Keyfî yönetim ve Atatürk
Hakan Paksoy 01 Ocak 1970
10 Kasım günü Türkiye’deki her ev yas evidir…
10 Kasım Türk Milleti için önemli bir gün. Her canlının bir gün karşılaşacağı ama bu karşılaşmanın nerede, nasıl ve ne zaman olacağını bilmediği ölümün bir milleti derinden etkilediği gün.
Yurdun dört bir yanında, her evin cenaze evi olduğu, her ailenin reisi vefat etmişçesine etkilendiği, yasa girdiği, ağladığı ve dualar edip, Kur’an okumaya başladığı gün.
O gün biz ölümlüler için bilinen zamanın, Türk tarihinin ölümsüz evladı Mustafa Kemal Atatürk için sonlandığı gün. Yüce Tanrı ona rahmet etsin.
Türk Milleti onun aziz ruhunu hep yaşatmaya devam ediyor. En önemlisi de “Benim naçiz vücudum bir gün elbet toprak olacaktır. Fakat Türkiye Cumhuriyeti ilelebet payidar kalacaktır” dediği Türk devletine, Türk’ün devletine sahip çıkıyor. Milyonlar her gün Fatihalar yolluyor, onun eserinin, Türk devletinin, özel günlerinde Türbedarı TSK olan türbesi (Anıtkabir) ziyaret ediliyor.
Gazi, parlamenter sistemle mi yönetmişti ülkeyi?
Geçtiğimiz hafta AKP Genel Başkanının grup toplantısında söylediği, “Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi’nden rahatsız olanlar var bunu biliyorum. Diyorlar ki, ‘Bu, bizim geleneğimize ters bir yapı.’ … Acaba Gazi, parlamenter sistemle mi yönetmişti ülkeyi? “ sözleri basında yer aldı.
20’nci yüzyılın başında yaşananlar malum. Koca bir cihan devleti yıllarca süren savaştan çıkmış, bugünkü sınırlardan biraz daha küçük bir toprağı elinde kalmıştır. En başından itibaren koca bir millet canhıraş bir şekilde vatan müdafaasına koşmuş, çarpışa çarpışa, öle kala bu topraklarını elde tutmayı başarabilmiştir.
Başkenti işgal altında olan devlet, görev emirleri bile işgal güçlerince onaylanarak başkentten çıkışa izin verilen şartlardan kurtulmuş, yeni ufuklara yelken açma zamanına girmiştir.
Elbette savaş(lar)ın sonuçlarını muzaffer olanlar değerlendirirler. Tarih böyle yazmakta. İstiklâl Harbi’nin sonuçlarını da muzaffer olan Türk Milleti değerlendirmiş, istiklâline sahip çıktığı gibi istikbâline de vaziyet etmeye başlamıştır.
Atatürk, daha sadece Mustafa Kemal Paşa iken, gazi, başkomutan, mareşal ve Atatürk olmadan, “Milleti yine bu milletin azim ve kararı kurtaracaktır.” diyerek Türk Milletine dayanmıştır. Türk Milleti de bu çağrıya cevap vermiş, en zor şartlarda, bu zor şartları kendisiyle birlikte yaşayanlara inanmış ve güvenmiştir. Beraber savaşıp huzura kavuşurlar.
Modern bir devlet, ekmek kavgasını kazanan bir millet
Huzura kavuşmak dediysek, kulaklarının dibinden geçen mermilerden, tepelerinde patlayan top güllelerinden, süngü süngüye çarpışmalardan kurtulmuşlardır. Biraz nefes aldıktan sonra hemen dağılmış olan devleti toparlamaya, yeni bir nizam kurmaya girişirler. Artık yeniden bir mücadele başlar. Hatta savaşlardan daha zorludur ekmek kavgası. On yıllarca süren savaştan çıkmış bir milletin bakiyesidir elde kalan… Kadın nüfusun daha fazla olduğu, okuyanı pek az, yolun suyun olmadığı bir vatan… Şevket Süreyya Aydemir savaşa katılmak için, İstanbul’dan Erzincan’a kadar kırk günde gittiğini yazar. Suyu Arayan Adam’daki “Şu Bilinmeyen Anadolu” bölümünü okurken gözyaşlarına hâkim olabilecek bir babayiğit tanımıyorum. Bu cümle elbette okuyanlar için tabii… Kendisine gelen özetlerle yetindiklerini söyleyenler için değil…
Bu zorlu mücadele aynı zamanda farklı fikirlerin içinde yapılır. Yapılmak istenenleri beğenmeyenler, yanlış olduğunu düşünenler ve hatta toptan karşı çıkanlar… Hepsi de TBMM içinde hareket etmektedirler. Bütün bunlar orada yaşanmaktadır. Bakanları Meclis seçer, onları Meclis denetler… Her konu oradaki üyelere anlatılır, tartışılır ve oylanır… Memleketin yönetimi Meclisin yani Türk Milletinin elindedir.
