İngiliz İstihbarat Subayı James Gustaf Edward Le Mesurier’i öldürdü?
Ömür Çelikdönmez 01 Ocak 1970
Türkiye’de başka ülkelerin istihbarat elamanlarının öldürülmesi yeni değil. Yılda birkaç defa bu tür ölümler vuku bulur. Çünkü bu topraklar farklı gizli servislerin çatışma alanı. Ancak Eski MI6 görevlisi James Gustaf Edward Le Mesurier’in sabah saatlerinde Beyoğlu ilçesindeki evinin yakınlarında ölü bulunmasını biraz farklı değerlendirmek gerekir. Polis kayıtları ile mortu çekmiş James Gustaf Edward Le Mesurier’in yakınları, ölüm nedeni hakkında aynı kanaati paylaşmıyor. İstanbul Emniyet Müdürlüğü kaynakları, İngiliz Büyükelçiliği’nin talebiyle, ilk bulguların intihara işaret ettiğini açıkladı.
Olay nasıl kayıtlara girdi?.. Karaköy Kılıç Ali Paşa Camii yanında, 11 Kasım 2019 Pazartesi günü saat 05.30 sıralarında Cami görevlileri, caminin yan tarafında bir kişinin yerde hareketsiz yattığını görünce durumu polis ve sağlık ekiplerine bildirdi. Olay yerine gelen sağlık ekipleri, yerde hareketsiz yatan kişinin öldüğü belirledi. Bu sırada polis ekipleri de çevrede güvenlik önlemi aldı. Cesedin yüzünde kesici alet yarası, elleri ve ayaklarının ise kırık olduğu tespit edildi. Ceset ilk incelemeler sonrası otopsi için İstanbul Adli Tıp Kurumu morguna götürüldü. Yapılan kriminal incelemede cesetin Suriye'de 'Beyaz Baretliler' olarak bilinen gruba desteği ile tanınan eski İngiliz istihbarat subayı James Gustaf Edward Le Mesurier'e ait olduğu olduğu tespit edildi. 48 yaşındaki Le Mesurier'in şüpheli ölümü, polis kayıtlarına göre 'yüksekten düşme' olarak geçti. Le Mesurier'in eşi, ilk ifadesinde, saat 04.00 sıralarında uyku ilacı aldıklarını, kapının çalınması üzerine uyandığını ve eşinin cesedini çevredekilerin uyarısı üzerine gördüğünü söyledi. (*) Ancak, James Le Mesurier'in meslektaşları bu balkondan düşmenin "imkânsız" olduğunu iddia ediyor. Hatta Reuters haber ajansına konuşan Le Mesurier’in komşusu bir diplomat (İngiliz), polis raporunun aksine ölümle ilgili koşulların netleşmediğini açıkladı. BBC'nin diplomasi editörü Mark Urban, eski bir arkadaşının James Le Mesurier'in kaldığı evi çok iyi bildiğini ve düşerek ölmesinin mümkün olmadığını yazdı.
Mark Urban da kim?.. Mark Lee Urban, bir İngiliz gazeteci, tarihçi ve yayıncı. Londra'da doğdu ve London School of Economics'ten mezun oldu. Mark, ayrıca Kraliyet Ordusu’nda subay olarak da görev yaptı. “Leo Tolstoy” hayranı. BBC Two's Newsnight'ın Diplomatik Editörü ve arada bir sunucusu. The Independent gazetesinin savaş muhabirliğini yaptı. 2003 yılında başlayan Irak savaşı başta olmak üzere son yirmi beş yıl boyunca dünyanın çatışma bölgelerinde bulundu. BBC News’in Orta Doğu Muhabirliğini üstlendi. Evli, iki kızı ve bir oğlu var. Londra’da yaşıyor.
