareleri ortadaydı. Söylenilenlerin hepsinin belli düzeylerde haklılık payı var. Ancak mesele şu ana kadar neyin nasıl olduğu değil de bundan sonra nasıl işleyeceği. Bazen koşullar öyle birbirinin ardına sıralanır ki pek de mümkün gözükmeyen şeyler gerçekleşebilir. Bugüne kadar Amerikan Başkanı ile olan ilişkinin üzerinden birtakım şeyleri yönetmek mümkün oldu. Gerçek şu ki bu noktada da ikili arasındaki ilişkilerde bugüne kadar Türkiye Cumhuriyeti Cumhurbaşkanı’nın istediği yönde bir ivmesi, yönü var ilişkinin. Bu biraz da Trump’ın aslında kişisel öncelikleriyle Türkiye’nin siyasetinin arasında derin boşluklar bulunmamasından kaynaklanıyor. Bugüne kadar Türkiye’nin söylediklerine Trump’ın hayır demesi ya da Türk-Amerikan ilişkilerini zora sokacak şekilde sıkıştırması için bir kişisel nedeni yoktu Trump’ın. Daha inançları doğrultusunda davranıyordu. Ama bugünkü durum farklı olabilir ve buna dikkat çekmek görevimiz. Çünkü onun da yönetilmesi gerekir eğer durumu farklı tezahür ederse.”
‘AMERİKAN BAŞKANI AZİL SÜRECİYLE KARŞI KARŞIYA’
Diğer yandan Kasım Han Trump'ın ABD'de azil süreciyle karşı karşıya olan bir siyasetçi olduğunu anımsattı. Trump için mühim olanın iktidarda kalmak olduğunu, bunun için de partisinin önde gelen Cumhuriyetçi yetkilileriyle arasını iyi tutmasının şart olduğunu anımsatan Han, 'Barış Pınarı' harekatının Trump'ı zorladığını vurguladı:
“Bugün artık Amerikan Başkanı azil süreciyle karşı karşıya bir siyasetçidir. Siyasetçi için iktidarda kalmak çok önemlidir, Trump için 10 kere kadar daha önemlidir. Eğer azledilirse Trump, bu azlin sonrasında başına gelecek var, öyle gözüküyor. Rusya ile olan işbirliğinden Ukrayna’da yaptığı şantaja, siyasi rakiplerinin aleyhine Amerikan dış politikasını kullanmaya ve bu düzeyde suç teşkil etmemekle birlikte ABD kamuoyunun büyükçe bir kısmında pek de hoş karşılanmayan yabancı düşmanlığı, çeşitli demokrat senatörlere yaptığı hakaretler, vergi davaları derken Trump’ın başı çok kalabalık. Dolayısıyla Trump için iktidarda kalmak zaten önemli, Trump egosundaki bir adam için bu önemli bir iş. Ama bundan da daha önemlisi şu anda azil sürecinin bir sonuca ulaşmasını engellemek. Kongre’nin Temsilciler Meclisi kanadında azil kararı alınacağı neredeyse kesin. Aynı şey Bill Clinton’ın da başına gelmişti. Onun da başına geldiği biçimde azil kararından sonra bunun Temsilciler Meclisi’nden çıkıp Kongre’nin Senato kanadına gitmesi, Senato kanadının da bir mahkeme olarak hareket edip bu azli resmileştirmesi söz konusu. Dolayısıyla da eğer azil resmileşirse Trump gider. Temsilciler Meclisi’nden azledileceği kesin ama Clinton da Demokrat Partili senatörlerin oylarıyla aklanmamıştı ama azilden kurtulmuştu. Şimdi Trump’ın önündeki en iyi seçenekte buymuş gibi duruyor. Bu güvenceyi koruyabilmesi için de Cumhuriyetçi Parti senatörleriyle arasını iyi tutması gerekiyor. Türkiye ve Suriye’nin kuzeyindeki Barış Pınarı Harekatı meselesi şu anda bu noktada Trump açısından zorlayıcı bir manzara arz etmiş vaziyette. Lindsey Graham’ın üstelik iki partili bir yasa teklifi olarak kaleme aldığı bir Demokrat Partili senatörle birlikte. Bu senato ilişkileri bugün Trump için bu kadar kritik olduğundan Türkiye üzerinden özellikle Cumhuriyetçi Parti senatörlerinin de desteklediği bir yasa tasarısının geçmesi durumunda Trump bununla ilgili çok da bir şey yapabilecek bir konumda olmayabilir. Bu da Türkiye ile ABD ilişkilerini iyice gerecektir.”