Peki, artık savaştan çıkmış olan Gazi Mustafa Kemal ne yapar? Bu sorunun tek bir cevabı vardır, Meclis’e uyar. TBMM’nin almış olduğu bir karara uymadığına dair bir kayıt yoktur. Hele de uymadığı, ben değiştirdim dediği bir kanun hiç yoktur.
Savaşırken bile Meclis’in kararını talep eder. Mesela “Ben Meclis başkanıyım, dolayısıyla başkomutanım” dememiştir. Başkomutanlık yetkisini talep etmiş, talebini izah etmiş ve o Meclis de bu yetkiyi geçici süreliğine vermiştir.
Elbette her sözü emir telakki edilmiş olabilir. Doğaldır da çünkü o zamana kadar yüz yılı aşkın geçmişte her söylediği ve her yaptığı Türk Milleti için doğru çıkan tek yöneticidir. Aldatılmış olduğu vâki değildir. Hele de Türk Milletinin düşmanları karşısında hiç ama hiç yanılmamıştır.
Kendisi, “Ben diktatör değilim. Benim kuvvetim olduğunu söylüyorlar, evet, bu doğrudur. Benim arzu edip de yapamayacağım bir şey yoktur. Çünkü ben zorâki ve insafsızca hareket etmesini bilmem. Bence diktatörlük, diğerlerini râm (baş eğdiren H.P) edendir. Ben kalpleri kırarak değil, kazanarak hükmetmek isterim.” demektedir. Öyle de olmuştur. O Türk Milletinin kalbini kazanmıştır. Milletin hiçbir ferdini diğerinden ayırmadan, kimseyi tahkir etmeden, kendisini destekleyenleri karşısında olanlara üstün tutmadan Türk Milletine bakmıştır.
10 Kasım günü Türkiye’deki her ev yas evidir
Düşünceleri ve hedefi yine kendi sözlerinde çok net ortaya çıkar. “Ben istese idim derhâl askerî bir diktatörlük kurardım ve memleketi öyle idâreye kalkışırdım. Fakat ben istedim ki, milletim için modern bir devlet kurayım.”
Doğrudur, istese diktatör ya da tek adam olabilirdi. Bugünden bakıp, o tek adamdı diyenler de var. Meclisi yenileme yetkisinin cumhurbaşkanına verilmesini ısrarla istediğinde, yaşananlar onun karakterinde ve hedefinde tek adamlığın olmadığını çok açık anlatmaktadır. Meclis’te bu talebe ısrarla karşı çıkan iki genç vekilin, Saracoğlu Şükrü ve Mahmut Esat (Bozkurt) beylerin, akşam Çankaya’ya davet edip sabaha kadar konuyu tartıştıklarını da sonunda Atatürk’ün talebinden vazgeçtiğini de, yine okuyan herkes bilmektedir. Yani devleti keyfince yönetmemiştir.
O’nun Çankaya sofralarından modern bir devlet, ekmek kavgasını kazanan bir millet ve uçak yapan bir ilerleme çıkmıştır. O hiçbir zaman tek adam olmamış, yüzünü gören ya da görmeyen kimsesizlerin kimsesi olmuştur. Ondan dolayı 10 Kasım günü Türkiye’deki her ev yas evidir. Cenaze her evden çıkmıştır.
Bunun için yolundan gidenler hâlâ milyonlarcadır. Ve gidilmeye de devam edilecektir.
Ruhu şad mekânı cennet olsun.