Esed, Esat, Putin derken Trump giriverdi
Erol Manisalı 01 Ocak 1970
Suriye’deki askeri, siyasal ve ekonomik “çatışmalarda” taraflar şunlar: Ankara, Şam, ABD, Rusya, İsrail, İran, siyasal İslamcılar ve Türkiye’deki güçlü “uzantıları”. YPG (PKK) ve PYD “Kürtçü” gruplar olarak, ABD ve İsrail’in “vesayeti ve himayesi altında” kullanılarak işlerini yürütüyorlar. El Nusra’dan IŞİD’e kadar siyasal İslamcılar ise FETÖ gibi Amerikancı boyuttan Türkiye içindeki cemaatlere, tarikatlara ve Ankara’daki siyasal odaklara kadar uzanıyorlar. Amerika ile yapılan son Ankara’daki 120 saatlik anlaşmaya gelince:
- ABD, YPG’yi TSK’ye “kırdırtmamak” için, kendi himayesinde eni 32 km., 120 km’lik hattın gerisine çekmek istedi.
- Bu “korumacı” tutumu ile BOP’un ayrılmaz parçası olan Kürdistan projesini terk etmediğini kanıtlamış oldu. Hem de Ankara’ya inanılmaz ağır tehditler ve “çok özel şantajlar” (!) dayatarak, bu politikasını yürütüyor, Washington ellerini ovuşturuyor.
- Ankara yönetiminin, Putin’in yanına kaymasını engellemek için, Erdoğan’ı kamuoyunda rahatlatacak bazı marjinal ve geçici ödünler verdi. Ankara’da yeni rejim ile anlaşmak(!), 1 Mart 2003 tezkere olayındaki, “kuvvetler ayrılığı yönetimine göre” çok daha kolaydı. ABD bunu kendi çıkarı için çok rahat kullandı: biraz şantaj, biraz tehdit ile.
ABD Ankara’ya karşı bütün bu “yeni kozlarını” kullanarak, YPG terör örgütünü adeta, bir taraf gibi göstererek güdümündeki örgütün TSK tarafından ezilmesini engelledi, kendi güvenli bölgesine kaydırdı, Kuzey Irak’ın uzantısı yaptı.
- Herkes, “ABD Suriye’den çekiliyor” diye seviniyor! ABD’nin çok daha uzun yıllar, Körfez-Doğu Akdeniz hattından çekilmesine imkân yoktur. Suriye de bu hat içinde en “stratejik” yerlerden birisidir, hem de İsrail’in yanı başında, İran’ın Akdeniz yolu üzerinde.
Siyasal İslam duvara çarptı!
AKP için siyasal İslam, “Arabi” odaklı politikalar ve ümmetçi yaklaşımlarda duvara tosladı. AKP’nin Suriye operasyonuna karşı Arapların (Filistin dahil) karşı çıkmaları Ankara’yı şaşırtmış olmalı!
Aynen, İngilizlerin Osmanlı’yı çökertirken, Arapları bize karşı kullanmaları gibi, bugün ABD, “zaten güdümünde olan” Arap yönetimlerini, AKP (ve Erdoğan) aleyhinde kullandı. Erdoğan’ın “Suriye rejim güçleri (Esad) tabii Münbiç’e girer, burası Suriye toprağı” ifadesinin gerisinde, Arap birliğinin son, Ankara aleyhindeki kararı etkili olmuştur.
Bir “Arap” olarak, Hüsnü Mahalli’nin bile, mecazi anlamda da olsa, “ne Şam’ın şekeri, ne Arap’ın yüzü” sözünün ekranlarda birkaç defa tekrarlanması, herhalde Arap birliğinin kararından sonra daha anlamlı hale geldi. Münbiç’te işi, “yeter artık, Şam’a bile eyvallah” dedirtecek noktaya getirdi.
Bunlar, “siyasal İslamın emperyalizmle olan vazgeçilmez beraberliğinin sonucudur”.
Sonuç olarak “Batı cephesinde yeni bir şey yok” demek durumundayız: ABD’nin tehdit ve şantajla, YPG’yi korumak ve güvenli bölgeye çekmek için dayattığı “mutabakat” onun, “Kürdistan stratejik hedefinin sürdüğünün kanıtıdır”: ABD 60-70 bin TIR silahı YPG ve PKK’ye teslim ediyor: ondan sonra kurdurduğu orduyu yıllardır eğitiyor, yetiştiriyor: Kuzey Irak’ı dün bize dayattığı çekiç güç sayesinde çoktan bitirmiş durumda: Kandil’de askeri üssü de var: bizdeki İncirlik ve Malatya tesisleri de cabası: üstelik bütün gücü ile İran ve S.Arabistan’ı kapıştırmaya hazırlanırken: Doğu Akdeniz’de Yunanistan’dan Mısır’a ve Kıbrıs Rum Yönetimine kadar askeri ve siyasi olarak yerleşimini genişletirken...
“ABD bizden koktu, onu Suriye’den de kovuyoruz” demek, siyasi mizah edebiyatına girecek bir ifade olmaktan başka bir işe yaramaz.
Sahnenin önünde gösterilmek istenenlerle kulisteki “organize işleri” birbirine karıştırmayı sürdürürsek, anlatılacak hikâyeler bitmez, tükenmez, aynen çekiç güçte olduğu gibi.
Bu arada, Trump’ın son Ankara anlaşmasından sonra, “fahiş kazancını ifşa eden tüccar misali” aşırı sevinç gösterileri, beni çok korkutuyor. Biz hâlâ, “Esed mi kalsın yoksa Esad mı olsun” kelime oyununu oynuyoruz...