« Ana Sayfa »      « İlkelerimiz »

BAŞBUĞ TÜRKEŞ

ELMALILI HAMDİ YAZIR MEÂLİ

İrfan YÜCEL

Alparslan TÜRKEŞ

Alparslan TÜRKEŞ

Seyid Ahmed ARVASÎ

Ayhan TUĞCUGİL

M. Metin KAPLAN

Namık Kemal ZEYBEK

Prof. Dr. İBRAHİM TELLİOĞLU

28 Eki

2019

Latin Harflerine Geçiş Süreci Ve Uygulanışı

Sevgi Bayat 01 Ocak 1970

Cumhuriyet’in ilanıyla birlikte gelen yeni rejim ulusal kimliğinde en baştan tasarlandığı bir dönem olmuştur. Cumhuriyet döneminde başlayan devrimlerin ilkesi siyasi anlamda modernleşen Türkiye’ye uygun toplumsal bir dönüşüm yakalayabilmekti. Bu dönüşüm seyri içerisinde Latin harflerinin kabulü oldukça önemli bir yere sahiptir. Arap harflerinin yerine yeni Türk alfabesinin kabul edilmesi ülkemize kültürel anlamda bir ivedilik kazandırmıştır.

Orta Asya’da ortaya çıkmış olan Türkler, uzun bir süre bu bölgede ve bu bölgenin özelliklerine göre bir yaşam sürdürmüşler, bu doğrultuda bir kültürel hayatın içinde kendi yazı ve alfabelerini de geliştirmişlerdir. Çeşitli sebeplerle Orta Asya’dan başka coğrafyalar göç halinde olan Türkler, gittikleri yerlerde kendi kültürlerini taşıdıkları gibi, göç ettikleri bölgelerde gördükleri kültürden de etkilenmişler, bu da onların tarih boyunca farklı yazı ve alfabe kullanmaları sonucunu beraberinde getirmiştir. Soğut, Uygur, Göktürk gibi alfabelerde Türklük ön plana çıkarken Arap harflerinin kullanılmaya başlamasıyla birlikte Arap kültürü de bu topraklara gelip yerleşmiştir.(1)

1.Cumhuriyet Öncesi Alfabe ve Dil Islahı Projeleri

Osmanlı alfabesinin Arapça ve Farsça sözcüklerle dolu olması ve aynı zamanda az sesli harflerin yer alması zamanla öğrenilmesi zor bir yapı halini almasına sebep olmuştur. Arap harflerinin sesleri tam olarak karşılayamaması ve öğrenilmesindeki zorluk Maarif Nazırı Münif Paşa tarafından 1862’de gündeme getirilmiş ve o dönem kadarki ilk ciddi girişim olmuştur.

Münif Paşa Arapça ve Farsça kelimelerinin yazımında birden çok anlam ortaya çıktığını ,büyük ve küçük harf yazımı olmadığı için özel isimlerin ayırt edilememesi gibi birçok sorunun yaşandığından bahsetmiştir. Münif Paşa yazı sistemindeki zorlukları giderebilmek için alfabenin daha kolay öğrenilebilmesi adına işaretler kullanılabileceğini ,yeni sesli harfler kullanılmasının bu durumu çözmede kullanılabileceğini söylemiştir.

Bu söylemden I yıl sonra da Ahunzade Mirza Feth Ali Babıali’ye harflerin tecdidi konusunda bir layiha sunmuştur.(2)

1857’de , Farsça olarak yazdığı bir risaleyle Arap alfabesinin ıslahı fikrini ortaya atan Feth Ali ,1863’te İstanbul’a gelerek ,Sadrazam Keçecizade Fuat Paşa’ya bu konuda hazırladığı “Harflerin Islahı” risalesini sundu. Fuat Paşa, Ahundzade’nin risalesini incelemek üzere “Cemiyet-i İlmiye-i Osmaniye”ye göndermiştir. Cemiyetçe, gerek risale gerek tasarı dikkate alınmıştır. Feth Ali’nin de katıldığı iki oturumda bu mesele müzakere edilmiş ve Arap alfabesinin gerçekten Türkçeyi yazmaya elverişli olmadığından, ıslaha muhtaç bulunduğuna çoğunlukla karar verilmiştir.(3)

Bu dönemde bu alfabenin yetersiz olduğu kanaatine varılsa da bundan öteye geçilememiştir. Buna rağmen yine de alfabe ile ilgili bir şeyler yapmak gerektiği ortaya çıkmıştır. Kullanılan yazıya karşı bir kuşku doğmuş, tartışılabilir bir duruma gelmiştir. Ayrıca, bu dönemdeki girişimlerin en önemli yanı, bundan sonraki dönemlerde alfabe konusunda yapılan çalışmalara zemin hazırlamış olmasıdır.(4)

I.Meşrutiyet döneminde siyasi şartların elverişsiz olması harf çalışmalarındaki gelişmeleri durdurmuştur. II.Meşrutiyet döneminde harf ıslahı konusunda iki görüş hakimdir. I. grup Arapça ve Farsça kelimelerin kendi kurallarına bağlı kalarak yazımına devam edilmesini, ancak Türkçe kelimelere yeni kurallar getirmesini istemişlerdir. II. grup ise hem Türkçe hem de Arapça ve Farsça kelimelerin yazılışının düzenlenmesini istemiştir. II. grubun görüşü aydınlar arasında daha çok ses getirmiştir.

