Atatürk: `Türk'te matem yoktur…`
Hulki CEVİZOĞLU 01 Ocak 1970
Her 10 Kasım'da, ülkemizin kurtarıcısı ve Cumhuriyetimizin kurucusu Atatürk'ü anlamaya ve anlatmaya çalışıyoruz.
Bugün Atatürk'ün ölüm hakkındaki düşüncelerini ve bazı önemli bilgileri paylaşalım.
Onun ölümle ilk karşılaşması babasının ölümü ile olmuştur.
Bir gün okul dönüşü babasının ölüm haberini alır.
"Babam öldü mü?" diye sorar.
Annesi hıçkırıklarını tutamaz.
Mustafa Kemal'in rengi solar. Annesine:
"Sen ağlama anne, ölümü durdurmak kimsenin elinde değil. Bak ben varım anne, ben oğlun" der.
*
Atatürk, ölümle çok kez karşılaşmış ama ölüm karşısında yılgınlık göstermemiştir.
Savaşlarda yanındaki silah arkadaşları buna tanıklık etmiş ve yazmışlardır.
Bu kaynaklara göre, Atatürk ölümden korkmaz ve şöyle derdi:
"Ölüm benden korkar, çünkü ben onun üstüne yürümesini bilirim"
*
10 Ağustos 1915'te, Çanakkale Savaşları'nda bir şarapnel parçasının tam kalbinin üzerindeki saatine isabet etmesi hayatını kurtarır.
Atatürk bu anda hiçbir korku, telaş ve panik göstermez.
Yanında bulunan çocukluk ve silah arkadaşı Nuri Bey (Conker),
"Eyvah vuruldun!" diye bağırmak isteyince;
Mustafa Kemal soğukkanlılıkla;
"Öyle bir şey yok. Aldığınız emri derhal ifa ediniz" diye emreder.
*
Atatürk ölüm için:
"Ölümü istemek bir cesaret değildir, fakat ölümden korkmak da bir ahmaklıktır" demiştir.
O, ölümü uyumak kadar doğal saymış ve beklemiştir.
Atatürk'ün ölümden iki endişesi olmuştur:
Birincisi, ölümün eserlerini bitirmeden gelmesi, ikincisi de ölümün unutulmak ile karışan manalaşmasıdır. (Bu konuda ayrıntılı bilgiler güvenilir kaynaklarda vardır ve ayrı bir yazı konusudur-HC).
"Benim naçiz vücudum…"
16 Mayıs 1926 günlü Hâkimiyeti Milliye'de yer alan demecinde, insanın faniliği, toplumun sürekliliği kuralının kendisi için de geçerli olduğunu açıklamıştır.
"Benim naçiz vücudum elbet bir gün toprak olacaktır" diyerek vücudunun diğer insanların akıbetinden kurtulamayacağını, daha yaşarken söylemiştir.
"Ama Türkiye Cumhuriyeti ilelebet payidar kalacaktır ve Türk Milleti medeniyet yolunda yürümeye devam edecektir" diyerek, hayranlığın kendisine yönelmemesini ve asıl Türkiye Cumhuriyeti'nin çağdaş geleceğine dikkat edilmesini istemiştir.
"Türk'te matem yoktur…"
Atatürk geçirdiği ilk ağır krizden sonra kendisine geldiğinde Tevfik Rüştü Aras'a şöyle demiştir:
"Hiç de fena değil. Ölümden o kadar korkmamalı."
O, kendisi için matem/yas tutulmasını asla istemediği gibi, siyah rengin matem rengi sayılmasını da istememişti:
"Türk'te matem yoktur, siyah da Türk'ün matem rengi değildir!"
Bu nedenle kendisine hazırlanan katafalkta siyah renk yerine yeşil renk tercih edilmiştir.
"Beni Türk hekimlerine emanet edin" dedi mi?
Atatürk'ün "Beni Türk hekimlerine emanet edin" sözünün kaynağı bulunamamıştır.
Dr. Akçiçek'in önemli çalışmasında yer alan bilgilere göre, hiçbir kaynakta bu söz yoktur.
Prof. Dr. Cemalettin Öner, tıbbın hümanist ve uluslararası bir meslek olduğunu belirterek "Atatürk'ün hastalığının başlangıç döneminde, hekimlerimizin çok iftihar edilecek başarılar göstermediklerini" de ileri sürmüştür.
*
3 Ağustos 1938 günü saat 11.00'de Dr. Bergmann ve Dr. Eppinger'le yapılan konsültasyonda Türk doktorlar da bulunur.
İki yabancı profesörün muayenelerinden sonra Atatürk önce Dr. Abravaya Marmaralı'yı sonra da Dr. Akil Muhtar Özden'i çağırarak kendisini muayene ettirir.
Atatürk bu davranışı ile Türk doktorlarını yüceltmek istemiştir.
*
Buraya kadar yararlandığım bilgileri Dr. Eren Akçiçek'in kitabından aldım.
Dr. Akçiçek'in doktora çalışmasına dayanan kitabının adı "Atatürk'ün Sağlığı, Hastalıkları ve Ölümü" adını taşımaktadır.
Yazarın alıntı yaptığı çok önemli ve sağlam kişiler şunlardır:
Makbule Atadan, Münir Hayri Egeli, Uluğ İğdemir, Mehmet Nuri Conker, Aslan Tufan Yazman, Nevzat Tandoğan, Hikmet Bayur, Cavit Orhan Tütengil, Orhan Koloğlu, Hüsrev Gerede, Turgut Akpınar ve Bedi Şehsuvaroğlu.
*
Atatürk'ü büyük bir özlem ve minnetle anıyorum, anıyoruz.