25.CÜZ : Fussilet-Şura-Zuhruf-Duhan
47- Kıyamet zamanını bilmek ancak Allah'a havale edilir. Onun bilgisi dışında hiçbir meyve kabuğundan çıkmaz, hiçbir dişi gebe kalmaz ve doğurmaz. Allah onlara: "Bana koştuğunuz ortaklarım nerede?" diye seslendiği gün, onlar: "Senin ortağın olduğuna dair bizden hiçbir şahit olmadığını sana arz ederiz." derler.
48- Önceden tapmakta oldukları şeyler, kendilerinden uzaklaşıp kaybolmuştur. Onlar da kendileri için kaçacak bir yer olmadığını anlamışlardır.
49- İnsan hayır istemekten usanmaz, fakat kendisine bir kötülük dokununca üzülür ve ümitsizliğe düşer.
50- Andolsun ki kendisine dokunan bir zarardan sonra, biz ona tarafımızdan bir rahmet tattırsak, O: "Bu benim hakkımdır, kıyametin kopacağını da sanmıyorum, Rabbime döndürülmüş olsam bile mutlaka O'nun yanında benim için daha güzel şeyler vardır" der. Biz o inkâr edenlere yaptıkları şeyleri mutlaka haber vereceğiz ve onlara ağır bir azap tattıracağız.
51- Biz insana bir nimet verdiğimiz zaman o yüz çevirir, yan çizer. Ona bir kötülük dokunduğu zaman da uzun uzun yalvarır.
52- Ey Muhammed! De ki: "Ne dersiniz? O Kur'ân Allah tarafından gelmiş olup da sonra siz onu inkâr etmişseniz, o takdirde Hak'tan uzak bir ayrılığa düşenden daha sapık kim olabilir?"
53- Biz onlara hem ufuklarda ve hem kendi nefislerinde delillerimizi göstereceğiz ki, Kur'ân'ın hak olduğu kendilerine açıkça belli olsun. Senin Rabbinin her şeye şahit olması kafi değil mi?
54-İyi bilin ki onlar Rablerine kavuşmaktan bir şüphe içindedirler, yine iyi bilin ki, Allah her şeyi ilmiyle kuşatmıştır.
________________________________________
42-ŞÛRA:
1-2 Hâ-mîm. Ayn-sîn-qaf.
3-5 İşte (hakikati) böyle vahiyde) veriyor sana, -senden evvelkilere de (aynı hakikati vahy etmişti)- Allah; o azîz-hakîm. (Vahy ettiği hakikat şudur): O'nundur bütün göklerdeki ve yerdeki ve O öyle ulu, öyle azîm [büyük] ki: Gökler hemen hemen üstlerinden çatlayacak gibi titreşiyorlar, melekler hamd ile Rab'lerine teşbih ediyorlar ve yerdeki kimse(ler) için mağfiret diliyorlar.
Uyan! Allah'tır ancak öyle gafur [bağışlayıcı], öyle rahîm [merhametli].
6 O'nun berisinden velî/[dost ve hâmillere tutunanlara gelince, onların da üzerlerine Allah gözcü, sen değilsin üzerlerine vekîl.
7 Ve işte böyle sana Arabî [dil ve kültür itibariyle Arab'a has] bir kur'ân [hitabe] vahyetmekteyiz ki: Ummu'l-Kurâ'yı [Mekkeli-leri] ve çevresindekileri (uyarıp) sakındırasın ve o topla(n)ma gününün dehşetini haber veresin, -(ki o günün geleceğinde) şüphe yok- (o gün) bir fırka cennette, bir fırka saîrde [çılgın ateşte].
8 Dileseydi Allah elbet hepsini bir ümmet de yapardı, velakin dilediğini rahmetine koyuyor da zalimlere gelince, ne bir velî [dost] var onlara, ne de bir nasîr [yardımcı].
9 Yoksa O'ndan beride velî/[dost ve hâmiller mi edindiler? Fakat Allah'tır ancak velî, ölüleri O diriltir ve her şeye kadir O'dur.
10 İhtilaf ettiğiniz herhangi birşey hakkında da hüküm Allah'a aittir. "İşte" de "o Allah benim rabbim, ben O'na (güvenip) dayanmaktayım ve hep O'na sığınırım".
11 O gökleri ve yeri yaratan, size kendi (cins)lerinizden çift/[eş]ler yapmış, -en'âm/[deve, koyun, keçi ve sığır]dan5 da çiftler (yaratmıştır)- sizi o suretle üretip duruyor. (Fakat) O'nun misli gibi birşey yoktur ve O öyle semî [işiten], öyle ba-sîr/[gören]dir.