Urban mesajında, "Devlet"in(?) öldürmüş olabileceğini söyledi… Mark Urban, son dönemlerde Rusya ve Esed rejiminin Beyaz Miğferliler hakkındaki olumsuz açıklamalarına dikkat çekerek Rus ve Suriye istihbaratının bu suikastı düzenlemiş olabileceğini ima ediyor olabilir. Nitekim Mark Urban; James Le Mesurier'in MI6 ajanı olup olmadığını bilmediğini, kendisiyle daha önce hiç konuşmadığını ifade ederek, "Ancak olayda devletin bir parmağının olup olmadığını açıklamak, kapsamlı soruşturmayı yönetecek olan Türkiye'ye düşecek" dedi. (**) Mark Urban; “Olayda devletin bir parmağının olup olmadığı…” ifadesiyle hangi devleti işaret ediyor? Birleşik Krallık yani İngiltere mi? Olabilir, çünkü İngiltere’nin terör örgütü DAEŞ/IŞİD ile bağlantılarının ortalığa saçılmasından rahatsız olacağı kesin. Türkiye'de ve Suriye’de tutuklu bu teröristleri yangından mal kaçırır gibi vatandaşlıktan çıkarmadı mı!.. Hatta Türkiye'nin İngiliz pasaportlu teröristleri iade açıklamasına sırtını dönmedi mi? Rusya veya Suriye mi? Beyaz Baretliler, Rusya, İran ve Şam rejimi tarafından dezenformasyon yaymakla suçlanıyor. Üstüne üstlük, ister infaz denilsin ister intihar denilsin James Gustaf Edward Le Mesurier’in cesedi, Rusya dışişleri bakanlığı sözcüsü Maria Zakharova tarafından Balkanlar ve Orta Doğu'da MI6 ajanı olarak görev yapmakla suçlanmasından sonra bulunmadı mı? Yoksa haddini aşarak Türkiye Cumhuriyeti’ni mi kast ediyor Urban? Türkler konukseverdir. Kendilerine sığınmış veya dost görmüş insana asla böyle bir şey yapmaz. İstisnai durum hariç. Nedir istisna? Türkler, yedikleri çanağa pisleyen nankörleri affetmez. Kendilerine ihanet edenleri affetmez. James Gustaf Edward Le Mesurier’in böyle bir hainliği var mı? Bu sorunun cevabını onunla iş tutan Türk istihbarat görevlileri söylesin!
James Gustaf Edward Le Mesurier’in karısı “Hap aldık, uyuduk…” diyor! İstanbul Beyoğlu’nda Kemankeş Karamustafapaşa Mahallesi’nde, İngiliz Konsolosluğu’na yakın bir bölgede bulunan binanın üçüncü katında eşiyle birlikte oturan İngiliz eski istihbarat subayı James Gustaf Edward Le Mesurier’in ölümüyle ilgili ifadesinde eşi; "Dün gece birlikte yemek yedik. Yemekten sonra yatak odamızda uyku hapı içtik. Sonra uyuduk. Birkaç saat sonra evin kapısının zili defalarca çalınmış. Zil sesine uyandığımda eşimin binadan düştüğünü ve öldüğünü öğrendim" demiş. Karısının ifadesinde yer alan bazı detaylar çok önemli. Diyor ki “Son dönemlerde aşırı stres rahatsızlığı nedeniyle uyku ve psikolojik ilaç kullanmaya başladı. 2-3 gün önce Adalar'da bulunan evde yine aşırı strese bağlı rahatsızlığı nedeniyle iğne ve ilaç tedavisi alarak sağlık kuruluşuna yakın olma amacıyla homeofis olarak kullandığı bu adrese geldik. Dün saat 04.00 sıralarına kadar eşimle uyanıktık. Birlikte uyku ilacı aldık. Saat 05.30 -06.00 sıralarında kapının dışarıdan çalınması üzerine uyandım.”
Adam “Hapçı” çıktı iyi mi!.. James Gustaf Edward Le Mesurier bir süredir anti-depresan ilaçları alıyormuş… Hapların dozajı o kadar yüksek olmalı ki yanında uyuyan karısı, kocasının yanından kalkıp gittiğini dahi fark etmediği gibi ancak sabah gözlerini açıyor. Eğer karısı, aldığı hapın etkisiyle sızıp kaldıysa mevtanın da aynı şekilde kendinden geçmesi gerekmez mi? Sonra karısı "Aşırı stres rahatsızlığı nedeniyle uyku ve psikolojik ilaç kullanmaya başladı" diyor. İyi de adama sormazlar mı? “Bre kadın!.. Hasta olan kocansa sen niye onunla birlikte neden anti depresan ilaç kullanıyorsun?” Demek ki bunlar karı-koca aynı dertten muzdaripmiş.