Bu dönemde dikkat çeken bir gelişme Enver Paşa tarafından ortaya atılmıştır. Harbiye Nazırı Enver Paşa tarafından özellikle orduda kullanılan “Huruf-ı Munfasıla” tarzı yazı orduya küçük kitaplar halinde dağıtılıp benimsetilmeye çalışılsa da hem işlerin aksadığı gerekçesiyle hem de savaş başlayınca kaldırılmak zorunda kalmıştır. Ayrık harflerle yazılan bu yazıya “Ordu Elifbası”, “Hatt-ı Cedit”, “Enver Paşa Yazısı” gibi adlar verilmiştir.(5)

II. Meşrutiyet Dönemi’nin özellikle ilk 5 yılı içerisinde fikirler iyice belirginleşmiş ve Latin yazısı savunulmaya başlanmıştır. Yazı konusundaki ilk ciddi sorunları çözme girişimindeki resmi adım 1909 yılında bir İmla Komisyonun kurulmasıyla başlatılmıştır. Bu dönemin fikri akımı olan Türk milliyetçiliği fikride şüphesiz ki harf ıslahı çalışmalarını hızlandıran bir gelişme olmuştur.

Mustafa Armağan ya da Kadir Mısıroğlu gibi tarihçi olduğunu iddia eden kesimin bir gece de cahil bırakıldığımız anlatımları,harf devriminin geçmişle bağları koparmak adına yapılmış bir proje olduğu ısrarları Tanzimat,Meşrutiyet dönemi Osmanlı ıslahat hareketlerini incelemediklerini göstermektedir.Aynı zamanda konuyu harf devrimi yapılarak halkın Kur-an okumaktan uzaklaştırıldığı propagandasında bilinmesi gereken konu ise Osmanlıcanın Arapça-Farsçadan oluşan karma bir yazı dilinin olduğu Kur’an-ı Kerim’in ise Arapça olduğu yani Osmanlıca bilen herkesin Kur’an-ı okuyup anlayama cağını bu kesimin bilmediğini zannetmiyorum.Tarihçiliği sadece Atatürk İnkılâplarını eleştirmek olduğunu zanneden kesimden derin ve karşılaştırmalı bir tarih anlayışı beklemek yanlış olacaktır.

2.Cumhuriyet Dönemi Harf Islahı Çalışmaları

1932 yılı ile birlikte adı konan yeni Türk devletinin artık kurtuluş dönemi bitmiş ve yeni bir kuruluş dönemi başlamıştır.

Kuruluş yılları yeni bir rejim ile birlikte bir ulusunda yeni baştan tasarlandığı yıllardır. Ulus devletle birlikte oluşturulan yeni ulusal kimliği, A’dan Z’ye tek tek oluşturulması gerekiyordu.(6) Atatürk eğitim dilinin tümüyle Türkçe olması üzerinde ısrarla durmuş, eğitimin “Milli Eğitim” olmasının baş şartının buna bağlı olduğunu söylemiştir. Yabancı dil öğrenmeye karşı değildir sadece bilimin öğrenilmesinde kendi ana dilimizin kullanılmasının bizi daha ileriye götüreceğine işaret etmiştir. (7)

Harf Devrimi, kültürel alanda yapılması gereken devrimlerin bel kemiğini oluşturmaktaydı. Çünkü Kurtuluş Savaşı ve sonrası devrim hareketlerinin gelecek kuşaklara aktarılması gerekiyordu ve bu da ancak okur-yazarlığın toplumun genelinde yaygın olmasıyla gerçekleşebilecek bir durumdu. Okuma yazma da ancak toplumun her kesimine hitap edebilen ve kolay anlaşılır bir alfabeyle sağlanabilirdi.