12 Göklerin, yerin kilitleri O'nun; rızkı dilediğine (hem bol verip) açar ve (hem de) kısar, çünkü O her şeyi bilir.
13 Sizin için, dinden Nuh'a tavsiye ettiğini ve sana vahyeylediğimizi ve İbrahim'e ve Musa'ya ve isa'ya tavsiye kıldığımızı teşrî buyurdu; şöyle ki: "Dîni doğru tutun7 ve onda tefrikaya düşmeyin!" Müşriklere, bu davet ettiğin emir [Allah'ı birleyip O'na teslim olma işi] ağır geldi, Allah ona dilediklerini seçecek ve (kendisine yönelip) yüz tutanları ona hidayetle erdirecektir.
14 Tefrikaya düşmeleri ise kendilerine ilim geldikten sonra sırf aralarında(ki) bağy u ihtiras/[haset ve kıskançlıktan dolayıdır ve eğer Rabbinden, "Müsemma bir ecele [belirlenmiş bir süreye] kadar" diye bir kelime geçmiş olmasaydı, aralarında hükm-i kaza mutlak(a) icra edilir, (işleri) bitirilirdi. Arkalarından kitaba vâris kılınanlar da ondan işkilli bir şek (ve şüphe) içindedirler.
15 Onun için sen durma davet et ve emrolunduğun gibi doğru git, onların hevalarına tâbi olma ve de ki: "Ben Allah'ın indirdiği her kitaba iman getirdim ve emrolundum ki: Aranızda adalet yapayım. Allah
bizim rabbimiz (olduğu gibi), sizin de rabbiniz. Bize (kendi) amellerimizin sorumluluğu), size de (kendi) amelleriniz(in sorumluluğu vardır, hak açık olduğundan), sizinle aramızda hüccet [delil getirmeye, tartışmaya hacet] yok. Allah hepimizi bir-araya getirecek ve hep (dönülüp) O'na gidilecektir .
16-17 (O'nun) bu (daveti) kabul olunduktan sonra Allah (veya Allah'ın dîni) hakkında ihticaca [tanışmaya] kalkışacakların, Rab'leri huzurunda hüccet/[delil]leri sakıttır (geçersizdir], üzerlerine bir gazap ve kendilerine şedit [şiddetli] bir azap vardır; (çünkü) O Allah'tır ki, hakka dair kitap ve mîzan indirdi.
Ve ne bilirsin belki (kıyamet) saat(i) yakındır.
18 Onu, ona inanmayan(lar)/imansızlar acele isterler, iman edenler ise onun hak olduğunu (ve mutlaka kopacağını) bilirler de ondan korkar-sakınırlar. İyi bil ki, o (kıyamet) saat(i) hakkında mücadele edenler her halde [şüphesiz] uzak bir dalal(et) içindedirler.
19 Allah (kıyamet gününden korkup vazifesini yapan) kullarına çok lütufkârdır, her dilediğini bir suretle merzuk kılar [rızıklandırır] ve O öyle kavî [güçlü], öyle azîz.
20 Her kim âhiret ekimi isterse ona, ekinini artırırız; herkim de dünya ekimi isterse ona da ondan veririz, amma âhirette ona hiç nasip yoktur.
21 Yoksa onların (Allah'a ortak olmak için küfür) şerikleri [ortakları] var (da), onlara dinden Allah'ın izin vermediği şeyleri meşru kıldılar öyle mi?
Eğer o fasl kelimesi olmasaydı, aralarında hüküm icra edilir, (işleri) bitirilirdi ve şüphesiz ki zalimler için elîm [acı] bir azap vardır.
22 Göreceksin o zalimleri kazandıkları (günahları)ndan (ötürü) titrerlerken, o ise tepelerine inmekte.
İman edip (salih amel işleyerek) güzel güzel işler yapanlar ise cennetlerin hoş hoş ravzalarında,15 onlara Rab'lerinin indinde ne dilerlerse var; işte bu, o büyük fazl [lütuf].
23 İşte bu müjdedir ki: Allah (onu) iman edip iyi iyi işler yapan kullarına tebşir buyuruyor [müjdeliyor].
(Ey Muhammed)! De ki: "Buna karşı(lık) sizden yakınlıkta sevgiden başka bir ecir [ücret] istemem".
Ve herkim çalışır bir güzellik kazanırsa ona, (mükâfat olarak) onda daha ziyade bir güzellik veririz, çünkü Allah gafurdur [bağışlayıcıdır], şekûrdur.