İngiliz İstihbaratı, bu saldırıyı bekliyordu ama önleyemedi!.. James Gustaf Edward Le Mesurier, İstanbul’un karmaşasından ve dikkatli gözlerden uzak kalmak için Adalar’da kalıyordu. Adaların etnik yapısı da kendisini kamufle etmesini sağlayabiliyordu. “İşler ayna; çal çal oyna” modunda iken, Rusya Dışişleri Bakanlığı sözcüsü Maria Zaharova tarafından “Balkanlar ve Orta Doğu'da MI6 ajanı olarak görev yapmak”la suçlandı. (***) Sahadaki tecrübeleri ve istihbarat jargonunu iyi bilen James Gustaf Edward Le Mesurie, bu mesajı; “Tahtalıköy’e biletinin kesildiği…” şeklinde yorumladı ve aynı zamanda koruması /asistanı eşiyle birlikte apar-topar İngiliz Konsolosluğu’na yakın konuta taşındı. İngiltere gizli servisinin Türkiye Masası da James Gustaf Edward Le Mesurie’le ile yanı fikirdeydi. “İngiliz Konsolosluğu’na yakın konuta taşınması” tavsiyesinde bulunmuştu. James Gustaf Edward Le Mesurie’e yönelik güvenlik tehdidi ihtimali belirdiğinde Konsolosluk’taki ajanların/görevlilerin kendisine hemen ulaşması mümkün olabilecekti. Ama unuttukları bir şey vardı… İngiltere’nin İstanbul Başkonsolosluğu’nun bulunduğu konum, hiç de güvenli sayılmaz. Çünkü “İngiliz Sarayı”, günümüzdeki bilindiği şekliyle İngiltere Başkonsolosluk binasına 20 Kasım 2003’de, bir terör saldırısı düzenlendi. Aralarında başkonsolos Roger Short’un da bulunduğu 18 kişi bu saldırıda öldü. Yani burası da emniyetli sayılmazdı. Benim anlayamadım ne biliyor musunuz!.. Bu uzun bacaklılar, James Gustaf Edward Le Mesurier’in hayati tehlikede olduğunu bilmesine rağmen neden onu, ölü bulunduğu cinayet mahallinden tahliye etmediler? En azından Konsolosluk Konutu’na alabilirlerdi. Demek ki gözden çıkardılar. “Su testisi su yolunda kırılır.” Bir yıl önce, 2 Ağustos 2018'de yazdıklarımı hatırladım. Perşembenin gelişi çarşambadan belliymiş. Bakalım siz ne diyeceksiniz?
MİT’in bilgisi olmadan Kızılay ve AKUT, İngiliz İstihbaratı'na nasıl çalıştırıldılar?.. 2018 Ağustos da İsrail askerleri, Washington’ın ve diğer büyük NATO güçlerinin desteğiyle, Beyaz Miğferler/ Beyaz Baretler/ (The White Helmets) adlı örgütün 800 dolayında çalışanını, hükümet güçlerinin önceden Batı destekli İslamcı milislerin elinde olan bölgeleri geri almak için büyük bir saldırı düzenlediği Suriye’nin güneyinden tahliye etmek için bir operasyon gerçekleştirdi.
Beyaz Miğferler/ Beyaz Baretler/ (The White Helmets) neden kuruldu?.. Görünüşte Suriye’deki çatışmada kapana kısılan sivilleri kurtarmaya adanmış bir sivil savunma grubu olan Beyaz Miğferler, ABD ve Avrupalı devletler tarafından ciddi şekilde finanse ediliyordu. Bu sözde insani yardım örgütü, NATO’nun onaylanmış yumruğu, sadece Suriye’de değil durdurulmadığı takdirde daha birçok ülkeyi ezmek için kullanılmak amacıyla kurulmuştu. Ortadoğu ve tabi ki Suriye başta olmak üzere tüm coğrafyalardaki emperyalist çatışmalar dünya nüfusunun büyük bir kısmını mültecileştirdi. Beyaz Miğferler, 2013’te, Almanya, Hollanda ve Danimarka hükümetlerinden gelen ek fonlarla birlikte, esas olarak ABD ve Britanya tarafından oluşturuldu.
