NATO-PKK ilişkisi hangi iktidar döneminde başladı
Müyesser Yıldız 01 Ocak 1970
Barış Pınarı Harekâtı'nın dördüncü günü olan 13 Ekim'de medya yöneticileriyle biraraya gelen Erdoğan, Almanya Başbakanı Merkel'e, “Biz sizinle NATO’da müttefik miyiz, değil miyiz? Yoksa terör örgütünü NATO’ya aldınız da benim haberim mi yok? Böyle bir garip yaklaşım olabilir mi? Siz bizden yana mısınız yoksa terör örgütünden yana mısınız?” diye sorduğunu anlattı.
Ertesi gün Azerbaycan'daki Dünya Türk İş Konseyi toplantısında ve dönüş yolunda ise şunları söyledi:
“Türkiye NATO'nun üyesi mi? Üyesi. AB ülkelerinin hemen hemen tamamına yakını NATO'nun üyesi mi? Üyesi. Peki ne zamandan beri terör örgütleri, NATO üyesine karşı savunulur hale geldi? Bütün NATO üyesi ülkelerin şu anda bizim yanımızda yer alması gerekir. Bu yükümlülüktür. Bu 5'inci maddenin yükümlülüğünü de NATO üyesi ülkeler şu anda maalesef yerine getirmiyorlar. Kim bunlar? Başta AB üyesi ülkeler. Bunlar AB'de bile bu kararları alırken neye göre alıyorlar bunu da düşünmek lazım. AB'de kalalım mı kalmayalım mı? Yani haklılığım çıkıyor mu?”
Erdoğan, NATO ile ilgili açıklamalarını sonraki günlerde de sürdürdü.
18 Ekim'de; Türkiye ile ABD'nin “Hepimiz birimiz, birimiz hepimiz için anlayışıyla NATO toprakları ve haklarını tüm tehditlere karşı koruma taahhütlerini muhafaza ettiğini” bildirdi.
21 Ekim'de; “Tüm Batı, teröristlerin yanında yer aldı ve hepsi birlikte bize saldırdılar. NATO ülkeleri, AB ülkeleri dahil, hepsi. Hani siz terörizme karşıydınız, hani siz teröre karşıydınız, yahu ne zamandan beri siz terörle beraber hareket etmeye başladınız? Bu terör örgütleri NATO'ya üye oldu da bizim mi haberimiz olmadı? Bu nasıl bir akıl tutulmasıdır?” diye yakındı.
24 Ekim'de de NATO'daki stratejik ortağımız ABD'nin terör örgütünü silahlandırdığını, görüştüğünü, onların mektuplarını bize gönderdiğini hatırlatıp, “NATO'nun sözleşmesinin 5. maddesinde bizim birbirimizi herhangi bir saldırıya karşı koruma tedbirimiz var” hatırlatmasında bulundu.
O SORU NATO GENEL SEKRETERİ'NE NEDEN SORULMADI
Erdoğan'ın, Merkel'e yönelttiği, “Terör örgütünü NATO’ya aldınız da benim haberim mi yok?” sorusundan başlayalım.
NATO Genel Sekreteri Jens Stoltenberg 11 Ekim'de İstanbul'daydı. Dışişleri Bakanı Mevlüt Çavuşoğlu ve Milli Savunma Bakanı Hulusi Akar'ın yanısıra Erdoğan'la da görüştü. Kendisine, Barış Pınarı Harekâtı hakkında bilgi verildi.
Ortak basın toplantısında Bakan Çavuşoğlu, NATO-PKK/YPG ilişkisi konusunda şunları söylemekle yetindi:
“Türkiye'ye yönelik tehdide karşı Türkiye'yi koruma planı NATO tarafından onaylandı. Burada da YPG/PYD net bir şekilde vardır. Ama daha sonra ABD'nin başını çektiği bazı ülkeler, şu anda 8 ülke daha sonra bunu haksız şekilde bloke etmiştir. NATO'nun belgesinde var YPG, PKK. Dolayısıyla burada özellikle NATO şu anda belgelerinde ve konsey tarafından onaylanan belgede de YPG, PYD vardır. Ve YPG, PYD ile PKK'nın hiçbir farkının olmadığını hepimiz çok iyi biliyoruz. Peki DEAŞ ortak düşmanımız, kabul ediyoruz. Aynı şekilde PKK ortak düşmanımız değil mi? 'DEAŞ ortak düşmanımız, mücadele edelim, PKK ortak düşmanımız ama mücadele etmeyelim, hatta Türkiye de mücadele etmesin.' Biz bu anlayışa karşıyız.”
