« Ana Sayfa »      « İlkelerimiz »

BAŞBUĞ TÜRKEŞ

ELMALILI HAMDİ YAZIR MEÂLİ

İrfan YÜCEL

Alparslan TÜRKEŞ

Alparslan TÜRKEŞ

Seyid Ahmed ARVASÎ

Ayhan TUĞCUGİL

M. Metin KAPLAN

Namık Kemal ZEYBEK

Prof. Dr. İBRAHİM TELLİOĞLU

14 Eki

2019

Ey Amerika!

Taha Akyol 01 Ocak 1970

Amerika’da Türkiye’ye karşı adeta bir “yaptırım” histerisi yaşanıyor fakat Cumhurbaşkanı Erdoğan “Ey Amerika… Osmanlı tokadı” gibi alıştığımız çıkışları yapmıyor.

Muhalefet onu sert sözlerle karşılık vermediği için eleştiriyor.

Trump “Türkiye, emsalsiz bilgeliğimle çizdiğim sınırları aşarsa Türk ekonomisini mahvederim” diyor… Erdoğan, alışılmış tepkileriyle karşılık vermiyor.

Hele de Trump’a “sen kimsin” gibi hitaplarda bulunmasını zaten kimse beklemiyor.

Gerçi Avrupa Birliği’ne “Ey Avrupa… Kapıları açarız” diye özetlediğim bir çıkış yaptı ama bu eski tarzına göre yumuşak sayılması gereken bir ifadedir.

Şunu hemen belirteyim; Erdoğan’ın bugünkü davranış tarzı ‘diplomatik’tir, doğrudur… Hatta eskiden de böyle yapmalı, kimsenin ve hiçbir ülkenin duygularını kaşımamalıydı.



YAPTIRIM HİSTERİSİ

Şu anda Türkiye için en önemli ve acil diplomatik görev, Amerika’daki “yaptırım” fırtınalarını dindirmek, hiç olmazsa yumuşatmaktır.

ABD Maliye Bakanı Steve Mnuchin, “Trump Türkiye’yi hedef alabilecek güçlü yaptırımlar içeren yeni bir kararname imzaladı; zorunda kalırsak Türkiye ekonomisini işlevsiz hale getirebiliriz” diye açıklama yaptı.

Belli ki Trump Türk ekonomisine ciddi zarar verebilecek bir tasarıyı elinde tutacak, vaziyete göre ‘tehdit aracı olarak’ hazır bulunduracak.

Senato’da, S-400 krizinde Türkiye lehine tavırlarıyla tanınan Cumhuriyetçi Senatör Lindsey Graham Senato’ya çok sert bir tasarı sundu, bunu iki partinin de desteklediğini söyledi. Dün ise Kongre’nin öbür kanadı Temsilciler Meclisi’nde Dış İlişkiler Komitesi Başkanı Elliot Engel YPG/PKK’yı “müttefikimiz” diye niteleyen, Türkiye’ye ağır yatırımlar isteyen bir tasarı sundu. Önümüzdeki hafta içinde bir tasarı daha sunacakmış.

Washinton’daki Büyükelçiliğimiz elbette bunları durdurmak, hiç olmazsa hafifletmek için seferberdir. Fakat yetmez… Ankara’nın diliyle ve davranışlarıyla bunu desteklemesi lazımdır.

Davranış dediğim, Barış Pınarı Harekatıdır: Sivillere zarar vermemek, harekat çapının “güvenlik” ihtiyacıyla uyumlu tutmak, IŞİD’le, HTŞ ile mücadeleye çok büyük önem verdiğimizi fiilen göstermek gibi… Milli Savunma Bakanı Akar bu konularda isabetli açıklamalar yapıyor.

İDEOLOJİK YANILSAMA

İktidar olarak da toplum olarak da önümüzü doğru görebilmek için şunu hepimiz çok iyi düşünmeliyiz: Batı’da her zaman Türkiye’nin karşıtları oldu; ama daima kuvvetli taraftarları da vardı. Şimdi niye yok? Amerika’da Ermeni tasarılarını durduranlar, Avrupa’da 2004’te Türkiye’ye AB yolunu açanlar şimdi nerede?

Türkiye’ye senede 20 milyar dolar yatırım sermayesi girmesini sağlayan güven niye azaldı?
Evvela, Batı’da aşırı sağın ve İslamofobinin yükselmesi önemli bir negatif etken oldu.

Ak Parti iktidarının ideolojikleşmesi de dış politikamızı olumsuz etkiledi. Erdoğan’ın basit bir seçim kavgasında AB için “Bunlar Haçlı ittifakı” nitelemesi yapması, bu tavrın bir özetidir. (27 Mart 2017)

“Arap Baharı” da AK Parti iktidarında yanılsamalara yol açtı. Başbakan Erdoğan’ın “Emevi Camisi’nde namazımızı kılacağız… Hicaz Demiryolu İstasyonu’nda kardeşliğimiz için özgürce dua edeceğiz” şeklindeki konuşması, bunun bir özetidir. (5 Eylül 2012)

Türkiye’nin Batıdan uzaklaştığı, “Osmanlı coğrafyası”na yöneldiği imajı hem Batı da hem Arap rejimlerinde olumsuz etkiler yarattı.

Ortaya çıkan tablo bugün gözler önünde.

DUA VE DİPLOMASİ

Aslında AK Parti iktidarı Suriye’de Esat’ın yerine “dost” bir rejimin gelmesiyle PKK’nın orada engellenmesi gibi vatanseverce bir motivasyonla “Esat hemen gitsin” diyordu. Ama bunun ideolojik dille formüle edilmesi diplomatik esnekliği engelledi.

Dış politikanın İç politikada kullanılması imaj sorunlarını körükledi.

İmajın ne kadar önemli olduğu şimdi “fiiliyat” halinde görülüyor: Batı’da da Arap dünyasında da desteğimiz yok.

Türkiye’nin, uzun yıllar içinde oluşmuş “eksen”ine dönmesi ya da imajını yeniden yükseltmesi zaman alacaktır. Mehmetçik canını ortaya koyarak vatanın güvenliği için mücadele ederken, diplomatik sorunları hamasetle körüklemekten sakınmalıyız.

Devleti yöneten herkesin dili “diplomatik” olmalıdır.

Ekonomi de bunu gerektiriyor.

Hiçbir maddi teçhizatı eksik olmayan Mehmetçiğin iki desteğe ihtiyacı var; biri dualarımız, milletçe manevi desteğimiz… Öbürü diplomasi…

Ziyaret -> Toplam : 125,40 M - Bugn : 160088

ulkucudunya@ulkucudunya.com