Ölü İstihbaratçı; James Gustaf Edward Le Mesurier… Grubun kuruluşunda yer alan başlıca figür, ABD askeri şirketi Blackwater’la bağlantılı bir şirketle birlikte Körfez’in petrol monarşileri için bir paralı asker olarak çalışan, eski Britanya subayı ve MI6 ajanı James Le Mesurier idi. Le Mesurier, Suriyelilere Türkiye’de eğitim verdi ve ardından, onları, Batının arkaladığı “asiler” için bir lojistik destek ve propaganda kolu işlevi görmek üzere Suriye’ye geri gönderdi. Görünüşte Suriye’deki çatışmada kapana kısılan sivilleri kurtarmaya adanmış bir sivil savunma grubu olan Beyaz Miğferler, ABD ve Avrupalı devletler tarafından ciddi şekilde finanse ediliyordu. Örgüt, yalnızca, ABD ve onun NATO müttefiklerinin Suudi Arabistan ve Katar ile birlikte silahlandırıp finanse ettiği muhaliflerin kontrolündeki bölgelerde faaliyet gösterdi. Eski Britanya subayı ve MI6 ajanı James Le Mesurier ‘The White Helmets’ adlı örgütü nerede kurdu bilin bakalım? İstanbul’da! James Le Mesurier; sıradan bir İngiliz askeri değil. Birleşmiş Milletler Barış Gücü adına Balkanlar’da çalışmış, İngiliz Dışişleri Bakanlığı bünyesinde Ortadoğu’da istihbaratçı olarak üst düzey görev yapmış biri. Çalıştığı alanlar saymakla bitmiyor. Irak İçişleri bakanının özel danışmanlığından, Birleşik Arap Emirlikleri Doğal gaz sahaları özel koruma gücü oluşturma görevine, Dubai’de Black Waters’la bağlantılı kiralık asker şirketi Olive Group başkan yardımcılığından, Beyaz Baretler adlı ‘sivil toplum’ kuruluşuna kadar uzayan bir yelpaze bu. Blackwater-Academi ile birleşerek Constellis Holdings’e dönüşmüş bir özel yüklenici kuruluş olan OliveGroup içindeki bir paralı asker olduğu kabul edilen,James Le Mesurier tarafından kuruldu. Beyaz Baretler’e önderlik eden MayDay Rescue adlı ‘arama kurtarma yardım’ örgütünün de mimarı. MayDay Rescue Amsterdam, Hollanda merkezli ve İstanbul’da şubesi var. MayDay şu anda Yemen ve Irak dahil olmak üzere Orta Doğu’daki diğer ülkelerde de faaliyet gösteriyor. Le Mesurier; MI 6 olarak bilinen İngiliz istihbaratının bölgedeki en güvendiği ajanlarından biri. CIA ve Mossad ile ortak operasyonlarda Mayday ‘Sivillere yardım’ teşkilatını paravan olarak kullanıyor. Suriye’de Kaide artığı El Nusra teröristlerine askeri ve istihbari eğitim veriyor. Le Mesurier, 2016 Haziranında, Kraliçe’den Suriye’deki faaliyetleri nedeniyle özel nişan aldı. Yani karşınızda ki, çağdaş bir ‘Lawrence’ ve bir 007 Bond karışımı. Kendi ifadesine göre çalıştığı şirket ARK (bir istihbarat şirketi) ABD ve İngiltere hükümetleri adına Suriye’de eğitim programları düzenliyordu.
AKUT ve KIZILAY’ı da pis işlerine alet ettiler!.. Türkiye’den deprem arama kurtarma ekibi AKUT’unda yardımıyla, 20 kişilik bir ekibe bir haftalık bir kurs düzenledi. Sıradan Suriyeli sivillerden, bir savunma ekibi yaratıldı. MayDay İstanbul bürosu Karaköy’de. Beyaz Baretler’in lideri Raid Saleh, Türkiye - Suriye arasında mekik dokuyor. Mayday Rescue Suriye Sorumlusu Faruk Habib Türkiye’de yaşıyor, batı başkentlerinde ilişkileri yürütüyor.
James, İstanbul, Gaziantep, Suriye arasında ve her yerde! Geçmişte Birleşmiş Milletler’de, Avrupa Birliği’nde ve İngiliz Dışişleri Bakanlığı’nda yüksek görevlere getirilmiş bir isim. Le Mesurier, 25.5.1971'de Singapur'da doğdu. Londra’nın 55 km güneybatısında İngiliz kara ordusunun subay başlangıç eğitim merkezi olarak kurulan Sandhurst Kraliyet Askeri Akademisi (Royal Military Academy Sandhurst, RMAS) mezunu.