24-26 Yoksa "Allah'a iftira etti bir yalanı" mı diyorlar?
Allah dilerse senin de kalbini üstünden mühürleyiverir. Allah bâtılı mahveder de kelimatı ile hakkı ihkak eyler. Şüphesiz ki O bütün sinelerin künhünü bilir. Hem odur ki O, kullarından tevbeyi kabul eder ve (onların) kabahatler(in)den (vazgeçip) af buyurur ve her ne yaparsanız bilir ve iman edip salih ameller yapanlara icabet buyurur, fazlı/[lütfu]ndan onlara ziyade de verir, küfredenlere gelince, onlara şiddetli bir azap var.
27 Bununla beraber, Allah kullarına rızkı bol bol seriverse arzda azar ve taşkınlık ederlerdi, velakin dilediği kadar bir miktar ile indiri(p ihsan edi)yor; şüphesiz ki O, kullann(m durumun)a habîrdir [vâkıftır], basîr/[gören]dir.
28 Ve öyledir ki O, ümidi kesmişlerken feyz indirir ve rahmetini (yayıp) neşreder. O öyle velî [koruyucu], öyle hamîd/[hamd edilen]dir.
29 O göklerin ve yerin yaratılışı ve onlarda ürettiği her dâbbenin [canlının] üretilişi de O'nun âyet/[alamet]lerindendir ve O dileyeceği zaman onları toplamaya da kadirdir.
30-31 Başınıza (her) ne musibet geldi ise, kendi ellerinizin kazancı (olan günahlar sebebi) iledir, halbuki (günahlarınızın) bir çoğundan (da vazgeçip sizi) affediyor. Hem, siz arzda (Allah'ı) aciz bırakacak değilsiniz ve size, Allah'tan başka kurtaracak ne bir hâmi, ne de bir yardımcı yoktur.
32-34 Yine O'nun âyet/[alamet]lerindendir; denizde, o dağlar gibi (büyük olmasına rağmen batmadan) akanlar [yüzen gemiler]. Dilerse (gemileri hareket ettiren) o rüzgârı durduruverir de onun" sırtı üzerinde durakalır-lar; şüphesiz ki bunda nice âyet/[işaret ve delililer var, çok sabırlı, çok şükredici her kimse için, yahut da onları, içindekilerin ka-zançlan/Igünahlan dolayısıyla helaka sürükler. bir çoğundan da (vazgeçip) af buyurur.
35 Hem bilsinler diye o âyetlerimizde mücadele edenler ki: Kendileri için kaçacak yer yoktur.
36-39 Hasılı, size verilmiş bulunan şeyler hep dünya [süflî veya yakın] hayatın geçici metaı/[kazancı]dır, Allah yanındaki ise daha hayırlı ve daha bekah/[kalıcı]dır. Fakat (bu mükâfat) o kimseler için ki: İman etmişlerdir ve Rab'lerine itimat ed(ip tevekkül ed)erler ve onlar ki günahın büyüklerine ve açık çirkinliklere uzak bulunurlar ve her gazaplandıkları vakit de onlar kusur örterler ve onlar ki Rab'leri için davete icabet etmekte ve namazı kılmaktadırlar, buyrukları da [işleri de] aralarında şûradır {danışıklıdır), kendilerine kısmet ettiğimiz rızıklardan onlar (hayır için) masraf da verirler ve onlar ki kendilerine bağy [haklarına tecavüz) vâki olduğu vakit yardımlaşır, onlar öcünü alırlar.
40 Kötülüğün cezası da misli (kadar) kötülüktür, fakat herkim affedip ıslah ederse onun da ecri [mükâfatı] Allah'adır. Her halde [şüphesiz] O zalimleri sevmez.
41-42 Ve elbette herkim zulmolunduktan [zulme uğradıktan] sonra öcünü alırsa, artık onlar üzerine Iceza için) yol yoktur (Ceza için) yol, ancak haksızlıkla yeryüzünde bağy [taşkınlık] ederek nâsa [insanlara] zulmeyleyenler üzerinedir. İşte onlara elîm [acı] bir azap vardır.
43 (Fakat), herkim de sabreder suç örterse, işte o (davranış) azmolunacak umurdandır [işlerdendir].
44 Her kimi de Allah şaşırtırsa artık ondan sonra ona hiçbir velî [hami ve yardımcı] yoktur ve göreceksin o zalimleri; azabı gördükleri vakit diyecekler (ki): "Var mı (dünyaya) geri dönmeye bir yol?"