Milli Mücadelenin zaferle sonuçlandırılmasının ardından 12 Eylül 1922’de İstanbul gazetecilerinden Hüseyin Cahit, Yakup Kadri, Ahmet Emin ve Ebuzziya Velit ile bir araya gelen Atatürk, Hüseyin Cahit’in “Niçin Latin yazısını almıyoruz?” sorusuna daha zamanı gelmemiştir cevabını vermiştir. Aynı yıl Hüseyin Cahit,Türkiye’de nüfusa oranla okur-yazar sayısının çok az olduğunu, bu olumsuzluğun bir türlü önlenemediğini üç-dört sene mektep okuyan çocukların bile doğru okuyamadıklarını Resimli Gazetede yazmıştır. Böyle lisan ve tahsilin olamayacağını ve senelerce okula gidip hiçbir şey öğrenememenin bir vakit kaybı olduğunu belirten Hüseyin Cahit aynı yazısında, o halde Türk milletini Arap harflerinin milli harflerimiz olmadığı için kullanmaya mecbur eden bir sebebinde kalmadığını belirtmiştir.(8)

1924 yılından Latin harflerinin kabul sürecine kadar bu konu hep tartışılmış ancak harfler değişirse bir yığın el yazması eserin artık okunamayacağından şüphe edilmesi bu devrime hep mesafeli kalınmasına sebep olmuştur. Dönem içerisinde Akşam gazetesinde anketler yapılmaya başlanmıştır. Yeni harflerin kabulünün sonucunun olumlu olup olmayacağı sorusu sorulmuştur. Bu ankette Zeki Velidi Togan, Fuat Köprülü gibi isimler yeni harflerin kabulünün sakıncalarından bahsederken;Halit Ziya ,Falih Rıfkı gibi isimler ise Harf Devriminden yana bir tavır sergilemişlerdir. Mustafa Kemal bu anketleri ve çalışmaları yakından takip etmiş ve ortamın harf devrimine uygun olmadığını saptamıştır. Ancak 1927 yılı boyunca da çalışmaların devam etmesini istemiştir.

20 Mayıs 1928 yılında “Latin Rakamları Tasarısı” mecliste kabul edildi. Bu tasarının kabul edilmesinden sonra mecliste yeni harflerin ne zaman kabul edileceği sorusu artık daha sağlam bir şekilde yerleşmiş oldu. Yeni harflerle ilgili asıl korku halkın geç öğrenmesi ve toplumda cehaletin daha fazla artacağı korkusu idi. Durumun böyle olmadığını göstermek adına çalışmalar başladı. 20 Mayıs 1928’de Milli Eğitim Bakanlığının önergesi ile yazı hakkında incelemeler yapmak üzere Dil Encümeni adıyla Mustafa Kemal Paşa’nın başkanlığında bir komisyon kuruldu.

Dil Encümeni Falih Rıfkı, Rüşen Eşref, Yakup Kadri, Mehmet Emin , İhsan(Sungu), Ragıp(Hulusi), Ahmet Cevat, İbrahim(Grandi) ve Hüseyin Cahit beylerden oluşmuştur. (9.Y. Doğaner) Bu komisyon kullanılabilecek yeni harflerin alfabe sistemleri ve gramer özelliklerini incelemeye yönelik çalışmalarda bulunmuştur.

Komisyonlar Mustafa Kemal’in başkanlığında çalışmış ve 6 Ağustos’ta alfabeye son şeklini vermiştir. Encümen adına Elifba raporu ve gramer hakkında rapor hazırlanmış ve böylelikle yeni harflere ilişkin teknik hazırlık tamamlanmıştır.(9) Anlaşılan o dur ki Cumhuriyeti kuran yönetici kadro alfabe değişikliğine giden yolda sistemli bir çalışmaya girmiş ve bu duruma bir gecede karar vermemiştir.

Bu süreçten sonra fiilen harf inkılabının uygulamaları başlamış, önce Mustafa Kemal 8 Ağustos’ta Sarayburnu’ nda coşkuyla karşılanan konuşmasını yapmış ve Dolmabahçe Sarayı’na bir kara tahta yerleştirmiş, 11 Ağustos 1928’de İbrahim Necmi Dilmen tarafından ilk alfabe dersi verilmiştir.(10)

25 Ağustos 1928 tarihinde Muallimler Birliği yeni harflerin öğrenilmesi ve öğretilmesi adına and içmiş , ardından ülkenin geneline talimatlar gönderilerek yeni harflerle yazımlara ve çalışmalara başlanmıştır. 29 Eylül tarihinde yeni harfler marşı bestelenmiştir. Ardından haftada 2 gün yayın yapacak olan yeni harflerle basılan Türkçe gazete yayımlanmaya başlamıştır. 1 Kasım 1928 tarihinde 1353 sayılı kanunla “Yeni Türk Harfleri Kanunu” mecliste oy birliği ile kabul edilmiştir. Türk milletinin bir gecede cahil bırakıldığına inanan kitlenin dikkatle okuması gereken en önemli madde kanunun 6.maddesidir. 1 Kasım 1928 yılında kabul edilen yeni harfler ile birlikte eski harflerin aşamalı olarak devam ettiği ve halka 2 yıl süre tanındığı görülmektedir. Madde şudur ki;

Madde 6-Resmi ve hususi bütün zabıtlarda 1930 Haziranı iptidası kadar eski Arap harflerinin stenografi makamında istimali caizdir. Devletin bütün daire ve müesseselerinde kullanılan defter ,cetvel ve sicil ,kitap ve talimatname gibi matbuaların 1930 Haziranı iptidasına kadar kullanılması caizdir.