Bu akademiye yabancı öğrencilerde kabul ediliyor. Mesela Suudi Arabistan’dan 8 prens bu akademide eğitim gördü. Ayrıca mevcut Ürdün Kralı, Umman Sultanı, Bahreyn Kralı, Kuveyt Emiri, Katar Emiri, Dubai Emiri ile Abu Dabi Emiri de İngiliz Kraliyet Akademisinin mezunları arasında yer alıyor. O İngiltere’nin Kenya, Aden, İrlanda, Irak, Libya’da sürdürdüğü, kirli emperyalist oyunlarının dünyanın dört bir yanına yayıldığı her yerde, kirli savaşların adamı. Son otuz yıldır, özellikle Bosna, Kosova, Irak ve Lübnan’daki İngiltere/NATO kapsamındaki askeri harekatlarda görev aldı. Kosova Priştine’de istihbarat koordinatörü olarak görev yaptı.
James Le Mesurier İngiliz özel güvenlik uzmanı ve eski bir İngiliz askeri istihbarat subayı. Bir psy-op yani Psikolojik savaşın nasıl yürütüleceğini çok iyi biliyor. Bu nedenle Suriye’de eski özel güvenlikten oluşan karanlık bir istihbarat ağına sahip. Türkiye’nin desteklediği bazı Suriyeli muhalif gruplarla hep iç içe olmuş. Kimin eli kimin cebinde belli değil diyemem. Çünkü uzun bacaklı İngilizlerin derin kollarının bizim cebimizi karıştırmakta olduğu gerçeğini yadsıyamam.
Le Mesurier, burnumuzun dibinde Suriye’de sivil savunma örgütü adı altında istihbarat operasyon örgütü kurmuş. Türk yetkilileri de insani yardım örgütü masalıyla bir güzel uyutmuş iyi mi? Pardon burnumuzun dibinde değil, Mart 2013’te İstanbul’da. Hatta AKUT bunların elemanlarına eğitim vermekle kalmamış lojistik destek de sağlamış. Beyaz Miğferler/ Beyaz Baretler/ (The White Helmets); Esad’a karşı Batı müdahalesini savunan savaş yanlısı bir PR firması PurposeInc. üzerinden George Soros’la bağlantılı. Purpose’un eş kurucusu, aynı zamanda Soros’un Açık Toplum Vakfı ile bağlantılı bir “demokrasi yanlısı” grup olan Avaaz’ın, SEIU’nun ve MoveOn.org’un da kurulmasına yardım eden Jeremy Heimans.. İngiliz hükümeti, ‘2012-2015 yıllarında Suriye’ye gönderilen insani olmayan yardımlar’ konulu raporunda hükümetin Ak Miğferler Örgütü’ne 15 milyon sterlin, bazı medya kuruluşlarına ise 5.3 milyon sterlin aktarıldığı yazıyordu. İngiltere tarafından finanse edilen projeler, Suriye genelinde bağımsız basın ağı kurulmasını amaçlıyor. Projeler kapsamında Facebook ve Twitter’da Suriye ordusunun Guta’daki kimyasal saldırıları hakkında mesajlar atılacak, yerel halk ve Ak Miğferler Örgütü’nden bilgi alınacak.” İfadeleri yer alıyordu.