45-46 Ve göreceksin onları o ateşe arzolu-nurlarken; zilletten boyunlarını bükerek göz altından bakarlarken; iman etmiş olanlar da şöyle demekte: "Gerçek hüsrana düşenler, kıyamet günü kendilerine ve ailelerine hasar [yazık] eden kimselermiş". Bakın, zalimler hakikaten mukîm [daimî] bir azap içindedirler ve onlara, Allah'ın önünden kendilerini kurtaracak velî/[hâmi]ler de yoktur. Her kimi de Allah saptırırsa, artık onun için yol yoktur.
47 Allah'tan, redd(edilip geri çeviril-mes)ine çare olmayan bir gün gelmezden evvel Rabbinizin davetine icabet ediniz; o gün sizin için ne sığınacak yer vardır, ne de inkâra çare.
48 Yine aldırmıyorlarsa, biz de seni üzerlerine murakıp [gözcü] göndermedik (y)a; sana düşen ancak tebliğdir. Fakat biz insana tarafımızdan bir rahmet tattırdığımız vakit onunla ferahlanır ise de kendi ellerinin (yapıp) takdim ettiği sebeplerle başlarına bir fenalık gelirse o vakit insan hepsini unutan bir nankördür; (zira nisyan insanın tabiatında vardır, süratle nankörlüğe gider, sanki hiç rahmet ve nimet görmemiş gibi davranır).
49-50 Allah'ındır bütün göklerin ve yerin mülkü [hükümranlığı]; dilediğini yaratır, dilediği kimseye dişiler bahşeder, dilediği kimseye de erkekler bahşeder yahut da onları erkekli-dişili ikizler (yapar), dilediğini de akîm [kısır] kılar. Her halde [şüphesiz] O'nun ilmi çok. kudretine nihayet yoktur.
51 Bununla beraber, hiçbir beşer için kabil değildir ki Allah ona başka suretle kelam söylesin; ancak vahiyle, veya bir hicap arkasından, veyahut (melekten) bir resul gönderip de izniyle ona dilediğini vahyettirmesi müstesna; çünkü O çok yüksek, çok hakimdir.
52-53 Ve işte sana böyle emrimizden biz ruh vahyettirdik.
(Bu mesaj sana gelmeden önce) sen kitap nedir, iman nedir biliniyordun, velakin biz onu bir nur kıldık, onunla kullarımızdan dilediğimize hidayet vereceğiz ve emin ol sen her halde [hakikaten] doğru bir yola çağırıyor/[kılavuzluyor]sun; o Allah'ın yoluna ki:
Göklerde ne var, yerde ne varsa hep O'nundur.
Uyan! Bütün işler, döner dolaşır Allah'a varır.
________________________________________
43-ZUHRUF:
1- Hâ, mîm.
2,3- Apaçık kitaba andolsun ki biz onu iyice anlayasınız diye Arapça bir Kur'an yaptık.
4- Gerçekten o bizim nezdimizde bulunan ana kitapta mevcut yüce ve hikmet dolu bir kitaptır.
5- Siz haddi aşan bir kavim oldunuz diye Kur'an'ı size göndermekten vaz mı geçelim?
6- Biz öncekilere de nice peygamberler göndermiştik.
7- Onlar kendilerine gelen her peygamberle mutlaka alay ediyorlardı.
8- Biz onlardan daha kuvvetli olanları helâk ettik. Kur'an'da öncekilerin örneği de geçmiştir.
9- Eğer sen onlara: "Gökleri ve yeri kim yarattı?" diye sorsan elbette: "Onları çok güçlü ve herşeyi bilen Allah yarattı." derler.
10- O, yeryüzünü sizin için bir beşik yaptı ve doğru gidesiniz diye orada sizin için yollar meydana getirdi.
11- Allah gökten belli bir ölçüye göre su indirdi. Biz onunla ölü bir memlekete yeniden hayat verdik. İşte siz de kabirlerinizden böyle diriltilip çıkarılacaksınız.
12- Allah bütün çiftleri yaratmıştır. Sizin için bineceğiniz gemiler ve hayvanlar var etmiştir.
13- Siz onların sırtına binip üzerlerine yerleştiğiniz zaman, Rabbinizin nimetini anarak şöyle diyesiniz: "Bunları bizim hizmetimize veren Allah'ı tenzih ve tesbih ederiz. Yoksa bizim bunlara gücümüz yetmezdi."
14- "Gerçekten biz Rabbimize döneceğiz."
15- Buna rağmen insanlar, Allah'ın kullarından bir kısmını O'nun bir parçası saydılar. Gerçekten de insan apaçık bir nankördür.