Harf Devrimi dönemin kültürel ve eğitim hayatı açısından temelden değişimleri öngören bir yenilik olmuştur. 1 Kasım 1928 yılı ile başlayan Harf Devrimi 1929 yılı dil devrimine giden sürecinde önünü açan bir hareket olmuştur.

Dönemin en önemli kitle iletişim aracı gazetelerdir. Bu nedenle gazeteler yeni yazının geniş kitlelere yayılması ve benimsetilmesi açısından önem taşımaktadır.(11) Bu bakımdan Türk harfleri yasası 1928 Aralık ayından başlayarak bütün gazete ve dergilerin yeni harflerle basılması zorunluluğunu getirmiştir.

2 Kasım 1928 yılının sabahında bütün gazetelerin basım yapamadığını,halkın hiç bilmediği bir alfabe ile karşı karşıya bırakıldığını iddia eden Mustafa Armağan’ın 1925-1928 yılları arası Cumhuriyet ve İkdam gazetelerinde yeni yazı ya geçiş sürecinin nasıl adım adım yürütüldüğünü ve halka yeni yazı derslerinin 1 Kasım 1928’den önce nasıl aşamalı olarak verildiğini inceleyebilecektir.

Kimi gazeteler daha 1928 yaz aylarına yeni yazı dersleri yayınlamaya başlamışlardı. Gazi Mustafa Kemal’in Gülhane söylevinden sonra gazeteler yavaş yavaş yeni yazıyı kullanmaya başladılar. Ankara’da Hakimiyet-i Milliye gazetesi, 29 Ağustos 1928 tarihli sayısında yeni harflerle parçalar yayımlamaya başlayarak 2 Eylül’de ilk kez başlığını yeni yazı ile yayımladı. Atatürk ‘ün başöğretmen olarak yaptığı yurt gezisinden Ankara’ya dönüşü dolayısıyla gazete 21 Eylül de yeni harflerle “Sefa Geldin Büyük Gazi” başlığını atmıştır. Gazete daha sonra baş yazısını , ilk sayfasını ve ardından da gazetenin 3 sayfasını yeni harflerle yayınladı.(12)

1 Aralık 1928 günü Türk basınının toptan yeni yazıya geçişini, Milliyet gazetesi ”Yaşasın İnkılap” adlı başyazısı ile kutladı. Yunus Nadi de 1 Aralık 1928 günü Cumhuriyet gazetesinde” Tarihi Bir Gün” başlıklı bir yazı kaleme almıştır.(13)

Gazetelerin zaten çok fazla olmayan tirajları yeni yazı ile birlikte daha azalmış ancak devletin bütçe desteği ile maddi kayıp yaşamadan kendilerini toparlamışlardır. Zaman içerisinde yeni yazının yazım kılavuzu tam olarak sindirilemediği için yeni yazı ile basımlarda hatalar olsa da zamanla düzeltilmiştir.

Basın hayatındaki ilerleme ve basın tekniklerinin geliştirilmesi ile birlikte gazeteler Avrupa standartlarını yakalamaya başlamışlardır. Okur-yazar sayısının kısa sürede artmaya başlamasıyla gazete tirajları da yükselmeye başlamıştır.

Okuma- yazma oranının kısa sürede genişlemesinde ve toplumum her kesimine yayılmasında şüphesiz Millet Mektepleri’nin rolü büyük olmuştur. Yayımlanan eğitim programı ile birlikte ülkede genel bir eğitim seferberliği başlatılarak halk okullara yönlendirilmiştir.

Harf Devrimi ile Türk milleti dilini kaybetmemiştir.Neticede bu devrim ile yeni bir dil kullanılmaya başlanmamış öz Türkçenin yazıldığı harfler değişmiştir.Cumhuriyet düşmanlarının iddia ettiği gibi Harf Devrimi sadece Arapça kelimelere yönelik olarak değil dildeki tüm yabancı kelimelerin temizlenmesine yönelik bir çalışmadır.Arşivler özellikle dönem gazeteleri devriminin amacını,yapılış sürecini incelemek isteyenler için her zaman anlatmaya hazır beklemektedir.

Ziyaret -> Toplam : 125,34 M - Bugn : 102545

ulkucudunya@ulkucudunya.com