ABD ve İngiltere istihbaratının kurduğu Beyaz Miğferler/ Beyaz Baretler/ (The White Helmets) adlı örgütün Türkiye’de partnerleri ise Türk Kızılayı ile Arama Kurtarma Derneği AKUT. Kızılay Basın Müşavirliği’nden Selahattin Bostan, 15 Ağustos 2016'da “The White Helmets (Beyaz Miğferler)” grubu, Suriye’de insan hayatının korunması için çaba gösteren önemli bir insani yardım kuruluşudur. Çalışmalarını ağırlıklı olarak yaralı ve hasta savaş mağdurlarının korunmasına odaklayan grup, dünyadaki çeşitli insani yardım kuruluşları tarafından da desteklenmektedir. Eğitimlerinin bir bölümünü ülkemizin önemli arama kurtarma örgütlerinden biri olan AKUT’tan alan kuruluşun sözü edilen El Kaide Örgütüyle herhangi bir bağı olduğuna dair elimizde herhangi bir bilgi ve belge bulunmamaktadır. Aksine, bu grubun insan sağlığı için yaptığı çalışmaların gördüğü uluslararası destek tam tersi bir duruma işaret etmektedir.” açıklamasıyla bu kirli işbirliğini adeta itiraf etmişti. (****)
AKUT kurucusu Nasuh Mahruki aile kökleriyle ilgili yazısında; “200 yıldan fazladır İstanbul’da yaşayan köklü ve varlıklı bir aileden geliyorum ve hem ailemden hem de Türklüğümden büyük gurur duyuyorum. Büyükbabamın büyükbabasının babası, 1822 yılında Sakız Adası’nda çıkan Rum isyanını bastıran ve Sultan II. Mahmud’un, dönemin Deniz Kuvvetleri Komutanı olarak kendisine verdiği bu görevi eksiksiz yerine getirdikten sonra, burada şehit düşen (Nasuh oğlu) Kaptan-ı Derya Ali Paşa’dır.” ifadelerine yer veren birisi. İngiliz istihbaratının kendisini gizlemek için paravan amaçlı partner edindiği AKUT; Nasuh Mahruki ve arkadaşlarınca, 14 Mayıs 1996’da, İstanbul’da kuruldu. 1998 Adana-Ceyhan depreminde gösterdiği yararlılıklar nedeniyle, Bakanlar Kurulu kararıyla 19 Ocak 1999’da “Kamu Yararına Dernek” statüsü aldı. AKUT, arama-kurtarma operasyonlarına ve yapılanmasını sürdürmeye devam ederken, 17 Ağustos 1999’da Marmara Depremi meydana geldi. Bu süreçte AKUT,150 gönüllüsü ile çalışarak 200’ün üzerinde insanın hayatını kurtardı. 17 Ağustos 1999 öncesinde Türkiye’de arama-kurtarma konusuna odaklanmış tek gönüllü dernek olan AKUT, birçok STK ile kamu ve özel sektör kuruluşlarının arama-kurtarmaya bakış açılarını, yaklaşımlarını değiştirerek yeni atılımların da öncüsü. AKUT yalnızca Türkiye’de değil yurt dışında da bilgi ve birikimini faydaya dönüştürmek ve insan hayatı kurtarmak için faaliyetlerde bulunuyor. Marmara depreminin hemen ardından Yunanistan-Atina depreminde arama-kurtarma çalışmalarına aktif katılım sağladı. Atina depreminin ardından yine 1999’da Tayvan, 2001’de Hindistan, 2003’te İran, 2005’te Pakistan, 2010’da Haiti, 2015 Nepal depremlerinde arama-kurtarma; 2000 yılındaki Mozambik selinde ise tıbbi destek çalışmaları gerçekleştiren AKUT, uluslararası alanda oldukça tanınıyor. AKUT, kurulduğu günden bugüne dek gerçekleşen 2873 operasyonda 2650 kişiyi, 1270 hayvanı kurtarmış ve 299 ex bireyi de bulundukları yerden çıkararak sağlık ekiplerine teslim etmiştir. Türk Kızılayı ve AKUT’un kendi başlarına yabancı istihbarat teşkilatlarının kurduğu sözde insani yardım ve sivil savunma örgütlerine yardım etmesi söz konusu olamaz. En azından MİT yetkilileri bir görüş beyan etmiştir. Eğer haberleri yoksa yandı gülüm keten helva? Aklıma ne geldi, kim geldi biliyor musunuz? Osmanlı Paşası Keçecizade Fuat Paşa’nın bir Paris ziyaretinde bulunduğu toplulukta Fransız yetkililerden birisi ortaya bir soru atar, der ki “-Dünyanın en güçlü devleti hangisidir?” Fuat Paşa düşünmeden cevap verir; “-Osmanlı” diye. Topluluktaki ecnebiler itiraz eder “- olur mu hiç Osmanlı hasta adam?” derler. Fuat Paşa’da zaten bu sorunun sorulmasını istemiştir, taşı gediğine koyuverir; yahu der; “- Siz dışarıdan biz içeriden bunca yıllık uğraşmamıza rağmen bir türlü yıkamadık. Bunca saldırıya dayandığı için en güçlü devlet, Osmanlı’dır.” Anladınız siz onu!