16- Yoksa O, yarattıklarından kendisine kızlar edindi de erkek çocukları size mi seçti?
17- Onlardan biri Rahman olan Allah'a isnad ettiği kız çocuğu ile müjdelendiği zaman yüzü simsiyah kesilir de öfkesinden yutkunur durur.
18- Yoksa onlar, süs ve zinet içerisinde yetiştirilip de mücadelede erkek gibi kendisini savunmaya açık olmayan kızları mı O'na isnad ediyorlar?
19- Onlar Rahman olan Allah'ın kulları olan melekleri de dişi saydılar. Onlar meleklerin yaratılışını gördüler mi? Onların şahitlikleri yazılacak ve onlar sorguya çekileceklerdir.
20- Onlar: "Eğer Rahman olan, Allah dileseydi, biz o meleklere tapmazdık." dediler. Onların bu hususta hiçbir bilgileri yoktur. Onlar sadece yalan söylüyorlar.
21- Yoksa biz kendilerine bundan önce bir kitap verdik de onlar, ona mı sarılıyorlar?
22- Hayır, onlar sadece: "Biz babalarımızı bu din üzerinde bulduk, biz de onların izinde gidiyoruz." dediler.
23- Ey Muhammed! Yine böyle biz senden önce de hangi memlekete bir uyarıcı göndermişsek, mutlaka oranın şımarık varlıklı kimseleri: "Biz babalarımızı bir din üzerinde bulduk, biz de onların izlerine uyarız." dediler.
24- Gönderilen uyarıcı; "Eğer size babalarınızı üzerinde bulduğunuz dinden daha doğrusunu getirmişsem de mi bana uymazsınız?" deyince, onlar: "Gerçekten biz sizin tebliğ için gönderildiğiniz şeyi tanımıyoruz." dediler.
25- Biz de onlardan intikam aldık. Bak peygamberleri yalanlayanların sonu nasıl oldu!
26- Hani İbrahim babasına ve kavmine: "Gerçekten ben sizin taptığınız şeylerden uzağım.
27- Ben ancak beni yaratana taparım. Şüphesiz ki O, beni doğru yola iletecektir." dedi.
28- İbrahim, bu sözü, ardından gelecek olanlara devamlı kalacak bir miras olarak bıraktı ki, onlar doğru yola dönsünler.
29- Doğrusu ben bunları da babalarını da kendilerine hak olan kitap ve gerçeği açıklayan bir peygamber gelinceye kadar faydalandırıp geçindirdim.
30- Kendilerine hak geldiği zaman onlar: "Bu bir büyüdür doğrusu biz onu tanımıyoruz." dediler.
31- Yine Onlar: "Bu Kur'an, şu iki şehirden bir büyük adama indirilmeli değil miydi?" dediler.
32- Ey Muhammed! Rabbinin rahmetini onlar mı taksim ediyorlar? Dünya hayatında onların geçimliklerini aralarında biz taksim ettik. Birbirlerine işlerini gördürsünler diye biz onların bir kısmını diğerlerinden derecelerle üstün kıldık. Rabbinin rahmeti onların biriktirdikleri şeylerden daha hayırlıdır.
33- Eğer insanlar küfre sapan bir ümmet haline gelmeyecek olsalardı, biz O Rahman olan Allah'ı inkâr eden kimselerin evlerine gümüşten tavanlar ve üzerine çıkacakları merdivenler yapardık.
34- Onların evleri için gümüşten kapılar, üzerine yaslanacakları koltuklar yapardık.
35- Daha nice altın ziynetler verirdik. Çünkü bunların bizce hiçbir kıymeti yoktur. Bütün bunlar dünya hayatının geçici menfaatinden başka bir şey değildir. Ahiret ise Rabbin katında takva sahipleri içindir.
36- Her kim Rahman olan Allah'ın zikrinden yüz çevirirse biz ona bir şeytan musallat ederiz. Artık o şeytan onun yakın dostudur.
37- Şüphesiz ki bu şeytanlar onları yoldan çıkarırlar. Onlar da kendilerinin doğru yolda olduklarını sanırlar.
38- Nihayet kıyamet günü bize gelince, arkadaşına: "Keşke seninle benim aramda doğu ile batı arasındaki kadar bir uzaklık olsaydı. Sen ne kötü arkadaşmışsın!" der.
39- Onlara: "Bugün pişmanlık duymanız size hiçbir fayda sağlamayacaktır. Çünkü siz zulmettiniz. Şimdi de hepiniz azapta ortaksınız." denir.
40- Ey Muhammed! O halde sağırlara sen mi işittireceksin? Yahut körlere ve apaçık bir sapıklık içinde bulunanlara sen mi doğru yolu göstereceksin?