Stoltenberg'e, NATO'nun PKK/YPG'yi terör örgütü sayıp saymadığını açıkça soran ise gazeteciler oldu.
Stoltenberg, “BM ve AB'nin aksine NATO’nun kamuya açık bir terör örgütleri listesi yok. YPG konusunda müttefiklerimiz arasında bir fikir birliği oluşmadı” karşılığını verirken, “Ortak düşmanın” DEAŞ olduğunu vurguladı.
Daha ne desin? İstanbul'un ortasında YPG'yi terör örgütü saymadıklarını açık açık ilân ettiği halde NATO'nun da sorgulanmaya başlanması gerekmez miydi? Aksine Erdoğan, “Müttefiklikten” dem vurup, “Yükümlülüklerini” hatırlatmayı sürdürdü!..
NATO'NUN LİSTESİNE NE OLDU
Peki YPG'yi terör örgütü saymayan NATO, PKK'yı terör örgütü sayıyor mu ve de Ankara, bu önemli konunun farkına bugün mü vardı?
Dönemin Kara Kuvvetleri Komutanı Orgeneral Yaşar Büyükanıt, PKK'nın NATO'nun terör örgütleri listesinde yer alması için çalıştıklarını belirtip, “Çifte standardın ortadan kaldırılması için bunun şart olduğunu” duyurduğunda; Yıl 2005, Başbakan da Erdoğan'dı.
Keza Brüksel'de görevli Türk delegasyonu yetkilileri, şunları anlattığında; Yıl 2006, Başbakan yine Erdoğan'dı:
“NATO, 2003 yılına kadar terör örgütleri listesi oluşturuyordu. Bu listede PKK, Hizbullah gibi örgütlerin isimleri yer alıyordu. Ancak daha sonra başgösteren anlaşmazlık nedeniyle bu liste kaldırıldı. Bugün liste yok, ama bazı terör örgütlerinin adları 'terörle mücadele belgesi' adı verilen ana belgede yer alıyor. Belge gizli olduğu için burada yer alan örgütlerin isimlerini açıklayamayız. Terörle mücadele belgesi en son 2006 yaz aylarında gözden geçirildi ve PKK adı bu belgede de yer aldı. NATO, terörle mücadele konusunda başlıca forum değil. Türkiye, terör örgütü PKK ile mücadele konusunda NATO'dan herhangi bir talepte bulunmadı. Türkiye, buna ittifakı ilgilendiren bir konu gözüyle bakmıyor.”
O günlerde Genelkurmay uğraşırken, NATO'nun liste oyununa herhangi bir tepki gösterilmemiş, üstüne üstlük PKK ile mücadelenin NATO'yu ilgilendiren bir konu olmadığı bildirilmiş...
Haydi bunlar unutuldu. Daha 2 yıl önce PKK'ya yönelik operasyonlarda Türkiye'nin “Ölçülü davranmasını” ve “Müzakere masasına dönmesini” isteyen NATO değil miydi ki, şimdi “Terör örgütleri NATO'ya üye oldu da bizim mi haberimiz yok?.. PKK ortak düşmanımız değil mi?” diye soruluyor.
NATO'nun, Ege ve Kıbrıs'ta tümüyle Rum-Yunan tezlerine destek vermesine, Stoltenberg'in İstanbul'a gelmeden önce ziyaret ettiği Yunanistan'da, Türkiye'ye “Uluslararası hukuka uyma” çağrısında bulunmasına ise hiç girmeyelim.
ABD ile ilişkilerde olduğu gibi, ne yaparsa yapsın Ankara'nın, NATO'yla “Müttefikliğinin” hiç sarsılmadığını, kim ne derse desin iktidarın kulak asmadığını biliyoruz ve görüyoruz da...
Ya Cumhur İttifakı'nın ortağı MHP Lideri Bahçeli'nin geçen haftaki, “Müttefiklik hukukuyla 1952’den bu tarafa içinde yer aldığımız NATO’nun Türkiye’nin terörle mücadelesine soğuk bakışıyla tartışılması artık zarurettir” sözleri?.. Bunun da mı hiçbir kıymet-i harbiyesi yok?!.