‘RUSYA'NIN DERDİ ASTANA SÜRECİNİN SINIRLARI İÇİNDE KALINMASI'
Ahmet Kasım Han, Suriye harekatının Rusya'nın bakış açısından ise 'bir sakıncası' bulunmadığını, hatta durumu bir 'stratejik kazanca çevirebileceğini' dile getirdi. Moskova için önemli olanın harekatın Astana süreciyle çözülmüş sınırların içinde kalması olduğunu vurgulayan Han, bu süreçten Esad yönetimiyle daha net konuşulduğu bir ilişkinin ortaya çıkması ve anayasa sürecinin işlemesinin asıl odaklanmayı oluşturduğunun altını çizdi:
“Rusya açısından bunun bir sakıncası yoktur. Rusya açısından hatta bu alkışlanacak bir stratejik kazanç olarak da adlandırılabilir. Ama Rusya’nın da aslında söylediği şu; ‘Ne yapıyorsanız istediğiniz biçimde yapın ama bütün bunları yaparken de Astana süreci içinde çizilmiş sınırların içinde kalın’. Bu da esasında iş nereye ulaşırsa ulaşsın, Rusya Federasyonu kendi planlamasıyla bunun ters düşmemesi gerektiğini, o sonucun yaratacağı etkilerin ters düşmemesi gerektiğini söylemeye çalışıyor. Örneğin orada bir harekat yapılabilir. Ama bunun Esad yönetimiyle daha net bir biçimde konuşulduğu bir ilişkinin ortaya çıkmasına sebep olması, anayasa sürecini askıya almaması Rusya açısından önemlidir. Rusya gerçekten Cenevre süreciyle Astana sürecini birleştirmek niyetindeyse ve bu Cenevre sürecinde yeni anayasayla Suriye’deki hâkimiyetini tescillemek amacındaysa, ki herhalde öyle olmalıdır aksini düşünmek için bir neden yok, bütün bunları yapabilmesi için Amerikalıların çok şiddetli ve dönüştürücü itirazıyla karşılaşmaması gerekir. Bu itiraza yol açacak bir gelişmenin ortaya çıkmasına da engel olmak isteyecektir. Bu da Rusya için bir öncelik."
'İRAN'IN HAREKATIN SONA ERDİRİLMESİNİ İSTEMESİ TÜRKİYE'YE DAİR GENEL TUTUMUNUN İFADESİ'
Han İran'ın ise Türkiye'yi harekata son vermeye çağıran tutumunda bir yenilik bulunmadığı, Tahran'ın Türkiye'nin etki alanını genişletilmesine pek çok nedenle karşı olduğu görüşünü dile getirdi:
"İran, zaten başından beri bu konuda durduğu yerde duruyor, bir değişiklik yok. İran, Türkiye’nin her hâlükârda etki alanını genişletmesine bölgesel rekabetten tutun Suriye yönetimiyle ilişkilerine kadar ve bölgedeki değişik Kürt gruplarıyla, hatta PKK ile ilişkilerine kadar nedenlerle karşı."
'TÜRK KARAR ALICILARI DEĞERLENDİRMELERİNİ YAPMIŞ, RİSKLERİ GÖZE ALMIŞ'
Han, Türkiye'nin başlattığı harekatta işlerin planlandığı gibi gitmemesi ve planlanan çerçevenin dışında öngörülmeyen gelişmelerin olması halinde ortaya çıkacak riskler sorulduğunda ise şu görüşü dile getirdi:
"Açık ve yakın tehlike olarak gördüğünüz şeyi bertaraf etmeniz eğer uygun bir koşul ve zemin yakaladıysanız, buna gücünüz de varsa, savaşın titrinin getirebileceği sonuçları göze alırsınız. Savaşın titri nedir, bütün öngörülemez sonuçlar, olumsuz dışsallıklar, bunları göze alırsınız. En azından Türk karar alıcıları belli değerlendirmelerini yapmış vaziyette. Dış ve iç sebeplerle bu değerlendirmenin sonunda da bu operasyonun kararını vermiş durumdalar. O nedenle burada o süreçlerin doğurabileceği dikkat çektiğimiz risklerin tamamı da göze alınmış durumda.”
‘HAREKAT UZARSA İÇ SİYASİ HESAPLAR DA ÇOK FARKLI YÖNLERE GİDEBİLİR'
Türkiye'de Erdoğan'ın bu harekatla giderek eriyen oylarını yeniden toparlamayı ve karşısındaki millet ittifakını bozmayı hedeflediği değerlendirmeleri yapılırken, Ahmet Kasım Han, bu hamlenin işe yaramayacağı görüşünde. Durumun operasyonun süresiyle de bağlantılı olduğunu belirten Han, uzaması ve iç güvenlik harekatının bir uzantısı haline gelmesi halinde siyasi hesapların kolay kolay tutmayacağının altını çizdi:
“Mevcut siyasi aktörler sabitken böyle bir sonucun ortaya çıkacağını düşünmüyorum. Bu biraz da harekatın ne kadar süreceğiyle alakalı. Bu harekat göreceli olarak kısa sürebilir. Yakın alanın kontrolünü 13 Kasım görüşmesine kadar Başkan Trump ile Cumhurbaşkanı Erdoğan arasında ne kadar yapılıp yapılmayacağı meselesi, bir mesele orada. Ben yapılacağını umuyorum. Bunun ardından o güne kadar sahada Türkiye’nin nasıl bir gerçeklik yaratacağı önemli olacaktır. Onların sonucunda da görüşmeler, neticelerinin ne olacağı, Türk-Amerikan ilişkilerindeki gelişmelerin ne olacağı önemli olacaktır. Bütün bunlar bir araya koyduğumuz zaman çok bilinmeyenli bir denklemden söz ediyoruz. Fakat bu eğer kısa bir operasyon olmazsa, yani 1.5 aylık bir operasyon olmazsa, sonunda Türkiye’nin iç güvenlik harekatının bir uzantısı haline gelebilir bu operasyon. Bu da Türkiye’nin bugüne kadar hiç içinde bulunmadığı bir durum. İç güvenlik harekatını bir kenara koyarsanız, Türkiye’nin bugüne kadar hiç tecrübe etmediği uzunlukta bir çatışmanın içine girmesine neden olur. O kadar uzun bir çatışmada siyasi hesaplar bundan sonra çok farklı yönlere de gidebilir.”