41- Eğer biz seni onlara azap gelmeden önce alıp götürsek bile onlardan intikam alırız.
42- Yahut da onlara vaad ettiğimiz azabı sana gösteririz. Çünkü bizim onlara azap etmeye gücümüz yeter.
43- Öyleyse sen, sana vahyedilen Kur'an'a sarıl. Şüphesiz ki sen doğru bir yol üzerindesin.
44- Doğrusu o Kur'an, senin için de, kavmin için de bir öğüttür ve siz ondan sorguya çekileceksiniz.
45- Ey Muhammed! Senden önce gönderdiğimiz peygamberlerimize de sor, biz Rahman olan Allah'tan başka kendisine ibadet edilecek ilâhlar yapmış mıyız?
46- Andolsun ki, biz Musa'yı mucizelerimizle Firavun'a ve ileri gelen adamlarına gönderdik. Musa: "Ben gerçekten âlemlerin Rabbi olan Allah'ın peygamberiyim." dedi.
47- Musa onlara mucizelerimizi getirince onlar hemen bu mucizelere gülüverdiler.
48- Bizim onlara gösterdiğimiz her bir mucize diğerinden daha büyüktü. Belki doğru yola dönerler diye biz onları azapla yakaladık.
49- Onlar azâbı görünce: "Ey sihirbaz! Sende olan ahdi hürmetine bizim için Rabbine dua et. Biz gerçekten doğru yola gireceğiz." dediler.
50- Fakat azabı kendilerinden kaldırdığımız zaman hemen sözlerinden dönüverdiler.
51- Firavun kavmine seslenerek dedi ki: "Ey kavmim! Mısır hükümdarlığı ve altımdan akıp giden şu ırmaklar benim değil mi? Görmüyor musunuz?
52- Yoksa ben, nerede ise meramını anlatamayan şu zavallıdan daha hayırlı değil miyim?
53- Eğer O'nun dediği doğru ise üzerine altın bilezikler atılmalı veya kendisiyle beraber onu tasdik eden melekler gelmeli değil miydi?"
54- Firavun kavmini küçümsedi. Onlar da O'na itaat ettiler. Çünkü onlar fâsık bir kavimdi.
55- Nihayet bizi gazaplandırdıkları zaman onlardan intikam aldık. Hepsini suda boğduk.
56- Onları sonradan gelecekler için ibret ve örnek kıldık.
57- Meryem oğlu İsâ bir misal olarak anlatılınca, senin kavmin hemen ondan bir delil bulduklarını sanarak bağrışmaya başladılar.
58- Onlar dediler ki: "Bizim ilâhlarımız mı daha hayırlıdır, yoksa İsâ mı?" Bu misâli sırf seninle tartışmak için ortaya attılar. Doğrusu onlar çok kavgacı bir topluluktur.
59- İsâ, ancak kendisine nimet verdiğimiz ve İsrailoğullarına örnek kıldığımız bir kuldur.
60- Eğer biz dileseydik, sizden yeryüzünde yerinize geçecek melekler yaratırdık.
61- Gerçekten o, (İsâ'nın yere inişi) kıyâmetin yaklaştığını gösteren bir bilgidir. Sakın kıyâmet hakkında şüpheye düşmeyip, bana uyun, bu doğru yoldur.
62- Sakın şeytan sizi doğru yoldan alıkoymasın. Gerçekten o sizin için apaçık bir düşmandır.
63- İsâ mucizelerle indiği zaman dedi ki: "Ben size hikmeti getirdim ve hakkında ihtilâfa düştüğünüz şeylerin bir kısmını size açıklamak için geldim. O halde Allah'tan korkun, ve bana itaat edin.
64- Gerçekten benim de Rabbim sizin de Rabbiniz Allah'tır. Öyle ise O'na kulluk edin. Bu doğru bir yoldur.
65- Fakat aralarından çıkan gruplar, İsâ hakkında ihtilâfa düştüler. Acı bir günün azâbından dolayı vay zulmedenlerin hâline!
66- Onlar kendileri farkına varmadan ansızın kıyâmetin başlarına gelmesini mi bekliyorlar?
67- O gün Allah'tan korkanlar hariç dost olanlar birbirlerine düşmandırlar.
68-69- Allah, takva sahiplerine şöyle nida eder: "Ey âyetlerimize imân edip müslüman olan kullarım! Bugün size hiçbir korku yoktur ve siz üzülmeyeceksiniz.
70- Siz ve eşleriniz cennete girin. Orada ağırlanıp sevindirileceksiniz."
71- Onların etrafında yiyecek ve içecekler altın tepsiler ve kadehlerle dolaştırılır. Orada canların çektiği ve gözlerin hoşlandığı herşey vardır. Siz orada ebedi olarak kalacaksınız.
72- İşte yaptıklarınıza karşılık size miras verilen cennet budur.
73- Orada sizin için bol bol meyveler vardır. Onlardan yersiniz.
74- Şüphesiz ki suçlular, cehennem azâbında ebedi olarak kalacaklardır.
75- Onların azâbı hafifletilmez ve onlar azab içersinde ümitsizdirler.
76- Biz onlara zulmetmedik, fakat onlar kendileri zâlimler oldular.
77- Onlar cehennem bekçisine: "Ey Mâlik! Rabbin artık bizi öldürsün." diye seslenirler. Mâlik de: "Siz böylece kalacaksınız." der.
78- Andolsun ki biz size hakkı getirdik. Fakat sizin çoğunuz haktan hoşlanmıyorsunuz.
79- Yoksa onlar hakka karşı gelmek için bir iş mi kararlaştırdılar? Biz de onları cezalandırmak için kararlıyız.
80- Yoksa onlar bizim sırlarını ve gizli konuşmalarını işitmediğimizi mi sanıyorlar? Hayır, işitiriz ve yanlarında bulunan elçi meleklerimiz de her yaptıklarını yazıyorlar.
81- Ey Muhammed! de ki: "Eğer Rahman olan Allah'ın bir çocuğu olsaydı, ona ibâdet edenlerin birincisi ben olurdum."
82- Göklerin ve yerin Rabbi, arşın Rabbi onların nitelendirdikleri şeyden münezzehtir, yücedir.
83- Şimdi sen bırak onları, tehdit edildikleri günlerine kavuşuncaya kadar batıla dalsınlar oynasınlar.
84- Gökteki ilâh da yerdeki ilâh da O'dur. O hüküm ve hikmet sahibidir herşeyi bilir.
85- Göklerin, yerin ve her ikisi arasındakilerin hükümranlığı kendisine ait olan Allah'ın şanı yücedir. Kıyâmet saatinin bilgisi de yalnız onun yanındadır. Siz sadece O'na döndürüleceksiniz.
86- Onların Allah'ı bırakıp da tapdıkları putlar şefaat hakkına sahip değillerdir. Ancak bilerek hakka şahitlik edenler şefâat edebilir.
87- Eğer sen onlara kendilerini kimin yarattığını sorsan elbette: "Allah" derler. O halde nasıl haktan çevriliyorlar?
88- Peygamberin sözü şu olmuştur: "Ey Rabbim! Bunlar gerçekten imân etmeyen bir kavimdir."
89-Ey Muhammed! Şimdilik sen onlara aldırma ve: "Size selâm olsun." de. Onlar yakında bilecekler!
________________________________________
44-DUHAN:
1- Hâ, mîm.
2-3- O apaçık Kitab'a andolsun ki biz onu gerçekten mübarek bir gecede indirdik. Çünkü biz onunla insanları uyarmaktayız.
4-5-6- O gecede her hikmetli iş tarafımızdan bir emirle ayrılır. Gerçekten biz Rabbin tarafından bir rahmet olarak peygamberler göndeririz. Şüphesiz ki O, herşeyi işitir ve bilir.
7- Siz eğer kesin olarak inanıyorsanız, iyi bilin ki Allah göklerin, yerin ve ikisi arasındakilerin Rabbidir.
8- Ondan başka hiçbir ilâh yoktur. O hem yaşatır, hem öldürür. O sizin de Rabbiniz, sizden önceki babalarınızın da Rabbidir.
9- Fakat kâfirler bir şüphe içinde oynayıp eğleniyorlar.
10-11- Ey Muhammed! Şimdi sen göğün, insanları bürüyecek açık bir duman getireceği günü gözetle. Bu acı bir azabdır.
12- O gün insanlar: "Ey Rabbimiz! Bizden azabı kaldır. Artık biz inanıyoruz" derler.
13- Onlar için bunu düşünüp öğüt almak nerede? Oysa kendilerine gerçeği açıklayan bir de peygamber gelmişti.
14- Sonra onlar, o peygamberden yüz çevirdiler ve: "Bu öğretilmiş bir delidir." dediler.
15- Biz o azabı sizden birazcık kaldırırız. Ama siz mutlaka eski halinize dönersiniz.
16- Biz o büyük şiddetle çarptığımız gün mutlaka intikamımızı alırız.
17- Andolsun ki, biz onlardan önce Firavun kavmini de denemiştik. Onlara çok kıymetli bir peygamber gelmişti.
18- O peygamber onlara şöyle demişti: "Esaretiniz altındaki Allah'ın kullarını bana teslim edin. Çünkü ben size gönderilmiş güvenilir bir peygamberim.
19- Allah'a karşı üstünlük taslamayın. Şüphesiz ki ben size apaçık bir delil getiriyorum.
20- Gerçekten ben, beni taşlamanızdan dolayı benim de Rabbim, sizin de Rabbiniz olan Allah'a sığındım.
21- Eğer siz bana iman etmezseniz hemen yanımdan uzaklaşın."
22- Musa: "Şüphesiz ki bunlar suçlu bir kavimdir." diyerek yardım etmesi için Rabbine yalvardı.
23- Allah buyurdu ki: "Kullarımı geceleyin yürüt. Çünkü siz takib edileceksiniz.
24- Karşıya geçince denizi olduğu gibi açık bırak. Çünkü onlar suda boğulacak bir ordudur."
25- Onlar neler bırakmışlardı, ne bahçeler, ne pınarlar!
26- Ne ekinler, ne güzel kaynaklar,
27- Ve içinde eğlenip durdukları nice nimetler ve refah!
28- İşte böylece biz onları başka bir kavme miras bıraktık.
29- Gök ve yer onların üzerine ağlamadı. Onlara mühlet de verilmedi.
30- Andolsun ki biz İsrailoğullarını o aşağılayıcı azabdan kurtardık.
31- Firavun'dan da kurtardık çünkü o üstünlük taslayıp haddi aşan bir zorbaydı.
32- Andolsun ki biz onları bilerek o zamanki alemlere üstün kıldık.
33- Biz onlara içinde apaçık bir imtihan bulunan mucizeler verdik.
34- Gerçekten şu kâfirler diyorlar ki:
35- "Bizim ilk ölümümüzden başka bir şey yoktur. Biz tekrar diriltilecek değiliz.
36- Eğer siz doğru söyleyen kimselerseniz babalarınızı bize getirin."
37- Onlar mı daha hayırlıdır, yoksa Tükba kavmi ile onlardan öncekiler mi? Biz onların hepsini de helak ettik. Çünkü onlar suçluydular.
38- Biz gökleri, yeri ve ikisi arasındakileri bir oyun ve eğlence olsun diye yaratmadık.
39- Biz onları hak ve hikmetle yarattık. Fakat onların çoğu bunu bilmezler.
40- Şüphesiz ki hakkı batıldan ayırd etme günü onların hepsinin bir araya toplanacağı gündür.
40- Şüphesiz ki hakkı batıldan ayırd etme günü onların hepsinin bir araya toplanacağı gündür.
41- O gün dostun dosta hiçbir faydası olmaz. Onlara yardım da edilmez.
42- Ancak Allah'ın merhamet ettiği kimseler böyle değildir. Şüphesiz ki Allah çok güçlüdür, çok merhamet edicidir.
43- Gerçekten zakkum ağacı,
44- Günahkârların yemeğidir.
45- O pota gibi karınlarda kaynar.
46- O, kızgın bir sıvının kaynaması gibidir.
47- Allah meleklere şöyle emreder. "Şunu tutun da Cehennem'in ortasına sürükleyin."
48- "Sonra onun başının üstüne kaynar su azabından dökün."
49- Ona şöyle denir! "Tat bakalım azabı! hani sen kendine göre çok güçlü ve çok üstündün.
50- İşte sizin inkâr edip durduğunuz şey budur."
51- Şüphesiz ki kötülükten sakınanlar güvenli bir makamdadırlar.
52- Bahçelerde ve pınar başlarındadırlar.
53- Onlar ince ipekten ve parlak atlastan elbiseler giyerek karşılıklı olarak otururlar.
54- İşte böyle, biz onları ayrıca iri siyah gözlü hurilerle evlendiririz.
55- Onlar orada güven içinde her çeşit meyveyi isteyebilirler.
56- Onlar orada ilk ölümden başka bir ölüm tatmazlar. Allah onları cehennem azabından korumuştur.
57- (Bunların hepsi) Rabbinden bir lütuf olarak (verilmiştir.) İşte büyük kurtuluş budur.
58- Biz Kur'ân'ı senin dilinle indirip kolaylaştırdık. Umulur ki onlar öğüt alırlar.
59-Artık sen onların başlarına gelecekleri bekle: Çünkü onlar da bekleyip durmaktadırlar.